Ama hangi Erbakan?

TRT, bir "Necmettin Erbakan dizisi" hazırlığı içindeymiş.

Haberi, Milli Gazete yazarı Adnan Öksüz verdi.

AK Parti Genel Başkanı'nın, Milli Görüş'ün "özgül ağırlığa" sahip yahut öyle varsayılan isimlerine yaptığı ziyaretlerden sonra kimse "Bayram değil, seyran değil..." diye düşünmüyordur herhalde; iktidarın, seçim dönemlerinde adeta bir propaganda makinesi gibi kullanmakta sakınca görmediği TRT'nin "Milli Görüş lideri"ne gösterdiği ilgiyi.

***

Öksüz, "Bakalım, TRT'nin Erbakan Hoca hakkındaki dizisi nasıl bir program olacak. Ben de merak içindeyim…" yazmış.

Ben de öyle.

***

Erbakan'ın hayatının, bize yansıyan kısmının bile "film gibi olduğu" tartışılmaz. Biraz didiklense, Erbakan'ın yanından ve karşısından kalan tanıklara "gerçekler olduğu gibi" anlattırılabilse, o filmi kâh dram, kâh gerilim, kâh trajikomedi, kâh polisiye, kâh kara komediye dönüştürecek kim bilir başka neler neler de yaşanmıştır, madalyonun görünmeyen yüzünde… Böyle bir memba vaat eder tarzda bir yükseliş ve çöküşler silsilesi Erbakan'ın ki…

Sair ellerde, Erbakan'ın hayatından bir sinema, edebiyat, hatta televizyon başyapıtı çıkmaması için hiçbir neden yok…

Gelgelelim bu iş tümüyle iktidarın kontrolü altında görünen TRT eliyle ve "Cumhur İttifakı"na ivedilikle ve mümkünse "milliyetçi" yahut "muhafazakar" bir ortak arandığı günlerde yapılınca "Ama hangi Erbakan" diye sormadan edemiyor insan.

***

Hangi Erbakan'ı yansıtacak TRT?

Ya da, Erbakan'ın ne kadarını? Hangi yıllarını? Hangi yanlarını?

AK Parti'nin kuruluş döneminde yaşadıkları, bütün şeffaflığıyla aktarılacak mı mesela?

Ya kurulduktan sonra defalarca dile getirdiği düşünceleri? İddiaları? Adeta bir siyasi miras hüviyetindeki ikazları?

22 Temmuz 2007 seçimlerinin hemen arifesinde, AK Parti'nin, onun ifadesiyle "Tayyo-2 gömleği"ni nasıl giydiğini anlattığı ve sık sık "Mücahit Erbakan" sloganlarıyla kesilen o tarihi konuşmasını yapabilecek mi "TRT'nin Erbakan'ı"?

"Sakallı Hüsnü"ye, "Kasketli Ahmet"e seslendiği gibi seslenebilecek mi?

"Bir baba evladına bazen der ki, 'Evladım, sen bir türlü, bir baltaya sap olamadın.' Bu AKP'li yöneticiler de, Milli Görüş'ün, Refah'ın içindeyken, bundan şikayet ettiler; 'Biz bu topluluğun içinde bir baltaya sap olamıyoruz…" Milli Görüşten ayrıldılar. Ne oldu? Meşhur atasözü vardır; bir ağacı, o ağacın dalından yapılan baltayla keserler. Uyansın diye söylüyorum; Abdullah gitmiş İsrail baltasına sap olmuş… Tayyip gitmiş, dış mihraklar baltasına, Sevr baltasına sap olmuş…" ve benzeri konuşmalarından hangisi yansıtılabilecek ekrana?

AK Parti'ye oy vermeyi "İsrail'e oy vermek"le, "Amerika'ya oy vermek"le, "IMF'ye oy vermek"le bir tuttuğu, hatta "Cehenneme bilet almaya" benzettiği konuşmalarından herhangi birini duyabilecek mi izleyici?

Ya, merhumun, AK Parti eliyle yönetilen Türkiye'yi bir "Yahudi hapishanesi"ne benzettiğini?

