Ankara korku kokuyor!
Eski YÖK Başkanı Prof. Erdoğan Teziç’e ve özel yetkili Cumhuriyet Savcısı Salim Demirci’ye ait olduğu öne sürülen ses kayıtları bir süre önce internette yayınlanmıştı. Bir başka gelişme de Genelkurmayın kalbi, Elektronik Sistemler’in komutanı Tuğgeneral Münir Erten’in Kuzey Irak’a kara harekâtından iki gün önce yaptığı iddia edilen konuşmanın YouTube’a düşmesiyle gündeme gelmişti. Daha sonra Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Paksüt’ün, takip edildiği ya da dinlendiği kuşkusu medyaya yansıdı. Paksüt, kendisini izleyen araç tarafından dinlendiğinden kuşku duyduğunu söyleyerek yetkilileri göreve çağırmıştı. Emniyet iddiaları yalanlarken; Paksüt, “Benimki kuru bir şüphe değil. Yaklaşık iki aydır benzer araçlarla takip ediliyorum” demişti.
Muhalefet Kuşkulu!
Bir hafta önce meydana gelen bu olayın ardından bu kez de Ana Muhalefet Partisi Genel Sekreteri Önder Sav’ın, makam odasının dinlendiği iddiası gündeme oturdu. Sav’ın makam odasında yaptığı özel konuşmalarının Vakit gazetesinde çarşaf çarşaf yer alması dinlemenin kanıtı olarak gösterildi. Vakit Gazetesi AKP yanlısı olduğuna göre, eğer bir dinleme yapılıyorsa bunun kim tarafından yapıldığı da ortadadır.
MHP Genel Sekreteri Cihan Paçacı da “MHP’nin de dinlendiği kuşkusu taşıdığı” nı söylüyor. CHP Genel Başkanı, genel sekreterinin dinlendiği şüphesi üzerine “Hukuk gerekirse siyaseti yargılar. Dünyada örnekleri var. Rakip partiyi dinlettiği için Nixon yargılandı” demiştir.
Herkes Bir Şeylerden Kuşku Duyuyor!
Türkiye’de bugün iktidar yandaşları hariç hemen herkes bir biçimde dinlendiğini, izlendiğini ve takibat altında olduğunu düşünüyor. Kaygılarda haklı olduklarını gösteren yüzlerce örnek de ortada dolaşıyor. Olayın üzerine gitmek, gereğini yapmak, bu konuda yargıyı harekete geçirmek yerine -Bakanın birisi bu tür bir dinleme için- “O sözler size ait mi değil mi? onu açıklayın” türünden sözler ediyor.
İç İşleri Bakanı, doğal olarak iddiaları reddeder bir tutum takınıyor. AKP’li Dengir Fırat “kanıtlayın, aksi takdirde müfteri ilan edeceğiz” türünden yüzeysel sözler ediyor. Bazı bakanlar da dinlemeler için “Telefon kaydı değil, ortam dinlemesi” yorumunu yapıyor.
Durum Vahimdir!
Bu durum ülkede herkesin her zamankinden daha büyük bir belirsizlik, umutsuzluk, gerilim ve yarınından emin olamama durumu içinde olduğunu gösteriyor. Herkes herkesten kuşku duyuyor. Herkes şu sıralarda kendi görev ve sorumluluğu dışındaki işlerle meşgul oluyor. Dengeler iyice bozulmuş durumda. Kimse meşruiyet ve hukukla kendisini sınırlı görmüyor. Herkes herkesi suçluyor. Konuşmaması gerekenler konuşuyor, konuşması gerekenler de susuyor! Durum vahimdir.
Herkeste Açıklama
Herkeste Çözüm Var!
İşin bir diğer yanı daha vardır. TBMM’nin başkanı yargıda olan kapatma davası için “üçüncü yol” diye ifade edilen “herkesin ’oh’diyebileceği” bir çözümden bahsediyor. Ardından bu formülün “Anayasa Mahkemesi’ne müdahale olarak” nitelemesine tepki gösteriyor.
Anayasa Mahkemesi Başkanı henüz üyelerin irade beyanlarının belli olmadığı kapatma davasına yönelik olarak “İnanın, çıkacak karar ne olursa olsun göreceksiniz hem demokrasimiz hem laikliğimiz hem de hukukumuz bu süreçten çok daha güçlenmiş olarak çıkacak. İnanın bu söylediğim temenni değil” diyor. Bu defa de Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın bu açıklamasının ’ihsası rey’ olup almadığı tartışması başlıyor. Danıştay ise Yargıtay’ın bildirisine destek çıktığını açıklıyor.
İktidar partisine açılan kapatma davası Ankara’da bütün psikolojik, siyasi ve sosyolojik dengeleri bozmuştur. Ankara, korku kokuyor. Gerginlik, kırgınlık, yorgunluk her yanı sarmış durumdadır. Ankara’da devletin çivisi çıkmıştır. “Ya devlet başa ya kuzgun leşe” söylemleri bir başka biçimde duyulmaya başlandı. Bu siyaset sürdürülebilir bir durumu işaret etmiyor. Herkesin aklını başına devşirmesi gerekiyor. Bunun için yarın çok geç olabilir!