Ama hangi Taha Akyol?
Sorup duruyor: Ama Hangi Atatürk? Mazallah biri cevap vermeye kalksa!.. Muhafazakarı mı,
liberali mi, yoksa Atatürk’süz Türk milliyetçiliği yapan Taha Akyol’u mu muhatap alacak?
Aslında çok takdir ediyorum; “elalem ne der...” meselesine hiç takılmıyor.
Hiç, “Çelişki, faydacılık mevzuları derin, balıklama atlayıp boğulmak da var” hesabı yapmıyor... “Ben daha ’Ama Hangi Atatürk?’diyemeden adamın biri çıkar da ’Ama hangi Taha Akyol’diye sorar” diye paniklemiyor...
Boşuna cevap vermeye kalkmayın. “Hangi Atatürk” değil zaten sorunu. Bir tatminsizliğin ifadesi olarak “Ama” hangi Atatürk?
Ebelemeye çalıştığı “eser” değil, “eseri meydana getiren zihniyet”. Dön dolaş “Islak imza hangi elin ürünü” meselesi işte. “Ama hangi cumhuriyet?”
“Türkleşerek, Osmanlı’da ’müslüman kavramına dayandığı için olmayan Kürt Meselesi’ni yaratan Cumhuriyet mi?”
Orhan Pamuk’tan hallicesi yani...
Madem “Resmi ideolojinin örtbas ettiği gerçekler”in peşindesiniz. Yolunuz açık olsun. Yolunuz açık olsun ki, devşirme saray tarihçilerinin, menfaatperest vezirlerin, siyasi iktidarların doldur boşaltlarıyla hazırlanan okul kitaplarının dayattığı “ayrılık”ları da sorgulayabilin...
Bir gün de “Ama hangi Türk?” diye sorun mesela... Ya da “Ama hangi Müslüman?” kurcalayın bakalım...
Olmaz mı diyorsunuz? Neden?
Hoşgörü ve diyalog ortamında “mozaik” içinde mutlu ve mesud yaşadılar masalı elinizde patlarsa çok mu kızar iktidarlı abiler?
Kurduğu devletin zulmünden kaçmak için kendi kendisine tehcir uygulayan, takıye ile derebeylerine sığınan mazlum insan hikayelerini mi anlatmak zorunda kalırsınız?
“Başını kes, kanını dök, üzülme, Baban bile olsa Türk’ü katlet” diyen saray dalkavuklarını anmak mı gerekir?
Kırmızı başlıklı Türkmenlerin, padişah fermanıyla “Kızılbaşlara kılıç sallayarak Allah’a gaza ve cihad, devlete kulluk ederlerse ödüllendirilecekleri” vaad edilen kürt beylerinin önüne nasıl atıldığını görmek irkiltici mi olur?
Devşirme vezirler saltanatlarını sürdürebilsin diye sırayla Türklerin önce dillerinin, sonra topraklarının, sonra inançlarının, sonra da yaşam haklarının ellerinden alındığı, “Etrak-i bi idrak” diye hor görüldükleri mi çıkar ortaya?
İslamiyet’le tanıştıktan sonra Kuran’ı Kerim’den anladığını, anlatılanı yaşamaya çalışan o naif kültürün, siyasi hesaplarla nasıl yozlaştırıldığı, nasıl Arap emperyalizminin taşeronu yapılmak istendiği mi gelir akla?
Olsun varsın! Tarihin gerçekleriyle yüzleşmek değil miydi maksadınız?
Bu tarihi gerçekleri “Türk Milliyetçisi” haykırmazsa, kim haykıracak dünyaya?
Kim kıracak Türk kimliğine takılan asırlık prangaları? “Türklük gurur ve şuuru...” diye başlamıyordu sizin hikayeniz?
Bu kadarını dahi söyleyemeyecekseniz ne diye hala “12 Eylül döneminde MHP İdare Kurulu Üyesi olarak ünlü MHP davasında idamla yargılanan ve 14 ay hapis yatan Taha Akyol” diye anons ettiriyorsunuz kendinizi?
“Eğitip” sokağa saldığınız binlerce cana yazık. Yoksa onlara da böyle mi anlattınız Türk Milliyetçiliği’ni? Bu yüzden mi “çileye talip” olmalıydı ölüme koşan binlerce genç? Bir Türk devletinde, Türk olmanın neden bedel ödemeyi gerektirdiğini sorgulamamak için mi?
İdeolojiler “tuzak” diyorsunuz ya kimi zaman yazılarınızda, yoksa “ipin ucu”nu bahane ederek Türk Milliyetçiliği’nin içini boşaltmak, Atatürk’süz, Türk’süz, tarihsiz, kimliksiz bırakmak, genetiğiyle oynamak, devleti “Türkleşmekle” itham eden milliyetçiler yetiştirmek de tuzak mıydı?
