Amerikan camiinde namaz kılmayız
Dünkü yazımızı mealen, “Bırakın ABD ile halkı Müslüman olan Irak’a girmeyi, ben bu Amerika’nın yaptırdığı camiye bile girmem!” ifademiz üzerine bazı kardeşler, “İşte problem bu!” demiş ve bizi:
“- Fanatiklikle!”
Suçlamışlar.
Aziz dostlar şunu çok iyi bilin ki bizler bu tür ifadeleri kullanırken kırk düşünür bir yazarız. Öyle cümlenin gelişi gereği gibi söylenmiş her sözün arkasında, mutlaka sorulduğunda genişçe izah edebileceğimiz bir kaynak ve bilgi silsilesi mutlaka vardır. “ABD’nin yaptırdığı camiye bile girmem!” deyişimiz de bu cümledendir.
Amerikalılar İstanbul’da bir cami inşa etse ben o camiye gitmem. Amerika’da yaşıyor olsam, devlet bütçesinden ayrılan para ile inşa edilmiş ve imamlığını, maaşını ABD bütçesinden alan birinin yaptığı camiin de cemaati haline gelmem. Bunun pek çok gerekçesi vardır.
ABD’nin inşa ettiği bir caminin faiz, uyuşturucu ve zina gelirlerden yapılmadığını kim söyleyebilir? ABD’nin yaptığı bir camiin gelirlerinde Irak’tan, Filistin’e milyonlarca Müslüman’ın kanına giren silah ticareti ve el koyduğu petrol gelirlerinden belli oranlar olacağı kesin değil mi!
Namaz müminin miracı değil midir?
Böyle kan, zina, faiz, uyuşturucu ve alkol harç ve tuğlaları ile çevrilmiş bir mekânda miraç olur mu? Böyle bir mekânda insan Allah(c.c.)’i ile baş başa kalabilir mi?
Mesele bu kadar da değil.
Aslında biz o cümleyi yazarken hem bunları ve daha da önemli olarak bir “kavramı” kastetmiştik. Çünkü bugün artık pek çok kavram mekânların önüne geçti. Amerika ve İslâmiyet söz konusu olduğunda bir mekân olan “Cami” den daha öne çıkan bir kavram var, o da, “Ilımlı İslâm” kavramı.
Bir Müslüman bugün için bir “Bush Camii anlamına” gelebilecek “Ilımlı İslâm” kavramının altına girdiği, bu kavramın cemaati haline geldiği takdirde, bütün kalbimle ve inanarak söylüyorum ki, “Dırar cemaati” nden olur da, farkında bile olmaz.
Biz, “Haçlı savaşı başlattım” diyerek önce Afganistan, ardından da Irak’ı işgal eden Bush’un emir ve komutasında, bırakın Irak’a girmeyi, işte bunun için, ABD’nin yaptırdığı camiye bile girmeyiz, dedik, evet öyle dedik, elhamdülillah.
Bunu söylerken “Dırar camii” de bugünkü tabirle “referansımız” dı.
Bush yahut Amerika, bir cami yaptırsa bunu İslam’a saygı duyduğu, Müslüman’ı sevdiği için mi yaptırır, yoksa başka bir hesap için mi?
Tabii ki, başka bir hesap için.
İşte o hesabın ne olduğu “Dırar camii” hadisesinde biz müminlere, 1400 küsur yıl önceden bugünler için ışık tutuyor.
Hâdise Medine’de geçer.
Hz. Peygamber’in Medine’ye Hicreti bazı kişiler tarafından tahammül edilmez bir hadisedir. Bunlardan biri de, bir zamanlar ruhbanlığa soyunmuş Ebû Âmir’dir. Ebû Âmir, Peygamber Mescidi Kuba’ya gösterilen teveccühe çok içerler. “Müslüman oldum” der amma, aslında “Münafığın ta kendisidir.” Kendisi gibi münafıklara Peygamber Mescidi Kuba’yı “Koyun ağılı” diye kötüler ve “Ben orada namaz kılmam” der. Onun münafık destekçileri de fitne ve ihanet için Kuba mescidinin yakınlarına bir cami inşa ederler ve Peygamber Efendimize gidip:
“-Ey Allah’ın elçisi, yağmurlu ve soğuk gecelerde hastaların ve isteyenlerin namaz kılmaları için bir mescid yaptık. Böylesi durumlarda namazımızı burada kılmak istiyoruz. Sizin gelip mescidimizde bize namaz kıldırmanızı rica ediyoruz.” Derler...
Ne kadar mâsum bir istek, öyle değil mi?
Tam da bu dönemde Peygamberimiz Tebük seferi hazırlığı ile meşguldür ve bu davete, “İnşallah seferden sonra kılarız!” cevabını verir.
Sefer dönüşü Dırar’cılar Peygamberimizi camilerinde namaz kıldırmaya tekrar davet eder amma işte o anda Allah(c.c.) Tevbe Suresinin 107, 108, 109 ve 110’uncu ayetlerini inzal ederek, münafıkların gerçek niyetlerini Resulüne bildirir, “Dırar mescidinde asla namaz kılmaması” ikazında bulunur. Bu ikaz üzerine Peygamberimiz yeni camiyi yıktırır. Bizim dediğimiz de işte budur..