Aradığı bombayı buldu

Reytingleri uçurmak için her yolu deneyen İbrahim Şahin, reytingi olmasa da TRT’yi havaya uçuracak “bomba”yı patlattı sonunda; Filistin kamplarında eğitilen Amerikan gerilla Çandar da devletin kanalında


Akşam’daki köşesinde “Yalan dediler... Küfür ettiler... Patronlara şikayet ettiler... Susturmaya çalıştılar... Ama sonunda (...) bizim paramızla TRT’ye program yapan gazetecilerin kaç para aldığı ortaya çıktı... Bakalım sevgili yandaşlar bu rakamlara ne diyecek?” diye sormuş Oray Eğin?
Listedekiler “Allah bin bereket versin” diyecektir herhalde...
“Devletin malı”ndan -henüz- nemalanamamış olan yandaşlar da “Bize de, bize de...” diye sıraya dizilecektir büyük ihtimalle...
“Sizin içiniz kötü, o kadar da olamaz. Halk ”tek kuruşumu helal etmem“ diye isyan ederken, onlar elleriyle cebimizde kalan son kuruşları da tırtıklamaya kalkışmazlar...” diyenlere cevabım:
Bir şey biliyoruz da yazıyoruz herhalde...

* * *

Normal olarak, ortalığın TRT skandallarıyla çalkalandığı şu son birkaç günden sonra hem kanal yöneticilerinin hem de kanalın ihya ettiği kalem memurlarının susması, kendilerini unutturması, bir süre insan içine çıkmaması gerekir değil mi? Yani kimse, hele “ballı yandaşlık maaşı” iddiaları ayyuka çıkmışken, TRT’den yeni bir “milletin parasıyla ’millete alerjili tiplere’ hamilik gösterisi” beklemez değil mi?
Varın siz beklemeyin; onlar da “Tanrı misafiri” formunda açıyorlar kapılarını bu zatlara... Devletle, hakla, hukukla, en önemlisi de sizinle, bizimle dalga geçer havada...
İbrahim Şahin aradığı bombayı bulmuş sonunda; artık Cengiz Çandar da TRT kanalında!
Reytingi uçurur mu bilemeyiz ama TRT’yi külliyen havaya uçuracak tesirde bu canlı bomba!

* * *


TRT hakkını yemiş; “Türkiye’nin en önemli kalemlerinden biri, usta gazeteci, yazar, Orta Doğu uzmanı” diye tanıtmış transfer bombasını...
Böyle “nitelikli” biri için pek sıradan olmuş bu anons. Halbuki;
O bir, Filistin kamplarında gerilla eğitimi almış Amerikan gerilla...
O bir, devrimci arkadaşları o kamplarda keklik gibi avlanırken, her seferinde tesadüf bu ya MOSSAD saldırılarından yırtmış ’dokuz canlı’; Şanslı Slevin!
O bir, Rus Ruleti oynarken solcu Mustafa Kuseyri’yi öldüren arkadaşının cinayet izlerini temizlemiş suç ortağı! O bir, arkadaşlarının işlediği cinayeti ’darbe zemini yaratmak üzere’ülkücülerin üzerine atmış provokatör!
O bir, Karen Fogg “şeker”i!
O bir, CIA ajanı Graham Fuller’in eşyazarı!
O bir, Soroscularla karanlıkta kalan yemeklere iştahlı...
O bir, Kandil ulağı!
O bir...
Neyse işte o çok şey anlayacağınız...
Ama anlamayacağınız, anlayamayacağınız, benim de hali hazırda bir türlü anlayamadığım;
Mesela Mustafa Kuseyri’nin ailesi, ödedikleri vergilerle oğullarının katilini koruyan Çandar’ın servetine servet katmak istiyor mu bakalım!
Mesela Filistin’de ölen gençlerin aileleri; kendisine tahsis edilen lüks odalarda ’yaşarken’, oğullarını mağaralarda ölüme terk eden bu “eski devrimci”nin cebini doldurmak istiyorlar mı alın terleriyle?
Şahin’in Çandar’ı TRT’ye alması, bu yönüyle bakıldığında, devletin vatandaşına karşı işlenen suçları vatandaşına sormadan affetmesi anlamına da gelmez mi?

