Anadolu'ya değil hapse göndereceklerdi

Sanırsın Dörtyol'da ilk kurşunu onlar attı, Sultanahmet, Üsküdar, Kastamonu mitinglerini onlar yaptı, Maraş savunmasını onlar başlattı, İnönü'de, Sakarya'da, Feke, Urfa, Antep, Ceyhan'da boyunlarında asılı birer idam fermanı; onlar savaştı; Mustafa Kemal'in bir yanına Damat Ferit'in, diğer yanına Vahdettin fotoğraflarını koydular "Adım adım zafere" başlığı altında!

Sevgili arkadaşım Ercüment Yahnici'nin dediği gibi, bu utanmazlıkla az kaldı, yakındır 'Kurtuluş'un kahramanları hakkında idam fetvası veren "Dürrizade"yi de zafere ortak yapmaları.

Eski milletvekilleri, Mustafa Kemal yerine "Mustafa Kemal Paşa'yı, "Osmanlı'nın en parlak subayı" olarak 9. Ordu Müfettişliği'ne tayin eden Sultan Vahdettin Han'ı" rahmetle andı.

Hınk deyicileri akademisyen, Mustafa Kemal'in Samsun'a gönderilme emrinin altında Vahdettin ve Damat Ferit'in imzaları olduğunu söyleyip, Kurtuluş Savaşı'nı "Osmanlı devlet operasyonu" diye tanımladı.

Mütareke kalemşorlarından aşağı kalır yanı olmayan borazanları, "Hadi Osmanlı Hükümeti'nin, Padişahının görevlendirmesini bir yana koyalım, İngilizlerin izniyle doğan güneş hiç yakışık aldı mı? Üstüne üstlük, Samsun iki ay önce, 9 Mart'ta İngilizler tarafından işgal edilmişken!" Diye aklı sıra itibarsızlaştırmaya kalkıştı.

***

Hulki Cevizoğlu, İşgal ve Direniş'te, Mustafa Kemal'in, İstanbul'dan ayrılmadan önce Yıldız Sarayı'nda ziyaret ettiği Vahdettin'le yaptığı ve "Paşa, Paşa… Devleti kurtarabilirsin!" monoloğundan ibaretmiş gibi yansıtılan o meşhur görüşmenin ayrıntılarını paylaşır. Mustafa Kemal saraydan ayrıldıktan sonra, "Devleti kurtarabilirsin"i şöyle tercüme etmiştir bir yakınına:

"Padişah, demek istiyordu ki, hiçbir kuvvetimiz yoktur. Tek dayanağımız, İstanbul'a hakim olanların siyasetine uymaktır. Benim memuriyetim, onların şikayet ettikleri meseleleri halletmektir. Eğer onları memnun edebilirsem ve bu siyasete karşı gelen Türkleri takip edersem, Padişah'ın arzularını yerine getirmiş olacaktım."

***

Mustafa Kemal, Anadolu'ya geçmeden önce de "İstanbul"un öyle çok da ayılıp bayıldığı bir subay değildi. Aralarında bazı bakanların da bulunduğu bir kliğin açık hedefine dönüşmüş haldeydi.

İstanbul'da geçirdiği 6 ayda kendisini baskı ve takip altında hissetmesi, "Ordu Komutanı" olmasına rağmen otomobili, yaveri ve ödeneğinin geri çekilmesi bir yana, geçtiğimiz hafta yayınladığımız Zehirli Sarmaşık dizisinde kısa bir atıfta bulunduğum, eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un dün Uğur Dündar'a ayrıntısını da anlattığı öyle bir olay var ki… "İstanbul"un devletin geleceğini O'na emanet etmek beri dursun, gizliden gizliye altını bile oyduğunun delili:

"O günlerde İstanbul basınının bir kısmı, İttihatçılardan intikam almak için her fırsatta eski komutanlara şiddetle saldırıyordu…"

"Bu gazetelerden birisi de Hukuk-i Beşer gazetesiydi. Gazete 14 Mart 1919'da bir yazı dizisi yayımlamaya başladı. Dizide, I. Dünya Savaşı'na katılan komutanlara çok ağır suçlamalarda bulunuluyordu…"

"Yazıyı, 31 Mart 1909 olayları sırasında "din elden gidiyor" diyerek olaylara karışan Mevlanzade Rıfat yazmıştı.

Komplo Mustafa Kemal Paşa'ya kadar uzanıyordu. İstanbul'daki durumu çok güvende olmayan Mustafa Kemal Paşa olaya hemen tepki gösterdi. Harbiye Nezareti'ne hemen bir yazı yazdı. Yazıda şunları ifade ediyordu:

"…Osmanlı ordularını, onun namuslu kumandanlarını bu şekilde gösterebilme kabiliyeti ancak vatan ve milletin mahvolup dağılmasını arzu eden bir alçakta bulunabilir. Ben, Fevzi (Çakmak) Paşa, Nihat (Anılmış) Paşa, Yakup Şevki (Subaşı) Paşa, İhsan (Sabis) Paşa ve Cevat (Çobanlı) Paşa gibi namus ve istikametlerinden asla şüphe edilemeyecek olan ordu kumandanı arkadaşlarımın bu rezilce teşhire karşı ne diyeceklerini bilemem… Yalnız kendi adıma ve hesabıma bildiririm ki başlarında bulunmakla iftihar ettiğim ordular, soylu Osmanlı milletinin namuslu evlatlarından oluşuyordu.

Bu namussuzca iddiayı ret ve sahibine iade ederim!..

Bu müfteri hakkında kanuni muamelelerin yapılmasının temin buyurulması istirham olunur!.."

***

Sonra ne oldu dersiniz?

Harbiye Nezareti, Mustafa Kemal'in talep ettiği şekilde bir "kanuni muamele" başlattı mı, komutanlarının onurlarını ayaklar altına alan bu yayınların sahibi Mevlanzade ve gazetesi hakkında?

Hayır.

Hiçbir şey yapmadıkları gibi bir de Mustafa Kemal'in haklarındaki şikayetini "sızdırdılar" Mevlanzade'ye.

Sonuç:

Bir dava açıldı. Ancak, Harbiye Nezareti tarafından Mevlanzade ve gazetesine karşı değil, gazete tarafından Mustafa Kemal'e!

Mustafa Kemal, avukatına, davayı kazanamasa bile kendisine zaman kazandıracak şekilde uzatması yönünde telkinde bulunmasa belki de İstanbul'dan hiç ayrılamayacaktı!

dfs-004-001-011-001-001-001-002.jpg

Yazarın Diğer Yazıları