İyi ama kimin tuzağı?
++++++
Atatürk’ü daha çok okuyacaksınız
Ünlü Amerikalı gazeteci Clarence Streit’in 88 yıl önce Mustafa Kemal’le yaptığı söyleşinin, o gün bugündür açıklanmayan notları...
Streit, “Tarih Mustafa Kemal Paşa’yı yeni Türk devletinin kurucusu olarak tanıyacak” diyor ve onu şu sözlerle tanımlıyor: Kendine güvenen biri. Yakışıklı, idealist, hayallerini gerçekleştiren bir hayalperest. Kültürlü, hep iyi giyiniyor. Anadan doğma bir centilmen. Nazik. Doğuştan lider. Onunla konuştuktan sonra halkının ona neden güvendiğini anladım.”
İlginç olan, bu söyleşinin daha Kurtuluş Savaşı’nın başında yapılmış olması. Ortada henüz ne Sakarya Zaferi var ne Büyük Taarruz. Ve o gazeteci, o gün karşısında, geleceği belli olmayan herhangi bir generali değil, “Yeni Türk devletinin kurucusu”nu görebiliyor. Görebiliyor, çünkü söylediklerini, planladıklarını birer birer gerçekleştirecek irade ve kararlılıkta bir liderle konuşuyor. Görebiliyor, çünkü ülkesini işgal eden düşmanı kovmak için kolları sıvayan bir askerin, aynı zamanda ülkesini ve halkını, tarihin çarkları doğrultusunda ileri götürecek düşüncelerin sahibi olduğunu da görüyor.
Böyle bir kişiyi yaşamdan silmek mümkün mü?
Gelecek günlerde daha çok Atatürk okuyacak, Atatürk duyacak, Atatürk göreceksiniz.
* Hikmet Bila / Vatan
++++++
Dersim’de hedef Aleviler değildi
Dönemin hükümeti; Dersim Harekatını oradaki Alevileri katletmek için düzenlemedi.
Öyle olsa; diğer aşiretlerden siviller de katledilirdi. Öyleyse isyan neden çıktı? Bölge o sıralarda aşiret reislerinin tahakkümü altındaydı. Oranın sıradan insanlarının bu feodallerin yanında ot kadar bile değeri yoktu. Aşiret reisleri eski düzenlerini sürdürmek istiyorlardı. İsyan lideri Seyit Rıza da bir derebeyi idi... Hükümet, isyan eden aşiret reislerini yola getirmek için araya elçiler koydu ama bu derebeyleri barışı reddettiler. Ortada; yola, okula ve her türlü yeniliğe direnen bir Seyit Rıza gerçeği var. Bugün bazı Dersimliler; oradaki derebeylerinin cumhuriyet rejimine karşı ayaklandıklarını yok saymak peşindeler. Bu doğru değildir. Sivas’ta bilinçli ve planlı biçimde insan yakanların bugün Alevileri koruyormuş gibi görüntü vermesine Aleviler elbette aldanmayacaklardır.
* Rıza Zelyut / Güneş
++++++
Başbakan’ın gizli örgütü
“Haşa Huzurdan Demokrasi Geldi” adlı son kitabında Yargıtay Onursal Başsavcısı Vural Savaş gündemi belirleyen olayların içyüzünü araştırıyor. Kitabın “Korku İmparatorluğu Böyle Gerçekleştirildi” başlıklı bölümünde iktidarla ilgili konularda özenli bir yazar olan Yavuz Donat Başbakan’ın gizli örgütünü anlatıyor: “Doğrudan Başbakan’a bağlı bir organizasyon. İçişleri ve Adalet bakanlarının bilgileri dahilinde. Bütün iç güvenlik birimleri de bu organizasyonun içinde. Çalışmalar gizli.. Operasyonel niteliği yüksek, tribünlere oynamayan bir takım. Bu işlerin yürütüldüğü karargâha gelince... O da gizli... TBMM’ne yürüme mesafesinde bir yer... Bu organizasyonun çalışmaları belli bir noktaya geldikten sonra iki ayrı düğmeye aynı anda basılacak. Bazı kişiler doğrudan yargıya gönderilecek...”
Bu haber o gün bugün yalanlanmış değil...
Haberde belirtilen o “bazı kişiler”in yargı tarafından yasalar aşılarak tutuklanıp hapse atılması için “iktidara bağlı bir yargı”nın oluşturulduğunu anlatıyor Vural Savaş...
Bu düzenin adı mı?
Hâlâ demokrasi...
* Melih Aşık / Milliyet
++++++
Soru Cevap
Soru: Dinleme olayında en az suçlu kişi kim?