++++++

Sırada TMSF var
Kemal Anadol dün telefon konuşmamızda bir bilgi daha verdi:
- Şimdi TMSF’nin yönetimindeki kanallarda program yapan AKP yanlısı gazetecilerin aldıkları ücretlerin peşindeyim, dedi...
TMSF’den beslenen gazetecilerin ücretlerini bilmek de kamuoyunun hakkı. Nihayet bu ücretleri de halk ödüyor. Aleyhimize yapılan yayınlara ne ödediğimizi bilelim, öyle değil mi?
* Melih Aşık / Milliyet


++++++

Emin kulunuza da bir program...
TRT Genel Müdürü Şahin’e özel mektubumdur:
“Sayın Genel Müdürüm, size saygılarımı sunuyorum. 33 yıllık gazeteciyim.
Çevremdekiler bu işlerden biraz anladığımı, Ergun Babahan, Ekrem Dumanlı, Emre Aköz, Mümtazer Türköne, Fehmi Koru, Derya Sazak, Taha Akyol, Mehmet Barlas, Tamer Korkmaz, Oral Çalışlar gibi liboş ve yandaş köşe yazarlarından hiçbir eksiğim olmadığını söylerler!
Kendilerinden de sorabilirsiniz, Sayın Cumhurbaşkanım, Başbakanım, Hayrünisanım, Eminanım falan da beni çok severler. Eğer mümkünse, TRT’de kulunuz Emin Çölaşan’a da
düzenli bir program ayarlamanızı istirham ediyorum. Taş atacağım da kolum mu yorulacak! Haftada program başına 1.500 verseniz iyidir. Ayda 6.000 eder ki, çok
çok iyidir!
Size özel olarak yazdığım bu mektubun aramızda kalacağına, kimsenin duymayacağına inanıyorum. Olumlu yanıtınızı bekliyor, başarılarınızın devamını diliyorum!
* Emin Çölaşan / Sözcü

++++++

(...) Nursuna Memecan’ın kocasının profesyonel işleriyle kendisini bu denli özdeşleştirmesine kafayı takmış durumdayım. (...) Tamam, Nursuna Hanım’a ”Eş durumundan milletvekili oldu“ diye dil uzatmak ayıptır ama Nursuna Hanım’ın da en azından biraz ”eş durumundan milletvekili olmamış“ gibi yapması gerekmez mi?
* Ahmet Hakan / Hürriyet

++++++

Katilini tanımak da yetmiyor
İki gündür aynı türkü dilimde dudağımda;
“Seni vuran eller kırılsın oğul...”
Dün sabahtan itibaren hep bir arayış önümdeki gazete dağına boy veren, gerisini de koyveren sayfalar arasında; bir kaç satır yazı, bir manşetin feryadı, bir tek soru sorumlulara yöneltilen: “Neden?” Hürriyet’te iki sütuna beş santimlik; Sabah’taysa biraz daha enine boyuna iki haberle uğurladı “büyük medya!” Hasan’ı!
Bu onlar adına, onların asla yazamayacağı “özür” yazısı Hasan’a... Ve hakkının millet önünde teslimi bir şehide...
Allah bilir ama; benim gönlümde şehittir Hasan... Bir Türk genci olarak “görevi” başında katledilmiştir çünkü; Okul yolunda... İlim yolunda... İrfan yolunda... Bir 10 Kasım günü, toprağın bağrına emanet edilmişse eğer; Atatürk’ün işaret ettiği bağımsızlık yolunda yürüdüğündendir yalnızca...

* * *

Üniversitede bir öğrencinin parmaklarını elinden ayırdı aldığı satır darbesi; “ülkücü faşist saldırı” diye verdi ertesi gün bütün gazeteler olayı; sonradan öğrendik ki “ülkücü” olan hastaneye zor yetiştirilen o öğrenciydi oysa... Bir üniversitenin Bahar Şenlikleri’nde duvara asılan Öcalan posterini indirmek isteyen arkadaşımın kafasına kaldırım taşı düştü; tuzaktı çünkü. O komadan çıkmaya çalışırken, “ülkücülerin saldırısına uğrayan genç” diye tanıtıldı bir “ulusalcı” gazetede! Hepsi İstanbul’dan bütün Anadolu’ya yayılacak tehlikenin çanlarıydı, çınladı durdu kulak hizamızda! Duyan olmadı, duymazdan gelen oldu bolca!
O zamanlara dönünce “Hasan’ın katilleri” daha kalabalıklaşıyor gözümde... Dilimin, kalemimin ucuna geliyor her birinin adı, sanı da, bir değil bin Hasan’ı olduğunu bildiğimden bu ülkenin, bin değil bir katilinden dahi hesap sormak isterler de “adalet, adalet isteyenlerin yakasına yapışır” diye yazamıyorum!

* * *

İhbarlara kulak tıkayıp gençleri ölümle burun buruna getiren emniyet görevlileri mi? Cenazede “provokasyon” diyen milletvekilinin, İmralı’da ki canavarla pazarlık yapan partisi mi? Üniversitelere PKK paçavraları asan “öğrencilerinden korkan öğretim üyeleri” mi? “Sol-sağ kavgası yok, PKK kampında eğitilen teröristlerin amfilere soktuğu bölücülük var” ikazlarına rağmen, kampüslerden gelen haberleri “faşist saldırı” klişesiyle gizleyen gazeteler, gazeteciler mi? Siz söyleyin hangisi katil şimdi? Belki de oğullarının gönlüne bayrak aşkını düşüren o anne-babayı yargılamalı kim bilir!

