Amerika bize barış getirdi
Ergenekon Davası küresel denklemde nereye oturuyor derseniz...
1) 2007 sonuna rastlayan Dağlıca baskınına kadar çoğu hayalperest, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ABD ordusuna rağmen Kuzey Irak’a gireceğine inanıyordu... Dağlıca’dan sonra herkes dersini aldı. TSK ile Pentagon arasında irtibat kuruldu. PKK havadan bombalandı, kara harekatı yapıldı. Ama unutmayın ki, Kuzey Irak yönetimiyle yıllar sonra resmi temas da kuruldu.
2) 2007 genel seçiminden zafer sarhoşu çıkan AKP, kapatma davasıyla ayıldı. Kapatma riski, ancak AB ve sonralara doğru ABD’nin aktif yardımıyla atlatıldı. AKP yeniden ABD ve IMF çapalarına sarılmak üzere.
3) AKP ve TSK’nın güç kaybı marjinal ve ABD karşıtı gruplara zemin yaratabilirdi. O yüzden Ergenekon icat oldu, muhaliflerin sesi kesildi.
Ezcümle, Ergenekon bu ülkede zorla / kanla kurulan Amrikan Barışı’nın
parçasıdır...
* Enis Berberoğlu/Hürriyet
++++++
Günün tespiti
Milliyetçiliğin hesabı ödetilecekti
Ümraniye Soruşturması’nın yürütülüş biçiminin eleştirilmesine kızanlar uzun kontr-korku senaryoları yazdılar. Buna göre ülke faili meçhuller, terör, kaos, istikrarsızlık yaratılarak darbeye mahkum edilecekti.
Bu senaryolar soruşturmadaki asıl kırılma noktasının üstünü örtmekte kullanıldı. Soruşturmaya itiraz edenlerin Dink cinayetinden memnun, emellerine ulaşmak için PKK ve Hizbullah terörüne göz yuman caniler sayılmasına çalışıldı. Yönlendirmeler ‘millet düşmanı, bölücü, terörize milliyetçilik’ algısını doğuracaktı. AB ve ABD’nin dayattmaları meşrulaştırılırken, ‘milli duruş’ da aynı hızla illegal bir zemine oturtulmaya çalışılıyordu. Mekanizma toplumun en alt tabasındaki işsiz güçsüz gençlerden, devletin zirvesinde kadar her alanda işletiliyordu. Öyle ki, Cumhurbaşkanı’nın Erivan’a gitmesi mutlak doğru, Başbakan’ın özürcülere tepki göstermesi mutlak yanlıştı.
Ekrem Dumanlı, dünkü köşesinde bu ince sınır çizgisine dikkat çeken şu cümleleri kurdu:
“On iki kişilik listede ’Ermenilerden özür dilerim’ diyen aydınlar da bulunuyormuş. Farz edin ki bunlardan biri öldürüldü. Ne diyecektik el âleme; daha önemlisi, nasıl ikna edecektik vicdanımızı? Belli ki Gladyo şöyle düşünüyor: ’Psikolojik ve siyasi şartlar müsait olduğuna göre bazı kişiler şimdi öldürülmelidir.’Özür kampanyasına geniş kitlelerden de ciddi eleştiriler geldiğine göre cinayeti ’yükselen milliyetçilik’ üzerine yıkmak kolay olacaktı. Siz ’Ne alakası var kampanyaya karşı çıkmakla bu hain cinayetin?’ deseniz bile kimin umurunda. Hadise oraya bağlanacak, başta başbakan olmak üzere o kampanyayı eleştirilenler topa tutulacak ve yeni bir siyasî hava oluşturulacaktı. Cinayeti işleyen Ergenekon; hesabı ödeyen başkaları olacaktı... ”
Dumanlı bu tespiti ile, milliyetçiliği kullanarak, milli devleti, milli idarecileri hedefe dönüştürme ortamını çarpıcı biçimde özetlemiş oldu.
++++++
Ergenekon bülbülleri
Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek, “Soruşturma safhası gizlidir. Bu gizliliğe riayet etmeyenler suç işliyorlar” dediği saatlerde bile, medyada, bilgi ve belgeleri şakımaya devam eden yandaş
gazetecilere karşı tepki büyüyor
Onbirinci dalgayı pazarlamaya çalışanlar suç işlemiyor mu?
Taraf Gazetesi’nde, bir başka iktidar gazetesinin yazarıyla yapılan söyleşide, “11. dalga” da gözaltına alınacak kişiler tek tek tarif ediliyordu!
Genelkurmay Başkanlığı yapmış bir isim de gözaltına alınacakmış...
“Ergenekon kulisleri”nde konuşulanlara bakılırsa, siyasileri ve medyayı içine alan yeni bir operasyon daha bekleniyormuş. Bunların bazıları, bazı gazetelerin genel yayın yönetmenleriymiş!