Yanıt: Erdoğan... Malum, Başbakan kimseyi dinlemez, bildiğini okur...
* Haldun Ertem
++++++
GÜNÜN SÖZÜ
Ulaştırma Bakanı hızlı trenin yoldan çıkması üzerine “Ciddi bir konu değil” demiş. Haklı! Demokrasinin raydan çıktığı bir ülkede tren raydan çıksa ne yazar!
* Gülhan Elmas
++++++
Ağlayanlar asker anaları
Tarih bilgisinden yoksun, pek okumayan, olayları izlemeyen, düşünmek yerine başkalarının söylediğine uymayı tercih eden ve böylelikle kafasının rahat olduğunu sananları kandırmak en azından nötralize etmek amacıyla sürdürülen politika ile insanların beynine “Güneydoğu’da kan akıyor, analar ağlıyor, bunu bitirelim” klişesi yerleştiriliyor. Kimseye “Güneydoğu’da kim öldürülüyor?” sorusu sordurulmuyor.
Bu PKK propagandasından başka bir şey değildir. Çünkü PKK ısrarla kendisini adeta devlet yerine koyarak “Silahlar bırakılsın, ateşkes sağlansın” söylemi ile politika yapıyor ve Türkiye’deki bazı devlet organları bile büyük bir aymazlık içinde bu propagandaya alet oluyor.
Gerçeği görelim. Türkiye şu anda Güneydoğu’da sadece teröre karşı savunma halinde. Sınır dışı operasyonlarda kullanılan uçaklar insansız alanları ya da yakınlarını bombalayarak caydırıcılık yapıyor. Eğer olaylarda ölen PKK’lı varsa, bunlar da baskınlar sırasında açılan karşı ateşle öldüler, operasyonlarla değil. Demek ki şu anda ağlayan analar varsa asker analarıdır.
* Can Ataklı / Vatan
++++++
‘Yurttan Sesler’ servisi etik mi?
CHP’li Muharrem İnce, Başbakan Yardımcısı Arınç ile Adalet Bakanı Ergin’e sordu: “Anayasa Mahkemesi’nde TRT Yasası görüşülmeyi beklerken ve mahkemenin gündemini belirleme yetkisi Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’tayken TRT sanatçılarının, personelinin Haşim Kılıç’ın oğlu Şirvan Kılıç’ın nikâh töreninde görev alması, hizmet sunması etik ilkelere uygun mudur?”
* Işık Kansu / Cumhuriyet
++++++
Özür devir-teslimi yaptı
Yazılarında, nutuklarında, söylemlerinde” adaletten, hukuktan ve hukuk devletinden yana “görünüp de Albay Dursun Çiçek, mahkeme tarafından tutuklanınca ”yaşasın adalet“ diye sevinç naraları atanlar, mahkeme 43 saat sonra Albay Dursun Çiçek’i salıverince bu sefer ”darbeciler hukuku geriletti“ diye hâkimlere kızan, köpürmekte olan çok sayıda aydın görüyorum.
Kendinizi hâkim, savcı yerine koydunuz. Dursun Çiçek bugün de mahkemeye gelmedi. Bulun onu! Hemen getirin. Yazıları yazdınız. Bir tek ”asın onu! Mahkemesini sonra yaparsınız“ demediğiniz kaldı.
Ordu atamalarında kendisine rütbe ve kıdem yükseltilmesi yapılmadı diye 4.5 ay bekledikten sonra ”ıslak imzalı belgeyi savcılara postalayan“ yüzsüz ihbarcı subayın ortaya çıkmasını isteyeceğiniz, onun bulunmasını adalet sisteminden talep edeceğiniz yerde Dursun Çiçek’i salıveren hukuka hönkürüyorsunuz.
Özür dileyin ve yüzünü gizleyen 4.5 ay beklemeli ihbarcı subay ile sızdırma belgeyi yazan gazetede yüzünü kapatarak; ”Belgenin hazırlanmasından Genelkurmay Başkanı’nın haberi var, ben de şahidim“ diyen emekli generalin ortaya çıkmasını isteyin.”
* Necati Doğru / Vatan
++++++
MİNİ YORUM
Bizim neyimiz eksik....
Her pazartesi aynı şey... Sabah gazeteleri alıyorum, Yenişafak, Taraf, Bugün, Star, Zaman, Sabah... Bu rekabet, haber atlatma, özel haber peşinden koşma ortamında “aynı elin ürünü” olan, “ortak” sebebi faili meçhul manşetler attıklarını görüyorum ya; bu devirde böyle dayanışmayı kıskanmıyorum dersem yalan olur... Bir “meçhul ihbar mektupçusu” arıyorum, bütün milli yayıncıları pişti yapacak o bomba haberi patlasın artık!