++++++

Böyle ‘iltifat’ düşman başına...
Habertürk, Chatham House’un ödül töreninden sonra “smokinlerinin papyonlarını atıp yakalarını açan Gül ve gazetecileri”, “Oceans, 11 filminin kahramanları”na benzetmiş...
Malum “George Clooney gibi Cumhurbaşkanı” var ya canım cumhurumun; hatırlatmak için hiçbir fırsatı kaçırmayacak arkadaşlar...
Gelin görün ki güvercinler yüksek uçamıyor; yerden bilmem kaç bin fit yüksekte “takla”ya kalkışınca böyle tepetaklak yere çakılıveriyor gazeteci milleti...
“Oceans 11 kahramanları”nın yegane kahramanlığı “kumarhane soygunu” değil miydi! Bu durumda Gül, Clooney’e benzerlik kontenjanından soygun planını yapan Danny, yanındaki gazeteciler de çetesi mi oluyor yani!
(Not: Hadi yine iyisin Fehmi Koru! Clooney olamadın ama uymasa da uyduracağız artık; şansına ya Bradd Pitt olmak düştü ya Andy Garcia!..)


++++++

Mehmet Ali Ağca’nın TRT’ye çıkmasını “Halkın parasıyla katilin reklamı” manşetiyle kınayan Birgün gazetesinin, aynı gün, aynı sayfada, hem de bu manşetin yanında bir başka “katil”in; Yumurtalık Hakimi Sefa Mutlu’yu öldüren Yılmaz Güney’in reklamını yapmasına ne demeli şimdi? Dilimizde tüy bitti ya, “Benim katilim bir melek”, “Benim teröristim insan hakkı savunucusu”, “Benim faşistim demokrasi havarisi” iki yüzlülüğü devam ettiği müddetçe bu medyadan ne köy olur ne kasaba...

++++++

Geronimo Türk’tür; Türk kalacak(!)
THY kızılderililere kafayı taktı. Kurtlarla Dans eden arkadaşa reklam çektirmişlerdi, şimdi de, kabileleri uçağa doldurup getirdiler... Totem Hava Yolları mübarek!
Kızılderilileri karşılayan, kızılderililerden
sorumlu devlet bakanımız Zafer Çağlayan, nostaljik bi giriş yaptı, “Biz sizi Tom Miks’ten tanıyoruz, hani nişanlısı var
Suzi... Yu nov Tom Miks?” dedi. Halbuki, Tom Miks İtalyan.
Mevzu Dakota’da geçiyor ama, çakma Amerikalı... Üstelik, küfür etsen daha iyi, çünkü, silah zoruyla kızılderililerin toprağına oturup, onların canına okuyan biri Tom Miks. Yine de şükretmek lazım tabii. Biz ona Tom Miks diyoruz... Orijinal adı, Yüzbaşı Miki.
“Giyinik olduğunuz için tam seçemedim ama, biz sizi miki filmlerinden tanıyoruz”da diyebilirdi...
Ya da, maazallah “Biz size biniyoruz” da diyebilirdi... Çünkü, fakir fukara garip gureba partisi AKP’nin iktidar olmasıyla beraber, Ankara caddelerinde boy gösteren Kızılderili kabilelerinde patlama oldu. Cherokee’lere, Cayenne’lere, Corvette’lere binen binene.
Kızılderililer Türk mü? Bence Türk. Niye derseniz... Amerika kimindi? Onların. İngilizler geldi, oturdu. İtalyanlar geldi, oturdu. Hollandalılar geldi, oturdu. Çinliler geldi, oturdu. İspanyollar geldi, oturdu. Araplar geldi, oturdu. Afrikalılar geldi, başkan oldu.
72 millet yerleşti... Bi kime yer kalmadı birader? Manitu’nun kerizlerine! Bizizdir onlar. Hatta, onların tıpkı biz, bizim tıpkı onlar olduğumuzu gösteren bir de atasözleri var: “Eğer gölgelerin boyu insanların boyunu geçmişse, o topraklarda güneş batıyor demektir!” l Yılmaz Özdil / Hürriyet


++++++

MİNİ YORUM
Kim ne yapsın kelleni

İsmi lazım değil bizim Karakaçan Bey’in belalısı; “Oktay Ekşi’ye karşı kellemi istiyorlar” buyurmuş! Çıkıp Taksim meydanında anırmadı belki ama; altın semer de vursalar, altın musluklu plazada da yemleseler eşek aynı eşek işte...
Millete “eşek eti” yedirmek yasak değilmiş gibi... Kasaplara, mezbahalara, köftecilere baskın yapıp durmuyormuş gibi “halk sağlığı” ekipleri! Yersiz bir paranoyaya kaptırmış kendini; sanırsın süt kuzusu, kim ne yapsın senin “kelleni” Allah aşkına?

Yazarın Diğer Yazıları