Acaba bu arkadaş, “Ergenekon kulisleri”nden neyi ve kimleri kastediyor? Sanıkları mı, yoksa Ergenekon soruşturmasını yürüten savcıları, polisleri mi?
Diyelim ki dedikleri olacak; yani “11. dalga” kapsamında bir eski Genelkurmay Başkanı, siyasiler ve gazeteciler tutuklanacak...
İyi de soruşturmayı yürüten Savcı Zekeriya Öz’ün bu arkadaşı çağırıp, “Gizli kalması gereken bu bilgileri nereden ve nasıl aldın, neden açıkladın” diye yakasına yapışmasının...
Soruşturmanın yönünü değiştirecek ve potansiyel sanıkların kaçmalarını sağlayabilecek bu bilgileri yaymaktan hakkında işlem başlaması gerekmiyor mu?
Söyledikleri doğru değilse de; yine bu ve bunun gibi “Ergenekon bülbülleri” hakkında, “Soruşturmayı kullanarak muhalif kesimler üzerinde baskı oluşturmaya ve toplumda korku ve panik yaratmaya çalışmak” suçundan soruşturma açılmasının zamanı gelmedi mi?
Ve son soru: Eğer bu arkadaşların yaptıkları suç değilse, aynı suçu ben de işleyebilir miyim?
Yani ben de kafama göre isim uydurup, “Çok gizli bilgilere ulaştım, sıra şuna, şuna, şuna geldi” diye “acar gazeteci” pozları yapabilir miyim?
* Mustafa Mutlu / Vatan
++++++
Jurnalcilik yapılıyor
Şimdi sıra medyada. Yandaş medyanın avukatları bazı gazeteleri ima ederek Ergenekon’la bağlantı kurmaya çalışıyor. Hele biri açık açık gazete adı veriyor.
Türkiye’de büyük çoğunluk dmeokrasinin önünn açılmasını istiyor. Türkiye’de büyük çoğunluk şeffaflık istiyor. Türkiye’de büyük çoğunluk çetelerden kurtulmak istiyor. Türkiye’de büyük çoğunluk hukuk istiyor.
Türkiye’de Ergenekon sürecinde hukuku sorgulamak, yandaş medyaya göre suç oluşturuyor. Üzerlerine örttükleri şal, sözüm ona demokrasi.
Şalın adı jurnalcilik.
* Yalçın Doğan / Hürriyet
++++++
HEDEF GÖSTERİLDİĞİNİ SÖYLEYEN YALÇIN İHBAR ETTİ
Ahmet Altan azmettiriyor!
Ergenekon’un bu son operasyonundan sonra birden düğmeye basıldı. Önce Pazar (11 Ocak) günü Ayça Örer, yazar Roni Margulies’e bir soru sordu: “Yahudilerin kökenini araştırma meraklısı yazarlar Yahudiler’i tedirgin etmiyor mu?”
Yanıt:“Yalçın Küçük’ün yaptığı ırkçılığın daniskası. Soner Yalçın’ın yaptıkları da.”
Aynı gün Rasim Ozan Kütahyalı: “Erdoğan, Gül ve Arınç gibi isimlerin kökeninin Yahudi olduğu, İsrail’in ve ABD’nin adamı olduğu yönünde propagandalar yürüttü Ergenekon örgütü. (...) Yalçın Küçük ve Soner Yalçın’ın ‘gayret’leri Ergenekon’dan ne kadar bağımsızdı?”
Polis-yazarlar Önder Aytaç ve Emre Uslu: “Küçük ve Yalçın’ın kitaplarını yayımlamasından önce devletin bazı birimlerinde bu konuda çok ciddi çalışmalar yürütülüyordu. Çalışmaları arasında illiyet bağı olup olmadığını da bilenler biliyorlardır elbette...”
Görünen o ki, düğmeye basılarak birileri hareke geçirilmiştir. Peki, Ahmet Altan bunlara ne diyor? Bu düpedüz hedef gösterme. Yeni bir polis operasyonu için düğmeye basılmıştır. Psikolojik harbi yürüten piyonlar devreye sokulmuştur. Ve buradan tarihe not düşüyorum: Bu bir cinayettir.
Benim katilim; bu piyonları azmettiren Ahmet Altan’dır.
*Soner Yalçın/odatv.com
++++++
Memleketin aydını bu, karanlığı siz düşünün
İmzacı aydın deyince ilk akla gelen isim, Murat Belge, Taraf’ta, Sabih Kanadoğlu’nun evinin aranmasının olağanlığını şu sözlerle savunuyor: “...367’nin mucidi olarak demokrasiye ve hukuka ’bağlılığı’ da, bence, bellidir. Onun için, evine gelinmesini, ’hukuka saldırı’ diye nitelendiremem.”
