Ankara KKTC’deki tehlikenin farkında mıdır?
İçimizdeki devletimizin temellerine dinamit döşeyen 5. kolcular, Güney Kıbrıs’taki Enosisçi partilerle işbirliği içerisinde olan Birleşik Kıbrıscı/Federasyoncu siyasi partiler ve özellikle AB fonlarından beslenen yıkıcı faaliyetler içerisinde olan sivil toplum örgütleri KKTC’nin bekası ve Türkiye’nin adadaki varlığı için birer tehdit kaynağıdır.
18 Ekim 2020 cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarını hâlâ daha hazmedemeyen, yenilgiyi kabullenemeyen federasyoncu, teslimiyetçi/tavizci 4. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ve Enosisçi Akel iş birlikçisi birleşik Kıbrısçı CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman’ın destekçileri Rum sevici kendini bilmezlerin, egemen eşitlik temelinde iki devletli çözümü savunan Cumhurbaşkanı Ersin Tatar'a, devletimiz KKTC, anavatan Türkiye ve makamlarına karşı sistemli karalama, hakaret ve aşağılama operasyonları sürmektedir. En son 23 Ocak 2022’de gerçekleşen milletvekili erken seçiminde KKTC halkının tokadını bir kez daha yiyen, sandığa gömülen federasyoncu-birleşik Kıbrısçı siyasi partiler, Güney'den ve AB/ABD fonlarından beslenen bir kısım sözde gazeteci, yazar, sendika ağası ve sivil toplum örgütü yöneticisi tetikçilerin, devletimizi yıkmaya çalışan Türk düşmanı 5. kolcuların organize bir şekildeki iğrenç, seviyesiz ve yasa dışı saldırıları müdahale gerektiren boyuta ulaşmıştır. Bu seviyesiz ve yasa dışı saldırıları KKTC'de sahibi olduğum Volkan Gazetesi ve yazarları defalarca gündeme getirmiş, başta Cumhurbaşkanı Tatar'a, Başbakan Üstel’e, bakanlara, Anavatan Türkiye'ye, kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerimize ve devlet makamlarına hakaret yağdıranlara, halkımızın gözünde küçük düşürmeye çalışanlara sessiz kalınmaması gerektiğine vurgu yaparak, başta Başsavcı ve Polis Genel Müdürü olmak üzere tüm yetkilileri suç işleyenlerle ilgili yasal yollara başvurmaları çağrısı yapmıştır. KKTC'de on yıllardır tüm uyarılarımıza karşın, Adalet Sistemi’nin işini daha da kolaylaştıracak düzenlemeler, devleti koruyucu yasalar çıkarılmadı. Bunun sonucu olarak ABD, AB, İngiliz, Alman Emperyalizminin ve Rum yönetiminin yüz milyonlarca dolar akıtarak fonladığı televizyon kanalları, radyolar, gazeteler, eğitip, gezdirip rüşvet verdikleri gazeteciler, öğretmenler, sendikalar, dernekler vasıtası ile Türkiye ve KKTC düşmanı, millî mücadele karşıtı, Rum sevici, teslimiyetçi kuşaklar yetiştirilmiş ve yetiştirilmeye devam edilmektedir. Sözde basın, fikir, düşünce ve örgütlenme özgürlüğü adı altında Anavatan’a, KKTC'ye, millî değerlere, millî politikaya karşı her türlü aşağılık/iğrenç saldırı yapılmakta, millî politikayı savunan aydınları ve millî duruşu olan siyasilere her türlü alçakça yalan ve iftiralarla pervasızca saldırılmaktadır. Amaçları, millî duruşu olan kanaat önderlerini korkutup sindirmek, susturmak ve saygınlıklarını yok etmektir. O kadar ki mahkemeler bile, Anavatan Türkiye'yi, “işgalci, istilacı, soykırımcı vb..."; Büyükelçimizi "Vali vb..", Kahraman Ordumuzu “tecavüzcü, saldırgan, katil vb...”, Devletimiz KKTC'yi, “sahte, mandıra, muz cumhuriyeti, işgal yönetimi vb...", Millî mücadele örgütümüz TMT'yi, “cinayetler işleyen katil bir terör örgütü vb...", Devlet yetkililerimizi “Kukla, taşeron, rantçı vb..", Milliyetçi aydınları “Derin devletin adamı, satılmış vb.." olarak niteleyen yazı ve saldırıları basın, fikir, ifade ve düşünce özgürlüğü saymaktadır. İç cephemiz işte böylesine yoğun bir psikolojik savaşla çökertilerek, zayıflatıldı. Rum safsatalarını savunan Anavatan, KKTC, asker, TMT düşmanı kuşaklar işte böyle yetiştirildi. Yıllardır devleti koruyucu yasaların çıkarılması için defalarca yaptığımız uyarılar, yazdığımız yazılar, ne yazık ki "milliyetçi" geçinen çekingen siyasilerin "soldan da oy alalım" hesapları ile dikkate alınmadı. Ve ne yazıktır ki, özgürlüğümüz ve kurtuluşumuz için yüzlerce evladını şehit veren, bir asırdır bize milyarlarca dolar yardım yapan, her şartta desteklerini esirgemeyen, Anavatan Türkiye de, devleti koruyucu yasaları çıkarmaları için, hükûmetlere gerekli baskıyı yapmadı, onları buna zorlamadı. Dünyayı etkisi altına alan ekonomik kriz, Türkiye’yi ve KKTC’yi de olumsuz yönde etkilerken, yukarıda bahsettiğim içimizdeki şer güçler, özellikle hayat pahalılığını/ekonomik sıkıntıları kullanarak kamuoyunu etkilemeye, kaos çıkararak devlete karşı ayaklandırmaya ve yıllarca denendikten sonra başarısız olan federasyonu çözüm olarak diriltmeye, tek alternatif olarak halkımıza pazarlamaya başladılar. ‘Federasyoncu/Birleşik Kıbrısçı’ zümrenin ihmaller nedeniyle güçlenmesi, hâli hazırdaki egemen eşitlik ve eşit uluslararası statümüzün teyidi çalışmalarına, iki ayrı egemen devlete dayalı çözüm siyasetimize, kısaca mili siyasetimize ve yine yukarıda vurguladığım üzere KKTC’nin bekasına ve Türkiye’nin adadaki varlığına ciddi tehdittir. Anavatan Türkiye, Garantörümüz Türkiye bu vahim durumu muhakkak dikkate almalı, iş işten tamamen geçmeden gerekli düzenlemelere katkı koyması için deneyimli hukukçu Büyükelçi Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’nu ve diğer ekipleri görevlendirmelidir. Gerekli adımlar atılmazsa hâlimiz dumandır!