''Ankara'da hakimler var'' da…

Anayasa Mahkemesi, Fiyat İstikrarı Komitesi kurulması yönündeki Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin tamamı ile Sanayileşme İcra Komitesi''ne dair kararnamenin bir maddesinin iptaline karar verdi.

Mahkemenin iptal gerekçesi, "Anayasa''ya aykırılık".

*

Anayasa''ya göre, Cumhurbaşkanı''nın yürütme yetkisine ilişkin konularda kararname çıkarma yetkisi var.

Ancak bu kararnameler;

- Anayasa''da yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleri, siyasi haklar ve ödevleri düzenleyecek şekilde çıkarılamaz,

- Anayasada kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda çıkarılamaz,

- Kanunda açıkça düzenlenen konularda çıkarılamazlar.

Ek olarak;

BİR: Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanır.

İKİ: Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması durumunda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelir.

*

Bakın burası çok önemli:

CHP''li milletvekillerinin bildirdiğine göre, Anayasa Mahkemesi''nin, şu ana kadar verdiği 10 kararname iptal kararının 9''u aynı gerekçeye, bu kararnamelerin Cumhurbaşkanı''nın yetkisi dışında olmasına dayanıyor.

*

Dün, özellikle siyasette "Ankara''da hakimler var" şeklinde özetlenebilecek bir bayram havası vardı.

Ancak, ben çok da ikna olamadım. Geciken adaletin adalet olmadığı bilinirken, kutlanan nasıl bir bayramdı?

*

CHP, yayınlanan 108 Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi''nden 70''ini Anayasa Mahkemesi''ne götürmesine karşılık, Mahkeme şu güne kadar bunlardan sadece 18''ini karara bağlayabildi.

50 dosya beklemede. Ve belki de iptal kararıyla kapatılacak bu dosyalar sıralarını beklerken, bu kararnameler uyarınca yeni düzenlemeler yapılmaya, yapılanların yürütmesine devam ediliyor hâlâ…

*

AYM''deki yığılma malum ama geciken adaletin adalet olmadığı da öyle.

Görüşülme sırasını bekleyen kararnameler eliyle oluşmuş hak ve hukuk ihlalleri varsa, ve bunların devamı telafi zor yahut imkansız sonuçlar doğurursa, gecikmiş iptal kararlarının "sistemin" yahut "uygulanmasının yanlışlığını" tasdikten başka ne anlamı olacak Allah aşkına!

Biraz hız…

Biraz gayret…

SAHNE AYNI ROLLER BAŞKA

Şimdi FETÖ olarak adlandırılan yapının kumpasına uğradıkları ortaya çıkınca yapılan yeniden yargılamada beraat eden 236 Balyoz mağduru komutandan Çetin Doğan, İhsan Balabanlı, Behzat Balta, Mehmet Kaya Varol, Metin Yavuz Yalçın, Erdal Akyazan ve Emin Küçükkılıç''ın, "suç için anlaştıkları" gerekçesiyle bir kere daha yargılandıkları davanın karar duruşması öncesi havada derin bir şüphe bulutu var.

İstanbul Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesi''nde görülen davada, esasa ilişkin mütalanın açıklanacağı duruşma öncesi gidilen savcı değişikliğinden sonra, bu kez de karar duruşmasına girecek mahkeme heyetinin tamamen değiştirilmiş olması haliyle tartışma yarattı.

Hem, mütalaa öncesi yapılan değişiklikle davaya dahil olan savcı Alim Yaşar''ın, olmayan suç için anlaştıkları(!) ileri sürülen sanıkların tamamı için hapis cezası istemesi hem de son 10 yılda adliye koridorlarında yaşadıkları acı tecrübelerden sonra ister istemez "Acaba, bu değişiklik de istenen hükmü kurmak için mi" sorusu düşüyor mağdurların akıllarına.

Önce "Hainsiniz", "Teröristsiniz", "Darbecisiniz" dediler…

TSK''dan, olabilecek en itibarsız çekilde tasfiye ettiler…

Rütbelerini söktüler…

Sonra "pardon mağdurmuşsunuz" deyip beraat ettirdiler…

Kimini göreve, kimini emekliye sevk ettiler…

Sonra tekrar pardon deyip "o kadar da mağdur olmadıkları" zannıyla bir kere daha hakim karşısına çıkardılar…

Bunların tamamının aynı hukuk sistemi içinde yaşandığını düşününce, işkillenmekte haksızlar mı?

SORU-YORUM

Muhalif gazetecileri öldüresiye dövdünüz. Yazmaktan vazgeçtiler mi? Hayır. Kurşun sıktınız. Konuşmaktan vazgeçtiler mi? Hayır. İşsiz bıraktınız; aç, açıkta… Yandaş mahalleye el açtılar mı? Hayır. Hemen her gün bir muhalif kurum, bir şekilde "ceza"landırılıyor. Biat mı ediyorlar? Hayır. İktidara karşı yükselen muhalefeti taşla, sopayla, dayakla, cezayla hizaya sokmanın, sonlandırmanın mümkün olmadığını gösteren bunca tecrübeye rağmen, bu yöntemin beyhudeliği tekraren ispatlanmasına rağmen muhalefeti hâlâ şiddetle sindiremeye çalışmanın mantısı var mı? Ne bu, Nasreddin Hoca misali, "Ya tutarsa" kafası mı?

Yazarın Diğer Yazıları