Anayasa Mahkemesi ve Haşim Kılıç...

Anayasa Mahkemesi, ülkemiz için son derece önem arz eden bir kurumdur. Herkesin üzerine düşense, devletimizin çatısını oluşturan ve bütün mekanizmaların devamını sağlayan Anayasa’nın işlerliği ve korunması hususudur. Böylesine bir organ için hukukilik, süreklilik ve objektiflik vazgeçilmez ölçütlerdir. Öte yandan başörtüsü tartışmaları ile gündeme taşınan bazı karar ve yaklaşımlar, laiklik odağında değerlendirilmekte ve bu sebeple mahkemenin demokratik siyasal rejim açısından taşıdığı anlamı pekiştirmektedir. İşte bu bakımdan 4 yıllığına Anayasa Mahkemesi Başkanlığına seçilen sayın Haşim Kılıç hakkında birkaç söz söylemek gerekir. Nitekim basında çıkan bazı yazılar bizim de dikkatimizi çekti.

Önce seçildiği gün kendisinin yaptığı açıklamadan birkaç cümleye yer verelim. “Anayasal kurumlar, yönetici olarak gelip geçenlerin anlayışına ve arzularına göre şekillenen yerler değildir. Bu kurumlarda başkan ya da üye konumunda bulunulmasının, verilen kararlar yönünden hiçbir farklılığı yoktur. Demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti’nin ilelebet yaşaması için bağımsızlık ve tarafsızlığı her şeyin üstünde tutan mahkememiz, gerçek bir hukuk devletinin oluşmasından asla ödün vermeyecektir.”

Yüksek mahkemede 8 yılı başkan vekili olmak üzere 17 yıl görev yapan, sağduyulu ve temkinli davranışları ile gündemdeki zor konuları göğüsleyen bir kamu görevlisinin diğer özellikleri göz ardı edilerek sadece eşinin başörtülü olması sebebiyle eleştirilmesi ne kadar haklı bir gerekçedir? Söz konusu yaklaşım öncelikle meşru yollarla seçilen başkanlık makamının yıpratılmasının önünü açabilir. Bu kime ne kazandırır? Aynı bakışın pek çok önemli konuda mahkemenin objektifliğine ve sağduyusuna ihtiyacı yok mudur? 4 yıl gibi bir sürede alınacak her karar bu açıdan mı değerlendirilecektir?

Ben diyorum ki, tanıdığımız Haşim Kılıç ülkesine yürekten bağlı, devleti savunan ve halkın içerisinden gelen birisidir. Yerköy ve Çiçekdağ’dan Ankara’ya uzanan bu başarı öyküsünde sabır ve itidal hep onunla olmuştur. Dengeleri göz ardı etmeden her kesimin fikirlerine kulak vermeye çalışmıştır. Bizim bakış açımızda özel hayatın gizliliği esastır. Bu bakımdan hakkında ortaya konulan bazı komik iddialara değinmeyi bile gereksiz buluyorum. Ancak çok iyi bildiğim bir şey varsa o da eli öpülesi bir baba ve annenin evladı olduğudur..

Bir de şu “muhafazakâr” lık kavramını netleştirmek lazım. Sanıyorum bazılarımız için bu kavram farklı anlamlar taşıyor. Benim de aile fertlerim arasında başörtülü olanlar var. Hepsi milletine ve inançlarına sahip çıkarlar. Evet muhafazakarlar... Çünkü Türk milletinin yücelmesi için çalışırlar. Şimdi kim onlara bu konuda imalı yaklaşımda bulunabilir ki... Peki ya ülkemizde yaşayan milyonlarca “muhafazakâr...”

Şimdilerde herkesin birlik ve beraberlik içerisinde olması gerekmektedir. Bu milletin vicdanı ve oto kontrol mekanizması her şeyin üzerindedir. Önce kişinin yaptığı ve yapacağı işlere bakmak lazım. Yani bunları bırakalım da öncelikle ülkemizi çevreleyen ve kangren haline gelmiş sorunlarla uğraşalım. Zamanı geldiğinde her şey konuşulur. Eleştirmek de herkesin en tabii hakkıdır. Ama söyler misiniz hiç su akmadan yolunu bulabilir mi?

Yazarın Diğer Yazıları