Amerikan kucağı
Haberciliğin içinde bulunup, mesleğinin hakkını vererek yapan gazetecilerin ruh sağlığını koruyabilmeleri gerçekten zor. Birkaç gündür gazete manşetleri, televizyon haberleri, sosyal medya yorumları kafamı allak bullak etmeye başladı. Bazılarına “hadi canım sende!” deyip geçerken, diğerlerine “bu kadar da olmaz ki!..” demeden edemiyoruz. Suruç’taki katliamı halının altına süpürmeye gayret edenlerin her gün yeni foyaları ortaya çıkıyor. Ankara’da Yüksel Caddesi ya da Sakarya Meydanı’nda 40-50 kişi basın açıklaması ya da protestoya kalkışsa 300-500 polis önlem için oraya yığılır. Ama Suruç’ta HDP İlçe Başkanı, Kaymakama talimat veriyor: “gelmeyin huzuru bozuyorsunuz. Biz kendi güvenliğimizi alırız” Eh, mülki amir olan Kaymakam ne yapsın. Ne de olsa Oslo müzakerelerinde örgüte “Sizi rahatsız eden Vali, kaymakam, asker, polis varsa söyleyin görevden alalım” sözü verildi. Ankara’dan yıllar boyunca “polis karakoldan, asker kışladan çıkmasın” talimatı yağdı. AKP hükümetine yönelik “asayiş ve güvenliği PKK’ya devrettiniz” eleştiri yaptığımızda bize ne hakaretler yağmış, kaç dava açılmıştı...Suruç tablosundan hemen sonra 2 polisimizin şehid edilmesinden sonra ŞanlıUrfa Emniyet Müdürü Eyüp Pınarbaşı’nın açıklamaları daha da vahim:
“Bölücü örgüt ile kılcal damarlarımıza kadar sızan örgüt kol kola girdi. Bu örgütün teşkilatımızın içine sızdırdığı uzantıları kullanarak istihbarat zafiyeti uğratmaya çalışmıştır. İlimizin plaka sistemi ağabeylerinden aldığı talimatla karartılarak asayiş ve terör olayları tırmandırılmak istenmiştir...”
Urfa’nın asayişinden sorumlu müdürün bu sözlerinden ortada ciddi bir “casusluk ve sabotaj davası” olduğu çıkmıyor mu? Hem de İstanbul ve İzmir’de askerlere karşı sahte belgelerle açılan dandik “casusluk-fuhuş” kumpası değil. Tam anlamı ile “örgütle işbirliği” söz konusu. Eğer bu iddialar doğru ve soruşturma açılıp failleri belirlenmiyorsa vah başımıza gelenlere... Yok, bu iddialar yalan ve sorumluluğunu yerine getirmeyen polis müdürünün “paralel deyip kurtul” mantığına sığınmasıysa, vaziyet evlere şenlik demektir ki bu hassas dönemde çivinin çıktığının da göstergesi sayılabilir. Açığa çıkan bu tablo karşısında, o şehid cenazeleri önünde Şanlıurfa Emniyet Müdürüne düşen görev, “asayiş ve terörün tırmanmasını sağlayan ve ağabeylerden talimat alan personeli yakalayıp, yargı önüne çıkardıklarını” açıklamaktı. Siyasilerin meydanlarda halka şikayetini andıran, sızlanmalarla bu işler olmaz! Madem tesbit ettin yakala ve açıkla... Yargıya havale et. Millette görsün casusları...Güvenlik ve terörle ilgili istihbarat çalışmalarının birinci derecedeki sorumlusu MİT’den halen haber yok. Doğu ve Güneydoğu’daki Amerikan ve İngiliz ajanlarının sayısı kadar personeli mi yok! MİT’in görevi Amerikan konsolosluğunun faaliyetlerinde koruma görevi yapmak mı? Siyasilerin yatak odalarını röntgenlemek mi? Dün ajanslara geçilen habere göre “70 canlı bomba”nın Türkiye’de bulunduğunu belirlemiş MİT iyi de belirlediğine ya da bilgisini aldığına göre niye tepesine çökmüyorsun! Yoksa kaosun çıkması için mi görev yapıyorsun? Turist yerine bol bol teröristin geldiği Türkiye’nin güvenliği işte bu MİT’e kalmış. Yandaşlarda savaşın bile televolesine dalmışlar. 911 km.lik Suriye sınırını ABD’nin Meksika sınırından göçmen geçişini önleyen tel örgüler zeplin gözetlemesi ile önlediği projesi hayata geçiriliyormuş. Sınıra milyar dolarlık beton dökülecekmiş... Yeter döktüğünüz betonlar, beyinlere ve ülkeye zarar verişiniz. Bu arada İncirlik üssünden Amerikan uçaklarının Suriye’yi bombalama işini de gizli-saklı kotardılar. Alem aptal, kendileri uyanık. Yine Amerikan kucağına oturdular.