Anastasiadis ve kullandıkları
Kıbrıs Rum Kesimi'nin eski Dışişleri Bakan'larından Erato Kozaku Markulli son dönemde adını gündeme getirecek türden saçma sapan açıklamalar yapmaktadır. Bilindiği üzere Markulli, Rum tarafının Mülkiyet ve Toprak Komitesi Başkanlığını yürütmektedir. Markulli'nin azılı bir Türk düşmanı ve anlaşma karşıtı olduğunu bilmeyen yoktur. Türklere karşı, ne Makarios'u, ne Kleridis'i ne de Papadopulos'u aratmayacak kadar fanatik Enosisçi ve EOKA'cıdır. Sözde anlaşma ve barış isteyen Anastasiadis, etrafını anlaşma karşıtı Türk düşmanlarıyla doldurmuştur. Müzakereci Mavroyannis, Sözcü Hristodulidis, Markulli ve daha nice anlaşma karşıtı ve Türk düşmanı kolları sıvamış 'çözüm' için kafa patlatıyorlar! Bu ekiple anlaşmak mümkün müdür? Markulli Dışişleri Bakanlığı döneminde de Türk düşmanlığını tescil eden sayısız açıklama ve tahriklerde bulunmuştu. Geçtiğimiz günlerde ise adadaki müzakere sürecine ilişkin görüşlerini Sputnik ile paylaştı.
Türkiye'nin rolüne değinen Markulli, Ankara'ya 'görev ve sorumluluklarını yerine getirme' çağrısı yaptı. Markulli işine nasıl gelirse öyle konuşmaktadır. Türkiye'nin basit bir gözlemci statüsüne sahip olmadığının altını çizerken, Türkiye'nin Kıbrıs sorununda geçmiş yıllarda üstlenmiş olduğu bazı önemli sorumluluklardan bahsetmekte, ancak son dönemde Ankara'nın bu sorumluluklarını görmezden geldiğini iddia etmektedir. Markulli açıkça Türkiye'yi suçlamaktadır. Markulli, Annan Planı öncesi ve sonrasında, özellikle Türkiye'deki AKP iktidarının çözüm yanlısı tutumunu unutmuşa benziyor. O tarihte Başbakan olan Erdoğan'ın çözüme verdiği açık destek ve 'bir adım önde' politikası Markulli'nin küçücük beyninde yer etmemiş, silinmiş gibi! Rahmetli Denktaş'a rağmen, 'siyaset, sorunları çözme sanatıdır' diyerek, kendi mezarımızı bize kazdıran, katillerimizle bize devlet kurdurmayı dayatan Türkiye hükümeti değil miydi? Al sana sorumluluk! Bu 'görev ve sorumluluk' bilinciyle AKP iktidarı referandumda evet dememiz için Kıbrıs Türklerine 'telkinde' bulunmamış mıydı?
Markulli utanmadan ve sıkılmadan, uluslararası aktörlerden Kıbrıs'taki sorumluluklarını bir an evvel üstlenmesi için Türkiye'ye yönelik çağrıda bulunmalarını da talep etmektedir. Kadın, aklını Türkiye ile bozmuştur. Dışişleri Bakanı iken de defalarca Türkiye'nin cezalandırılması için çağrıda bulunmaktan kaçınmamıştı. İşi gücü fitne olan Markulli müzakere sürecini de kökünden torpilleyebilecek kapasiteye sahiptir.
Markulli dünyayı kandırmaya çalışmakta, ada gerçeklerini gizlemektedir. Kıbrıs sorununun 1974'te başlamış bir 'işgal ve istila' sorunu olduğunu iddia ederek dünyaya yalan söylemekte, dünya da bu yalanı yutmaktadır. Adada 1963-74 arasında olan bitenden bahseden herhangi bir Rum siyasiye hiç rastladınız mı? Rastlayamazsınız; çünkü Rumlara göre Cumhuriyet'in kurulduğu 1960'tan sonra, Türklerin 1963'te aniden devletten ayrılmaları ve kendi kabuklarına çekilmeleri ve taksim için hazırlık yapmaları dışında bir gelişme olmamıştır. Kanlı Noel defterlerinde yoktur. Akritas Planı'ndan, Eoka teröründen, yakılan yıkılan 103 Türk köyünden, hunharca katledilen Türklerden bihaberdirler.
Sputnik'in yansıttığına göre Markulli, yeni süreçte ön şartsız olarak Türkiye'den Kıbrıs Cumhuriyeti'ni (1963 yılından beri defacto olarak Kıbrıs Rum tarafının hakimiyeti altında olan devlet yapısı) tanıması gerektiğini de vurgulamaktadır.
Markulli bu konuda, 'Türkiye, Ankara Ek Protokolü'nün tüm şartlarını yerine getirmeli. Kıbrıs Cumhuriyeti bandıralı gemiler Türkiye limanlarından faydalanabilmeli' diye eski teraneleri tekrarlamaktadır. Türkiye'nin üstünde ısrarla durduğu 'garantörlük' konusuna da değinen Markulli, '1974 yılında Türkiye'nin Kıbrıs'ı işgal etmesiyle beraber Türkiye'nin garantörlük hakkı otomatikman rafa kalktı' iddiasında bulunmuştur.
Markulli ve güneydeki 'mantıki ve makul' noktada olan, başta Anastasiadis olmak üzere siyasilerin zavallı hali budur. Bunlar ada gerçeklerini görmemek için kafalarını Kıbrıs'ın kızgın kumuna sokmuştur. Rum tarafının Türkiye'ye yüklediği sorumluluklar Türk tarafının kırmızı çizgileridir. Türkiye'nin adadaki varlığının sonsuza kadar devam edeceği gerçeğini akıllarından çıkarmasınlar ve hakikaten çözüm istiyorlarsa gerçekçi önerilerle, 'makul ve mantıki' unsurlarla Türkiye'nin kapısını çalmalıdırlar. Saçmalıkların, adanın bölünmesini kalıcılaştırdığını umarım Bayan Markulli yakın zamanda anlar, anlar da olası bir çözüme engel olmaktan vazgeçer.