Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Özcan YENİÇERİ
Özcan YENİÇERİ

Anayasa'nın demokratik olması için!

Türk yerine “Türkiyeli” kavramını kullanalım, diyen bizzat Başbakan Erdoğan’ın kendisiydi. O, Türkiye’de insanlar kendisine Türk yerine “Türkiyeli” derse, herkesin kendisini eşit ve mutlu hissedeceğini, sorunun da bu anlamda çözüleceğini düşünmüştü. Kardeş kardeş barış içinde geçinmenin yolunun buradan geçtiğini sanmıştı. Onun yanlışlığı, kimliği; sosyoloji, antropoloji, etnoloji ve tarihi bir vakıa değil herhangi bir telkinle değişebilir ve dönüşebilir, mübadele edilebilir basit bir vasıf olarak görmesiydi. Onun için de Türkiye’nin Başbakanı, Türk milleti kavramını etnik bir boyuta indirgemekte bir sakınca görmedi. Türkiye’de “otuz altı etnik kimlikten” bahsederek Türk kavramının da bunlardan birisi olarak görülebileceğini savundu. Bu yaklaşım Türk milletinin eskileri bir yana Malazgirt’ten, Çanakkale’den, Mohaç’tan, Sarıkamış’tan, Sakarya’dan devşirdiklerinin inkârı anlamına geliyordu. Bu durum, tarihin ve coğrafyanın gırtlağından çekip çıkarılan kan revan içindeki bir kimlikten ibaret olan Türk kavramının bir ayrıntı, kalıntı ve döküntü mertebesine indirgemek anlamına geliyordu.

Kimlik noktasından Türkiye’yi vurmak isteyen bölücüler için ise sorun çok daha farklıydı. Onlar gerçekte Türk kavramı üzerinden devletin mülkiyetini tartışmaya açmayı amaçlamışlardı. Devletin tapusu kime aitti? Coğrafyanın mülkiyeti kimindi? Onlar için gerçek sorun buydu. Bilindiği gibi Cekoslavakya kavramında “Çek ve Slovak” kimlikler vardı; Yugoslavya’da ise kimlikler “Sırp, Makedon, Hırvat, Karadağ, Boşnak, Slovan” olarak ifade ediliyordu. Bu ülkelerde her etnisite kendi kimliğini, mülkünü talep edince birisi iki, diğer ülkede altı parçaya ayrıldı. Çünkü kimlikle mülkiyet ve devlet arasında doğrusal bir ilişki vardır. Türkiye’de de benzer oyun içinde olanlar kimliği bir ayrıştırma, bölme ve farklılaştırma aracı olarak kullanmanın ürettiği sonuçların farkındaydı.

Bölücüler, önce kimlik daha sonra coğrafya üzerinden bölmek gibi bir strateji uygulamaktadır. Nitekim TBMM’ye bağımsız olarak girip, DTP’nin çatısı altında toplananların bir yandan “PKK’ya terör örgütü dersek, misyonumuz biter” demeleri, diğer yandan da daha ilk gün bildikleri yabancı dil olarak “Türkçe”yi göstermeleri masumane bir yanlışlık değil hasmane bir davranıştır. Diğer yandan bölücülüğün yasal zeminde sürdürülebilmesi için Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Türk, Atatürk Milliyetçiliği ve Atatürk İlkelerinden soyutlanması gerektiğini birileri fena halde kavramış durumdalar. Onlar için sorun, siyasi zemininin bölücülüğe uygun hale getirilmesi sorunuydu. Onun için “renksiz bir anayasa” yapılması gerekiyordu. Bunu da iktidar partisinin en baba(!) hukukçusu daha TBMM’ye girmeden açıklayıverdi. Öyle bir Anayasa mı yapılmalı ki, Türkiye’nin Anayasası yoksa Gana, Mançurya, Yeni Gine, Kongo’nun mu olduğu belli olmasın! Yeni anayasa renksiz, kokusuz, tatsız, sıfatsız, kimliksiz ve yansız olmalı! Her türlü değerden ve kimlikten uzak olmalıymış! Aslında bu zat işi biraz da eksik bırakmış yeni anayasa evrensel hatta uzaysal olmalı! Milli devlet, bağımsızlık ve egemenliği anlatan Atatürk’ten Anayasa soyutlanırsa son derece çağdaş, demokratik ve evrensel bir anayasa elde edilmiş olur! Bütün çağdaş anayasalar böyle değil midir?

Birileri demokratik olmanın Türk ve Atatürkçülükten kurtulmaktan geçtiğine fena halde inanmış durumdalar. Bugünlerde devlet fiilen Türk’ten, Türklükten ve Atatürk’ten fena halde tard edilmiş durumdadır. Sıra ülkeyi, birlik içinde tutan diğer yasal bağlardan kurtarmaya gelmiştir. Ardından da coğrafyayı Türk, Atatürk ve Türkçeden soyutlama gayretleri hız kazanacaktır.

Hatırlatalım, bu menfur emellere sahip olanların bu topraklardan istedikleri sonuçları almaları, hiçbir zaman mümkün olmayacaktır. Birilerinin Türk’ü, Türkçeyi ve Atatürk’ü hafife almalarının bedelini ağır biçimde ödeyecekleri zaman uzak değildir!

Yazarın Diğer Yazıları