***

Gül'ün yahut Erdoğan'ın, bu sözlerinden dolayı Erbakan'a dava açtığını hatırlamıyorum. Fakat, bu sözlerin yarısını bile bir başkası, misal CHP Genel Başkanı söylemiş olsa başına neler geleceğini az buçuk tahmin edebiliyorum, edebiliyoruz.

Hepsi birbirinden ağır. Daha ağırları var hatta…

Hadi, iktidarın bu tahammülü zor yorumları bir de TRT ekranından, üstelik kendi eliyle hatırlatmasını beklemek ütopik.

Peki…

AK Partililerin, Erbakan hakkındaki düşüncelerini "sansürsüz" öğrenebilecek mi izleyici?

"Tek adam" benzetmesi yaptılar mı? "Politbüro kurmak"la suçladılar mı? "Hırsızlık" imaları yapıldı mı?

***

Bunları mı?

Yoksa bunlar yerine, "Kayıp Trilyon" cezasının affından çıkarılan bir "Vefalı çocuklardık biz" destanını, önü arkası kesilmiş şekilde Erbakan'ın "Bunlar benim talebelerim, evlatlarım" vurgusunun cımbızlanmasını, hatta "Kaçan çocuklar koşulsuz eve dönmek isterlerse kapı açık mı?" sorusuna verdiği esprili "Bizim evin babası çok şefkatlidir" yanıtından yola çıkarak oluşturulan bir "Yaşasa o da 'vuslat'ı isterdi" algısını mı izleyeceğiz bolca?

***

Velhasıl, TRT'nin son dönemdeki en/tek merakla beklediği işi olabilir bu.

"Hasta"sıyız…

---

Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Emre Erdoğan ile konuşan İpek Özbey, Tuğrul Türkeş'in son günlerde çok tartışılan "Azgın milliyetçilik" çıkışını soruyor.

Cevap:

- Milliyetçiliğin azgın olmayan türü mü var? Milliyetçilik bir hastalık zaten. 1940'larda Hobsbawm yazıyor, Jameson yazıyor. Milliyetçilik yalan, buna inanıyorsunuz, inandırılıyorsunuz. Milliyetçilik azgın bir şeydir zaten. Çocukluğumuzdan beri doktrine oluyoruz. Sadece biz değiliz, Balkanlar'a bakın. Miloseviç, 1444'ün hesabını soruyor. Kimlikler, mitler üzerinden yükseliyor ve milliyetçilik de en kuvvetli kimliklerden biri. Bu ülkede hemen herkes bir biçimde milliyetçi, benim için tehlikeli olan ırkçı milliyetçilik. Almanya'da da her yerde tehlikedir.

***

Alkış, kıyamet; en çok da kendisini "Cumhuriyetçi" yahut "Atatürkçü" diye tanımlayan kişilerden… Fıkra gibi.

Üzerine ciltler yazılır da en kestirme haliyle söyleyeceğim:

Milliyetçilik bir "hastalık" ise; Türkiye Cumhuriyeti'nin gelmiş geçmiş en "hasta" kişisi ne Alparslan Türkeş'tir, ne Devlet Bahçeli'dir, ne de başka bir MHP'li, İYİ Parti'li, Ülkü Ocaklı vesairdir.

Milliyetçilik bir hastalık ise, bu ülkeye, "Cumhuriyet gazetesi"nin de ismini veren Mustafa Kemal Atatürk'ten daha "hastası" gelmemiştir!

Keza, "CHP'nin "6 Ok"undan biri olmasını geçtim; "Cumhuriyet"in "kurucu ideolojisi" de bizatihi bu hastalıktan başka bir şey değildir.

Dolayısıyla, "askerleri" olmakla kalmayıp bir de "hasta"sıyız; hem Atatürk'ün, hem de Cumhuriyet'i kuran değerlerin; kim itiraz edebilir!

***

"Kavram"ları anlamlandırırken yahut yapılan anlamlandırmalara balıklama atlarken;

Ey Türk!

Düşün ve ardına takıldığın bir süslü sloganla, "aslında ne demiş olacağını" hesaplamayı öğren

Yazarın Diğer Yazıları