Ana muhalefet lideri(!)
Siyaseti anlamaya çalışanlara not: Bu ülkenin Başbakanı, Recep Tayyip Erdoğan’dır. Hükümet de devlet de onun kontrolündedir. Dünyada hem iktidarda olup, hem de muhalefet ederek gerilimi tırmandıran tek siyasetçi kendisidir.
Başbakan önceki gece NTV’de çok doğru bir söz etti:
“İktidarlar gerilimden zarar görür. Ben iktidar olarak, durup dururken neden gerilim üreteyim ki? Gerilimi muhalefet üretir!”
Söz doğru... Altına imzamı da nal gibi basarım!
Ama “iktidar” kim, “muhalefet” kim; ona bakmak gerekir...
Başbakan da çok iyi biliyor ki; AKP, sekiz yıldır “iktidarda” ama...
Hâlâ klasik anlamda “iktidar partisi” değil!
Doğru, devletin tüm kurumları bu partinin kurduğu hükümetin emrinde...
Doğru, devletteki tüm atamaları bu hükümet gerçekleştiriyor.
Doğru, devlet, hükümetin siyasi görüşüne paralel olarak bu sekiz yılda inanılmaz oranda değişti.
Ancak... Başbakan ve Hükümet; ne zaman içinden çıkamadığı bir sorunla karşı karşıya kalsa, topu “devlet”e atıyor:
Apo’yla görüşen kim?
“Devlet!”
Avrupa Birliği’nin istediği uyum kriterlerini hayata geçirmeyen kim?
“Devlet!”
Türbanı üniversiteye sokmayan?
“Devlet!”
ÖSYM’den soruları sızdıranlar kimin adamı? “Devletin!”
PKK katliam yapınca hesap kimden sorulmalı?
“Devletten!”
Peki; devleti kim yönetiyor?
“CHP, MHP, yüksek yargı, YARSAV, bir kısım medya!”
Yani... Başbakan ve Hükümet; devletin tüm olanaklarını kullanıp, devlet mekanizmasını istediği gibi şekillendiriyor ama...
Her durumda; kendi kontrolünde bulunan devlete ve emrindeki devlet memurlarına “muhalefet” ediyor!
Çünkü; “muhalefet” ederek, oylarını koruyacağını, halkın da bu “yapay muhalefet”e inanacağını düşünüyor!
Bu yüzden de ana muhalefet partisi liderini, referandumda “Evet” oylarının çıkması durumunda istifaya bile davet ediyor! Ama tersi durumda kendisinin ve hükümetin “yola aynen devam edeceğini” söylüyor!
***
Kılıçdaroğlu ve partisi zaten muhalefette...
Onun “başarısızlığı”da “istifası” da sadece CHP’yi ve CHP’lileri ilgilendirir...
Ama Başbakan’ın, bizzat “mimarı ve kefili” olduğu bir Anayasa değişikliğinin halk tarafından reddedilmesi, doğrudan tüm ülkeyi ilgilendirir!
Dolayısıyla eğer “başarısızlık” durumunda istifa etmesi gereken biri varsa, o da Başbakan’ın ta kendisidir...
Hem Başbakanlık’tan, hem de kendi mantığına göre AKP Genel Başkanlığı’ndan istifa etmelidir!
Tabii o, bu olası baskıya karşı önlemini şimdiden alıyor ve “Neden istifa edeyim ki? Yola aynen devam edeceğiz” diyor...
Çünkü:
’Başbakan’ın yetkilerini ve gücünü kullanıp, muhalefet liderinin sahip olduğu hafifletici nedenlere sığınmaya o
kadar alışmış ki başka bir senaryo aklına bile gelmiyor!
***
Siyasete yeni kafa yormaya başlayanlar için özetleyelim:
Bu ülkenin Başbakanı, Recep Tayyip Erdoğan’dır...
Hükümet de devlet de onun kontrolündedir...
Dünyada hem iktidarda olup, hem de muhalefet ederek gerilimi tırmandıran tek siyasetçi kendisidir...
Bu yüzden referandumun sonucu, onun ve partisinin siyasi kaderini ortaya çıkaracaktır!
Mustafa Mutlu / Vatan
+++
“Hayır” cephesine “Fransız” kalın olsun bitsin
Dışişleri Bakanı Davutoğlu Hürriyet’e gelmiş. Gezmiş, dolaşmış, yazı işleri toplantısına katılmış.