367’nci maddeyi iktidarın işine gelmeyecek şekilde yorumlamak, Kanadoğlu’nun evinin aranmasına gerekçe olabilirmiş. Memleketin “aydın”ı bu... Düşünün karanlıklarını...
Radikal gazetesi üç gün önce 5 sütun başlık attı: “Ankara’da savcı darbe dönemlerini aratmıyor”
Kimmiş bu savcı?
“Ermenilerden özür diliyoruz” kampanyası konusunda suç duyuruları üzerine dava açan savcı..
Peki bu yargıya müdahale olmuyor mu? Olmuyor. Çünkü imzacılar ABD ve AB’den icazetli.
Ama yurtseverlerin rastgele gözaltına alındığını, aylarca suçsuz yere hapis yatırıldığını falan yazarsanız bu yargıya fena halde müdahale olur.
* Melih Aşık / Milliyet
++++++
Yürekli insanların eli boş döndüğünü gördünüz mü?
Yalçın Küçük gözaltına alındığı zaman evinden çıkarken ki haline baktım, sevinç içinde... Sanki Paris’e tatile gidiyor... Asıl içeri alınmasaydı çok kızacaktı.
Yalçın Hocam günlerce önceden hazırlığını yapmış belli ki.... Kalpağı başında, kırmızı fuları, çanta muazzam, eminim içinde önceden özenle haızrlanmış pijaması, terliği, diş fırçası, tıraş takımı, yedek çorapları...
Yalçın Küçük’ün ifadesini alana yanarım. Muhtemelen sorgucu soruların kendisinin soracağını sandı... Yalçın Küçük; sinek yakalar gibi iki elini havada üç kez çırparak ve yerinde sıçrayarak, kimbilir kaçıncı defa “İşte orada dur” demesinden sonra, sorgucunun nasıl fenalık geçirdiğini elbette biz bilemeyiz.
Ama sorgunun yapıldığı binadan çıkıp makam arabası yerine nöbetçi polislerin sırtına binmeye kalkan birini gördüyseniz.. Ya da evrak çantası yerine odasındaki sehpayı koltuğunun altına almış gitmekte olan birisini.. O dur... Küçük’ü sorgulamaya kalkan sorgucu...
Zor günlerdir bu günler...
Korku ile cesaret vuruşur...
Masumiyet ile hinlik yarışır...
Sinmek ile tepki, yürek ile yüreksizlik, akıl ile ahmaklık, sorumluluk ile gaflet karşı karşıyadır. Bir yanda acı, öte yanda linç vardır...
Olsun... Yürekli Türk aydınları, her şartta her zaman laik cumhuriyete sahip çıkacaklar. Çünkü onların yüreğindeki yurt sevgisinin tanığıyım...
Belki de o soruyu sormanın tam zamanıdır: Siz hiç; çağdışılığa karşı direnen, çocuklarına aydınlık bir dünya bırakmak isteyen yürekliinsanların eli boş döndüklerini gördünüz mü?... O günlerdir bu günler...
* Bekir Coşkun / Hürriyet
++++++
Dava hapı yuttu!
Yalçın Küçük’ü tutuklamışlar. Yani Ergenekon Davasının içine girdi ve bu dava hapı yuttu. Mahkeme heyeti “İllallah”demezse, ben Yalçın’ı tanımıyorum.. Şimdi Yalçın, bu Ergenekon’a adı karışan herkesin, ama herkesin, yargıçlar, savcılar, şahitler dahil cemaziyel evvelini bir anlatmaya başlasın, dava en az 10 yıl sürer, ordan da zaman aşımına düşer gider.. Davanın sağlığı açısından Yalçın tez elden serbest bırakılmalı, bana sorarsanız!..
* Hıncal Uluç / Sabah
++++++
MİNİ YORUM
‘Yapmayın abiler’ yakışmadı!
‘11 dalga medyaya geliyor’ tüyosunun sızmasının ardından Ertuğrul Özkök derhal bir savunma yazdı. “Hayatımda hiçbir kanun dışı eylemde yer almadım, hiçbir silahlı örgütü desteklemedim, bombadan benden çok korkan olamaz... Ben mi davayı küçümsemişim, haşa! Ergenekon vallahi de fasa fiso değil, billahi de...” mealinde birşeyler geveledi. Bu yazı, lafa gelince çok kahraman, çok dünyayı kurtaran adam, çok sosyalist, çok idealist olan bazı meslektaşların acizliğini göstermek açısından çok faydalı oldu. Oldu olmasına ama, koskoca Hürriyet’in Genel Yayın Yönetmenine de ‘yapmayın abiler’ duruşu hiç yakıştı mı?