Arapsaçı...
Benim kafam iyice karıştı. Topraktan aynı koltuğa sığışmaya çalışan karpuz fışkırıyor!
Toprak da -GDO’lu tohuma, zehirli atıklara, vs. rağmen- bereketli olunca...
Duyarsızlık, umarsızlık, adam sendecilik, bananecilik, gemisini kurtaran kaptancılık ektik;
İki Cumhurbaşkanı...
İki Başbakan...
Bir buçuk Genel Başkan biçtik.
Sen bir de ortaya beyin salatası çek usta;
Eksikliği epey hissedilir oldu son zamanlarda!
***
Cumhurbaşkanı halk tarafından seçildi.
Mevzuata göre “seçimle gelen” Başbakan, seçilmiş Cumhurbaşkanı olan Başbakan tarafından “atandı” !
Atandı da, 28 Ağustos’a kadar Başbakan yine Cumhurbaşkanı!
***
Cumhurbaşkanı Başbakan.
“Atanan Başbakan” ise teknik olarak Genel Başkan bile değil; Genel Başkan Adayı. Ha bir de halen Dışişleri Bakanı.
Yine de evinin önünde nöbet tutanlar Başbakanlık korumaları!
Başbakan’ın kapısında kim bekliyor bu durumda;
Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı mı?
***
Seçilmiş Cumhurbaşkanı, AKP Genel Merkezi’nde, AKP Genel Başkan Adayı’nı ilan edebilmişse ötesine gerek yok, zaten de çıktı kürsüde “AKP bütün işlerini istişareyle yapar. Bugüne kadar bundan taviz vermedik. Her kademedeki arkadaşımızdan görüş aldık. Bugün de son kararımızı verdik. MYK’da alınan karar hayırlı olsun” dedi.
Bunu demesi yarım saatten fazla geciktirildi, bütün yayın akışları yıkıldı, kameralar belireceği kapıya kilitlendi; kolay mı güya son ana kadar hararetli, demokratik, fikri hür, vicdanı hür partililerinin tercihlerinin tartıldığı, tartışıldığı bir uzlaşma süreci devam ettirilmişti! Ekranlarda arzı endam edenlerin botokslu gibi fal taşına dönen gözlerine filan bakarsan; hepsi bayağı bayağı merak etti!
Ve sürpriiiiiz;
Yeni Başbakan bile partiye çağrıldığında öğrendi “atanmak” üzere “seçilen(!) halef” in kendisi olduğunu -güya.
E danışmanı neden bir hafta önceden Başbakanlık kadrosuna transfer edildi madem?!
Rüyasında zuhur eden aksakallı dedeler marifeti mi?
Öyleyse akıbeti meçhul Dışişleri Bakanı, “Dur oğlum acele etme, son sözü MYK söyler bizde” demedi mi?
***
AKP’nin büyük kongre delegelerinin iradesine hakaret...
AKP’nin bütün yetkili kurullarında görev yapanlarına hakaret...
Tam da burada “ama en çok 76 milyonun zekasına hakaret” diye eklemek geliyor içimden; elim varmıyor nedense!
Türk hekimleri biraz didiklese “irade” ve “zeka” kavramlarına karşı geliştirdiğim mesafenin altından “12. Cumhurbaşkanı’nın adının, Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılmadan günler önce ders kitaplarına girmesi” vakası çıkabilir büyük ihtimalle!
***
“Yeni Başbakan aramayan hükümetin Başbakanı”, “Yeni lider aramayan partinin Genel Başkanı” olarak dayatılmasını takiben “kısa adam” ağzını bir türlü toplayamadı.
Halbuki “kardeşim” diye takdim edildiğini duyduğunda diğer kardeşlerinin akıbetlerini hatırlayıp, kedere boğulması gerekmez miydi;
Neden bu kadar mutlu oldu ki!
Biz “Ebola”dan korkarken “Stockholm Sendromu”nun nüksetme belirtisi mi!
***
“Bin yıllık devlet geleneğinden gelen parti”ye Genel Başkan adayı olmakla övünen “Velev ki Başbakan” Dışişleri Bakanı, devletin kurucu ideolojisiyle “ulusçulukla hesaplaşacağını” söyleyen kişi.
***
Sırf siyaset olsa; vurursun kendini yemek-müzik-çocuk kanallarına kendi fanusunu oluşturursun. Değil ki...
Hürriyet’e yeni genel yayın yönetmeni arıyor dün meslektaşın biri:
İsmet var; Radikal’de çuvalladı ama hükümetle arası iyi.
Murat var; iyi gazeteci ama hükümet istemez ki.
Fikret var; patronla arası iyi ama daha önemlisi Milliyet’i “uçağa davet edilir” hale getirdi.
Pardon tartışmalar karıştı galiba...
Hürriyet’e yayın yönetmeni değil de yeni kabineye bakan seçiyorsunuz sanki; hızlı tren, duble yol yapanı varsa, bir de öylesini deneyin icracı sever CB-BB-MV-GB-EB nezdinde makbule geçer belki!
***
Bir askerimiz, dikilmesine seyirci kalınırken “ne olacak canım fiberglastan” olan PKK’lı heykeline ayağını koyunca, “fiberglas” bulunmaz Hint kumaşı, kaşıkçı elması, haşa Hz. Muhammed’in hırkası muamelesine kavuştu. “Fiberglas” PKK’lıya basan asker hakkında soruşturma açıldı; haberci “hassas günler” dedi, tepki göstermeyi, yorum yapmayı geçtim, düz haberini okuyamadı, yarıda bıraktı!
***
Daha dün mesela;
Cumhurbaşkanı’na dram dozu yüksek “Ermenistan’a açılalım” mektupları yazan, Kandil’den bildiren kadın yazara “yiğitlik” payesi verirken yakaladım “milliyetçi” milletvekillerinden bir tanesini.
Ve hâlâ, bütün ciddiyetiyle kurallar, kaideler, ilkeler, temayüller, ölçülerden bahisle yüksek entelektüel tartışmalar yapan, pratikte kılını kıpırdatmadan teoride vatan kurtaran ağabeyleri, ablaları görünce...
Sorun sende değil bende deyip arkama bakmadan kaçasım geliyor.
Allah’ım ya, Binali Yıldırım kafası ver bana da, ya da ileri anormalleşmeyi anlayamayacak kadar normal çalışan bu kafayı “güncelle” tez zamanda!