Tabii biraz da konuşmuş.
Çoğu bildik laflar.
Biri yeni.
Demiş ki: “Referandumdan hayır çıkarsa bunu Avrupa’ya nasıl anlatırım bilmiyorum.”
Hürriyet’in dış politikayı bilen onca adamından biri de Davutoğlu’na yardımcı olmamış.
Oysa çok basit.
Davutoğlu açıp Fransız Dışişleri Bakanlığı’ndan yardım isteyebilirdi.
Biliyorsunuz Fransa Avrupa’nın, daha doğrusu Avrupa Birliği’nin en etkin iki ülkesinden biri Almanmya ile birlikte.
Birliğin kurucusu gibi.
Birliğin kurucusu o Fransa çok değil birkaç sene önce Avrupa Birliği Anayasası’nın Fransızlarca da kabulü için aynen bizde olduğu gibi referanduma gitti.
AB’nin kurucusu en önemli iki üyesinden biri olan Fransa’nın halkı bu referandumda ne dedi hatırlıyor musunuz?
Hatırlamayanlara ben hatırlatayım.
Çok net bir “Hayır” dedi.
Başka Fransa olmak üzere bütün Avrupa “şoke” oldu.
Ama Fransız halkı, AB Anayasasına “Hayır” demişti bir kere ve yapacak bir şey yoktu.
Hiçbir Fransız politikacı, Fransız halkına dönüp, “Siz gerizekalısınız, delisiniz, sizi tımarhaneye kapatalım, aptallar, Galya kalıntıları” falan demedi.
Fransız Dışişleri Bakanı da çıkıp “Ben bunu Avrupalı ortaklarımıza nasıl anlatırım. Üstelik de bu Anayasa’nın yazılmasına en fazla katkı veren ülke olarak
rezil olduk” falan da demedi.
(...)
Davutoğlu Fransız meslektaşını arayıp öğrensin.
Onlar anlattılarsa biz haydi, haydi anlatırız.
Fatih Altaylı / Habertürk
+++
‘Hayır’ını gördü!
Anayasa değişikliğine ’evet’ dedim.. (9 Temmuz)
Sonra, kampanya dönemi başladı.. Niyetler ortalığa döküldü..
Öyle yöntemler kullanıldı ki.. Öyle demeçler verildi ki.. Öyle baskılar yapıldı ki.. Hissettim ki.. Anladım ki.. Benim ’evet’im ile onların ’evet’i aynı değil..
Benim anayasa için verdiğim eveti alıp bundan sonra atacakları her adımın tasdiknamesi sayacaklar.. Bunu gördüm.. İşte bu nedenle diyorum ki.. Anayasa değişikliklerine evet; eksik maddelerine rağmen, ufak tefek hilelerine rağmen; evet.. Ama referandumda hayır..
Mehmet Tezkan / Milliyet
+++
Dilinin
kemiği yok
Başbakan Erdoğan, Deniz Baykal’ın “Referandumda evet çıkarsa Türkiye bölünür” sözüne kızmış. Ona karşılık veriyor: “Bir kasetle duman oldun.” Başbakan kaset komplosunu düzenleyenlerin bulunup cezalandırılmasından sorumlu olduğunu hiç düşünmüyor. Aksine hem bu komployu.. Hem son Yargıtay üyelerinin dinleme kayıtları dahil..
Yasadışı dinlemeleri siyasi koz olarak kullanıyor. İzmir Barosu eski Başkan
Noyan Özkan yazıyor:
“Referandum öncesi hükümet tarafından yaratılan hukuksuz ve yargısız infaz ortamında, organize suç örgütleri tarafından Yüksek Mahkemeleri ve HSYK’yı lekelemek ve karalamak için yürütülen kampanya dozunu arttırmıştır.
Yıllardır istihbaratın başında bulunan Hanefi Avcı, bu örgüt ve destekçileri hakkında yazdığı kitapla suç duyurusunda bulunmuştur.
Ancak, Ankara Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturmada, kitapta açıkça gösterilen delillerin karartılmadan tespiti amacıyla ne bir ‘arama’ ne de ‘gözaltı’ uygulaması olmamıştır. İdarenin başındaki Başbakan ise anılan organize suç örgütlerinin internet ve yandaş medyaya sızdırdığı izleme ve görüntü kasetlerini referans göstermek suretiyle meydanlarda ‘evet’ propagandası yapmaktadır.
