Altemur Kılıç ve Şiar Yalçın ne diyor(lar)
Altemur Kılıç büyüğümüz Yeniçağ’da kaleme aldığı, “İstiklal Mahkemeleri” başlıklı yazısının bir yerinde, “Benim rahmetli babam Kılıç Ali de ‘Ankara İstiklal Mahkemesi’nin ünlü yargıçlarından, Üç Ali’lerden biriydi” dedikten sonra babası Kılıç Ali’nin de bazı hatalar yapıldığını kabul ettiğini yazdı ve bakınız neler anlattı:
“Cavit Bey’in oğlu Şiar, 1930 yılında ilkokul sıralarından beri yakın arkadaşım. Arkadaşlığımız 80 yıldır kesintisiz devam ediyor. Ben sağcı o solcu ama hiç ayrılmadık! Bu asıl Şiar’ın büyüklüğüdür. Beni, babamın, babasının idam hükmünü vermiş olmasından dolayı hiç suçlamadı.
Uğur Mumcu ölümünden üç ay evvel bizi yemeğe davet etti ve Şiar’a, ‘Bu adamın babası, senin babanın idam hükmünü vermiş. Nasıl arkadaş oluyorsunuz?’ diye sordu. Şiar da, ‘Kılıç Ali Bey’i affedemem ama Altemur benim can dostum. Onun ne kabahati var’ dedi.”
Bu satırlarda Türkiye’nin kurtuluş şifresi gizli. Okurken gözlerim doldu, “Ne oluyor bize!” diye hayıflandım.
Altemur Kılıç’ın babası Kılıç Ali, Şiar Yalçın’ın babası Cavit Bey için idam kararı veriyor ve Altemur Kılıç’la Şiar Yalçın 80 yıldır bir “can dost” olarak yaşamayı başarıyor da..
Bize ne oluyor ki..
Bu topraklarda bin yıldır hercümerç olmuş, Osmanlı gibi muhteşem bir Devleti Aliye kurmuş, Haçlı zulmü ve emperyalizme karşı Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı destanlarını yazmış Türkler ve Kürtler bir ayrıştırmaya doğru gidiyoruz?
Dedelerimiz kavgalı değildi, babalarımız değildi, birbirimiz için idam hükmü vermedik, peki ne oldu bize? Bu gidiş nereyedir? Aynı devlet dairesinde çalıştık, aynı ekmek kuyruğunda üşüdük ve aynı camilerde ve aynı mezarlıklarda bir çift ayakkabı gibi yan yana Rabbimizin huzuruna çıktık, çıkıyoruz! İyi de nedir bu “sen-ben” nedir bu “Türk-Kürt” fitnesi? Kimin oyununa geldik?
Sonra nedir bu Alevi-Sünni meselesi?
Kerbela katliamında ve Emevi’nin saltanat cinnetinde henüz mezhepler oluşmamıştı ki! Hiçbir yerinde bulunmadığımız ve hiç birimizin tasvip etmediği, aksine lanetlediği bin üç yüz küsur yıl önce olmuş bir olayın tarafları değiliz biz.. Bugün hangi Sünni’ye sorsan, “O gün orada olsaydın safın ne olurdu?” diye kesin, “Hüseyin’in yanı!” der.
Öyleyse?..
Ve biz bugün tutmuş ya Madımak faciasının ya Başbağlar katliamının tarafları gibi algılarız birbirimizi.
Herkes ‘karşı’ tarafa sorar, “Failler nerede?” diye?
Düşünmeyiz ki, Madımak’ın arkasındaki el de aynıdır Başbağlar’ın arkasındaki el de.
Allah(c.c.) ve Resulü Madımak’taki cinayeti onaylar mı? Ekin ve ağacın yakılmasına bile adres olarak Cehennemi gösteren İslâm, insanın yakılmasına ne der? Başbağlar cinnetinden Allah ve Resulü razı olur mu? Hz. Ali Efendimiz, “İyi yapmışsınız!” der mi?
Öyleyse?..
Keşke Mahmut Toptaş Hocamızın dediğini yapabilsek bir Madımak/Başbağlar Mağdurları Derneği kursak, Genel Merkez de Madımak Oteli olsa ve tarafların mağdurları ile destekleyicileri bir araya gelip bu pisliği üreten mihrakların üzerine birlikte gitseler, birlikte gitsek.
Niye Şiar Yalçın- Altemur Kılıç ikilisi gibi olamıyoruz?
Teker teker her Kürt Türk düşmanı olmadığını söylüyor; her Türk, Kürt benim kardeşim diyor; her Alevi, Sünni ile problemim yok ve her Sünni, Alevi benim kardeşim diyor da, teker teker yaptığımızı niye topluca yapamıyoruz?
Not: Bu yazı dün yayınlanacaktı, teknik bir sebeple olsa gerek, bugüne kalmış, özür dilerim (HD).