Altın Ölüm

Bugün, kendi zaviyenizde "hayati" varsayıp da kavgasını verdiğiniz ne varsa; Başörtüsü? Emekli askerlerin iddia olunan darbe imaları? Rektör atamaları? İttifakların bekası? Reform ihtiyacı? Ekonomik rezervsizlik?

Bırakın "kavga vermeyi" filan, zombi değilseniz, herhangi birine dair bir tek cümle kurabilmek için bile yerine getirmeniz gereken çok temel bir şart var; hayatta olmak.

***

Sorsanız, sanki yasakları delmek için izbe yeraltı kahvehaneleri açan, partilemek için özel villalar tutan, sokağa çıkma yasağında sokağa çıkabilmek için "Öğretmenim elektrikler kesildi" kuşağınınkini aratmayan mazeretlere başvuran, daha ağzından çıkardığı maskeyi bile, doğru biçimde, doğru çöpe atmayı geçtim herhangi bir çöp kutusuna bile atamayanlar, gezegenimize Mars'tan intikal etmiş yeşil başlı adamlarmış gibi, koronavirüsün idrak kanallarımızı açması bakımından ibretlik bir katkısı olduğunu söyleyip duruyoruz ya…

Nefes alabilmenin kıymetini; dolayısıyla temiz havanın, oksijenin kıymetini anladık ya…

Virüslere karşı en önemli kalkanımızın, benim ufaklığın deyimiyle virüsleri "zumzuklayacak" yegane silahımızın güçlü bir bağışıklık, dolayısıyla sağlıklı ve doğal beslenme, eh haliyle de temiz su, temiz toprak olduğunun nihayet farkına vardık ya…

Sahiden öyle mi acaba?

***

1971'de, Romanya'da Certeju altın madeninin atık barajı patladı. 300 bin metreküp zehirli atık su altında kalan Certej de Sus kasabasında 89 kişi öldü.

ABD'de, Zortman-Landusky altın madeninin, 1979'dan 1992'ye kadar, siyanür sızıntısı, serpinti ve asit drenajından kaynaklanan sorunlarla, nehirleri ağır metaller ve asitle kirlettiği belgelendi.

1992'de iflas eden Summitville Altın Madeni'nin kapanmasından bir ay sonra yağan kar, yığın liçi sisteminin taşmasına ve Alamosa Nehri'nde on sekiz millik bir alanın siyanürle dolmasına yol açtı.

1995 yılında, Güney Amerika'daki Omai Madeni'nin zehirli atık barajı çöktü. 3 milyar 200 milyon litre siyanürlü atık, Essequibo nehrine döküldü. 4 km çapındaki alanda bulunan su canlılarının tamamı öldü.

1996'da, Filipinler'de Mount Tapian altın madeninin tünellerinde oluşan çatlaktan sızan zehirli atıklar Makulapnit-Boac nehrine karıştı. Onlarca köy tahliye edildi. Tarım alanları kullanılamaz hale geldi.

2000 yılında, Romanya'da, Bana Mare madenin siyanür havuzu çöktü. 100 milyon litre siyanürlü atık çamuru Tuna Nehri'ne aktı. Milyonlarca balık öldü. Koruma altındaki Tizsa Nehri'ndeki balıklar ve onlarla beslenen bütün diğer canlılar zehirlendi. Bu nehirlerin suladığı tarım alanları ve tarım ürünleri zehirlendi. Romanya ve Macaristan'da, insanlar aylarca musluklarını açamadılar.

2002'de, ABD'de bulunan Twin Creeks madeninden 34 milyon litre siyanür atığı sızdı.

2003'te, Honduras'ta San Andres madeninden Lara Nehri'ne ve Santa Rosa kasabasının içme suyuna siyanür karıştı. Nehirdeki bütün canlılar öldü.

2005'te, Laos'taki madende yaşanan siyanür sızıntısı dolayısıyla, madene 3 km mesafede yaşayan 100'e yakın Laos'lu zehirlendi.

2006'da, Gana'da Whassa bölgesindeki altın madeninin zehirli atık barajlarında hasar dolayısıyla Asuman nehrindeki yaşam bitti.

2009'da, Gana'daki Ahafo madeninden akar sulara karışan siyanür dolayısıyla çok sayıda balık ölümü yaşandı. 2001 ve 2005'te de iki büyük siyanür sızıntısına maruz kalan Gana'da, Aprepre nehrinden balık yiyen çok sayıda yerli zehirlendi.

2010'da, Macaristan'da, Budapeşte'nin 160 km güneyindeki Ajkai Alüminyum Rafinerisinde yaşanan kaza sonrası en az 1 milyon metreküp zehirli çamur 40 km alana yayıldı. Atık selinde 4 kişi öldü, yüzlerce insan yaralandı. Zehirli atıkların Marcal Nehrinden Tuna'ya karışmaması için nehre tonlarca alçı döküldü.

***

Papua Yeni Gine'den, suyun, toprağın, sonra bitkilerin, hayvanların, insanların zehirlenmesinin halk ayaklanmasına yol açtığı Endozenya'ya, Arjantin'den Brezilya'ya, Rusya'dan Meksika'ya ve dahi ülkemize Gümüşköy'e kadar sayısız "siyanür" sebepli çevre faciasının sıralandığı bir kitap var elimde; Altın Ölüm.

Okudukça dehşete kapılıyor, dehşete kapıldıkça anksiyete nöbetleri geçiriyorum.

Zira tanık olunmuş, yer yer yaşanmış bunca dramatik tecrübeye rağmen bir kitlesel intihar ayini düzenler gibi Türkiye;

Türkiye'nin su umudunu yeşertebilecek biricik membası Karadeniz'den tutun da Kazdağları'na, Madra'ya, Murat Dağı'na kadar… Çaldağı'ndan Gediz Ovası'na, Porsuk çayından Dede dağlarına… Kayseri'den Tunceli'ye… Ordu'dan Erzincan'a… Balıkesir'den Kütahya'ya… İllerin, ilçelerin, dağların, ovaların, derelerin başına konan "talih kuşu" görünümlü bir talan var; dünyanın en zehirli maddesi olan siyanür zerk ediliyor topraklarımıza; koronavirüs, o toprağa ne denli muhtaç olduğumuzun en trajik aynasına dönüştüğü halde, hâlâ…

Koronavirüs dolayısıyla "eve kapanmış" olmamızdan faydalanarak da hatta!

***

Dün, istisnasız bütün haber kanalları İstanbul'un 20 gün, Ankara'nın 110 gün, İzmir'in 350 günlük suyu kaldığını söyler ve barajların "dibini", Kızılırmak deltasının içler acısı halini gösterirken izleyicilerine, naçizane İbrahim Gündüz'ün, Galeati Yayıncılık'tan çıkan kitabı Altın Ölüm'ü sunmak istedim dikkatinize…

Bilime olan inancı üniversitelerinin kapısına kelepçe vurabilecek seviyede olan bir ülkede, bu öncelikler hiyerarşisi ne derece önemsenir bilemiyorum ama 2021'e girdiğimiz ilk dakikalardan itibaren, en çok tekrarlanan "öngörü" kıtlığa dairken, korumamız gereken hangi emanet "toprak"tan, "su"dan, "hava"dan daha kıymetli olabilir şu dünyada?

Yazarın Diğer Yazıları