Dünyanın hangi uygar ve demokrat ülkesinde bir Başbakan, organize suç örgütlerinin ortalığa saçtığı dinleme ve izleme malzemesine dayanarak
demokrasi propagandası yapar?”
Başbakan Erdoğan, Deniz Baykal’ın “Referandumda Evet çıkarsa Türkiye bölünür” sözlerini milli iradeye
saygısızlık olarak niteliyor.
Ama kendisi “Hayır oyu verenler
darbecidir” diyebiliyor.
Dilin kemiği yok...
Melih Aşık / Milliyet
+++
Aklımda 88 meslektaşımın bayramı var
Cezaevlerinde 48 gazeteci bulunuyor. Tutuklu gazetecilerin 42’si hakkında açılmış davalar halen devam ediyor.
Türkiye’deki son moda, tutuklu yargılama uygulaması, fiilen cezaya dönüşmüş durumda.
Bunun dışında, 19 gazeteci gözaltına alındıktan ya da bir süre tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakılıyor, ama haklarında açılan davalar devam ediyor.
Bir başka gurup gazeteci daha var. 21 gazeteci hakkında mahkemelerce hapis ve para cezası verilmiş olmakla birlikte, cezanın ya infazı erteleniyor ya da dosya Yargıtay’da, incelemesi sürüyor.
Sırası gelince, Başbakan Erdoğan düşünce ve ifade özgürlüğüne toz kondurmuyor, günü gelince“yazılar ve kitaplar serbesttir” diyor, ama işte rakamlar ortada, gerçekler onu doğrulamıyor. Sadece nutuklarında andığı demokrasilerin hangisinde bu var?
(...)
Bugün bayram.
Yazılarından ve düşüncelerinden dolayı hapiste bulunan 48 meslektaşım ile, mahkemelerde sürünen 40 meslektaşımı düşünüyorum.
Onlara bugün ne kadar bayram?
Yalçın Doğan / Hürriyet
+++
Büyüklerin eli öpülür
Ben hayatımda sadece rahmetli babamın ve bir de şu anda bile genç bir gelin enerjisiyle koşuşturan 82 yaşındaki annemin elini öptüm.
Büyüklere saygıdır. Hürmettir.
Faydalı gelenektir.
Bayramların dışında; askere giderken, gurbete çıkarken de büyük eli öpülür.
Bundan ötesi etek öpmeye girer.
Yaltaklanma sayılır.
Dalkavukluk niyetine el öpüp de; “el
öpmeyle dudak aşınmaz...” diye kılıf
bulmaya çalışmak karakter cılızlığı doğurur. Ayıptır.
Sanatçılar el öpmez.
Yazarlar etek öpmez!
Türkücüler gerçekten sanatçıysa! Elleri öpülür.
Şarkıcı şarkıcıysa...
Mizahçı mizahçıysa...
Romancı romancıysa...
Onların eli öpülür.
Sanatçı, türkücü, şarkıcı, arabesk söyleyen, komik adamı oynayan, sana 500 bin lira çıkacak programı yapan, sahada top kovalayan, beste yapan halka mal olmuş gerçek sanatçılar el öpmezler.
Necati Doğru / Sözcü
+++
Herkesin ama herkesin bayramı kutlu olsun...
Bir linç, yok ediş planını getirip bayramın hemen ucuna ekleyerek... Bir kin ve nefreti kutsal günlere sokuşturarak...
“Hayırlı bayramlar” gibi bir yüce dileği dahi yasaklayarak, en masum duyguları kirletmiş olsalar dahi...
Bayramınız kutlu olsun...
Bekir Coşkun / Habertürk
+++
MİNİYORUM
Tek zafer yeter...
Kerem'in, Semih'in, Sinan'ın, Oğuz'un, Ömer'in, Ender'in, Hidayet'in, Ersan'ın, Cenk'in, Barış'ın, yüreğiyle Engin'in o parke zemine akıttığı teri görmek, bir çok "hak"ın mücadelesini vermekten vazgeçilmeye çalışıldığımız şu dönemde en güzel bayram hediyesi oldu... 12 Eylül sabahı bir "zafer"e uyanacaksak eğer; sadece bu çocukların Sırbistan karşısında da komplekssiz, özgüvenli duruşlarının karşılığı olsun o zafer... Federasyon Başkanı'nın umud ettiği "o diğeri", o "iktidarın zaferi" kılığındaki "yenilişi cumhuriyetin" eksin kalsın!