Anayasa sorunu
Bilgileri paramparça alanlar, sonuçta bunları anlamlı biçimde birleştiremezlerse sahip oldukları bilgilerin hamalı olmaktan kendilerini kurtaramazlar. Bilgiyi kullanıp yönetemeyenler de behemehal bilgi(liler) tarafından yönetilirler.
İlkokuldan itibaren hemen herkese şu bilgiler verilmiştir: James Watt, 1765’te buhar makinesini buldu ve bu buluş enerji ihtiyacı için kullanıldı. Adam Smith 1776 yılında “Milletlerin Serveti” adlı önemli bir kitap yazdı. 1789 yılında da Fransa’da sarsıcı bir ihtilal oldu.
Watt’ın buluşu teknolojide, Smith’in eseri ekonomi biliminde ve nihayet ’Fransız İhtilali’ de politik alanda sarsıcı ve etkileyici gelişmelere neden oldu. Bilimsel, teknolojik ve siyasal devrimin belirli bir zaman aralığında birbirleri üzerinde yarattığı diyalekt ve tetikleyici etkisi dikkate alınmazsa sözü edilen bilgiler doğru değerlendirilmiş olmaz. Bu gelişmelerin teknolojik/ekonomik ile politik/ideolojik temelli gelişmelere neden olarak toplumsal dönüşümü sağladığının farkına varmak bilgiyi fonksiyonel kılmak anlamına gelir.
Yeni Anayasa, AB ve Arap Baharı olarak nitelenen olguların da aynı diyalekt içinde ele alınması ve düşünülmesi gerekir.
Tarihin en köklü ve eski milletlerinden birisi olan Türk Milleti için “yeni” bir anayasa yapma çalışmaları bütün hızıyla devam ediyor. Bu çalışmalara herkes görebildiği kadarıyla ve kendisine göre bir anlam yüklüyor. “Yeni” anayasa ile insanların daha özgür olacağı demokratik bir devletin yaratılacağı propagandası yürütülüyor.
Âdeta bütün siyasi, ekonomik ve toplumsal taleplerin “yeni” anayasayla çözüleceği imajı kamuoyuna veriliyor. Anayasaya, anayasanın dışında her anlam yükleniyor. Toplum büyük beklenti içine sokuluyor. Karşılaşılan güncel ve acil sorunlara karşı insanlara mevcutla yetinilmesi tavsiye ediliyor. Yeni anayasayla toplumsal barış, işleyen bir demokratik sistem, evrensel insan hak ve özgürlükleri vaat ediliyor. Gelecek için bugünün sorunlarının görmezlikten gelinmesi isteniyor. “Yeni Anayasa” ile “şapkadan tavşan” çıkarılmaya çalışılıyor.
AKP iktidarı, on yıllık iktidar sürecinde çözüm olarak iki önemli beklentiyle güncel sorunları önemsizleştirmekte, güncel icraatlarını meşrulaştırmak için de suçu geçmişe yüklemekte bulmuştur. Bu noktada kullanılan üç önemli araç sırasıyla AB, Anayasa ve Kemalizm olmuştur.
AKP her üç kavramı kullanırken de samimi değildir. “Ya AB ya ölüm” türü bir heyecanla AB’yi savunmuş, AB’siz bir geleceğin mümkün olmadığı duygusunu toplumda yaygınlaştırmış ve AB için yapamayacağı hiçbir şeyin olmadığını alenen ilan etmiştir. AB’nin gerçeği ile karşılaşınca da “Kopenhag kriterlerini Ankara kriterleri yapar, devam ederiz” demiştir. Kemalizm ve tek parti dönemi ise AKP’nin on yıldır her karşılaştığı sorunda başvurduğu temel kavram olmuştur. Kemalizm’e bir çeşit günah keçisi rolü yükleyerek bugünkü icraatlarını, geçmişi gerekçe yaratarak meşrulaştırmaya çalışmıştır.
Anayasa ise AKP’nin son dönemde kullandığı en etkili araçtır. Yeni Anayasayla hem PKK için umut yaratmakta, hem de bunun etnik ve mezhep talepleri için bir araç olarak kullanmaktadır. Yeni Anayasa için binlerce dernekten, sivil toplum kuruluşundan ve etkin odaktan görüş istenmesinin üretilen devâsâ metinlerin altında kalmaktan öteye bir anlamı yoktur. Yaptıkları şey, herkesin görüşünü alır gibi yapıp kendi hazırladıkları metinleri dayatmak olacaktır. Başaramazlarsa da “yeni Anayasa” için “elimizden geleni yaptık, ancak sonuç alamadık” diyeceklerdir.
Yoksa AKP zihniyetinin yerli, milli değerler ile evrensel insan hakları ya da özgürlüklerle ilgili bir sorunları yoktur. Büyük bir kamu diplomasisi ve manipülasyonla yürütülen yeni anayasa çalışmaları esasında küresel sisteme Türkiye’yi entegre etmek faaliyetidir. Cumhurbaşkanı Gül’ün ağzından bu ihtiyaç şöyle ifade edilmiştir: “Siz yapmazsanız başkaları gelir yapar” . Başkalarının istediğini, başkaları gelip yapmadan yapmanın ne anlama geldiğini okuyucular anlamalılar...