Alo 112 Psikiyatri Hattı!..
Kalın nasır duvarının sardığı duygularımızla; Kayseri’de yaşanan hayat trajedisini cinayet dehşeti olarak kabul ettik. Daha önce psikolojik tedavi gördüğü ileri sürülen 34 yaşındaki inşaat işçisi Kemal Duran önce gencecik eşinin ve küçücük 3 yavrucuğunun canına kıydı. Sonra 7 yaşındaki oğlunu okuldan alıp eve getirdi. Onu da oturdukları apartmanın yangın boşluğundan attıktan sonra kendisi de atlayıp canına kıydı.
Ailevi sorunlardan, eşi ile geçimsizliğinden bahsediliyor. Her hayat trajedisinin ardından yaşandığı gibi basmakalıp açıklamalar yapılıp sıradan bir cinnet vakasına bağlanıyor.
Hayat acılarının ardındaki gerçeklerden her zaman olduğu gibi yine bahseden yok!..
Aynı; Van’da, ölen evladını sırtında çuvalda taşımaya mecbur kalan babanınkinde olduğu gibi..
Ayakkabı kutuları içinde, evciklerin odacıklarında milyonlarca mangırı göremeyen kör gözlerden ne beklenir ki?..
Bu bir delinin işlediği klasik bir cinayetten başka ne olabilir ki!..
Öyle mi?..
Değil arkadaş değil!..
İnşaat işçisi Kemal Duran’ın Melikgazi Kaymakamlığı’ndan fakirlik yardımı aldığından bahseden var mı?
Yok!..
İş bulmak için gittiği Antalya’dan eli boş döndüğünden bahseden var mı?
Yok!..
Yalnızca ayakkabı kutuları mı patladı?
Hayır!..
Sadaka ekonomisi de patladı.
İş verme, iş bulma!.. “Al ayda 200 lirayı, al bir paket makarnayı, pirinci, bir kilo ayçiçeği yağını hem bana dua et hem de her seçim oy ver” de ve yıllarca kendine teba ettiğin fakir fukarayı ayakkabı kutularına rağmen aldatmak için her türlü fırıldağı çevirmekte inat et!.. Gerçekler gün gibi ortada da..
Siyasetçiler kıvıramıyorsa, akil adamlar nerede?..
Her yaşadığımız cinnet vakasının ardından patlayan sadaka ekonomisi gerçeği başka daha nasıl açık edilir?
Geçenlerde duymuştum; “Sağlık Bakanlığı, psikiyatrik hasta sayısındaki artış yüzünden her ilçeye psikiyatri ocağı açma kararı aldı” diye. Anlam verememiştim “bu kadar da lazım mı” diye. Meğerse boşuna değilmiş. Yine önlem almışlar kendilerince. Olup bitenlere hâlâ mana veremiyorsunuz, 112’yi arayın. Bakın bakalım karşınıza kim çıkacak?..
Eflak-Boğdan ve Diyarbakır
Tarih bilgimin ancak okullarda öğretildiği biraz da benim kişisel merakımla üstüne ekleyebildiğim kadar olduğunu başka vesilelerle sizlere aktarmışımdır. Ukrayna-Kırım krizi yüzünden ABD gemileri Karadeniz yolundayken, hatırlatayım istedim;
Rusya’nın Osmanlı üzerindeki kontrolünün artmaya başlaması, 1848 Macar ayaklanmasının Rusya tarafından kanlı bir şekilde bastırılması ve Rusya’nın Polonya’ya yönelik şiddet politikası Batı kamuoyunda infial yaratmış bunun sonucunda da Rusya’nın Avrupa politikası dışında tutulması için çareler aranmaya başlanmıştı.
Bu süreçte aranan kan bulunması gecikmemişti. Önce Macar isyancıların sığınma talebinin Osmanlı tarafından kabul edilmesi ve ardından 1853 Mısır krizini (Mehmet Ali Paşa sorunu) bahane eden Rusya, Osmanlı devletinden, Ortodoks tebaasının himayesini istedi.
İngiltere ve Fransa’yı yanına aldığını düşünen Osmanlı Yönetimi ise Rusya’nın talebini reddetti. Bunun üzerine Ruslar, Eflak-Boğdan’a girerken diğer taraftan da Sinop’taki Osmanlı donanmasına saldırarak imha ettiler.
Bu gelişmeler üzerine İngiltere ve Fransa İstanbul’a donanma ve asker göndererek savaşa müdahil oldular. Önce Eflak-Boğdan üzerindeki Rus saldırısı önlendi, arkasından da Kırım’a asker çıkarılarak
Rusya’yı barışa zorladılar. Kırım’da yenilen Ruslar barış istediler. Görünürde savaşı Osmanlı kazanmıştı.
Barış Konferansı Paris’te toplandı, ama İngiltere ve Fransa Osmanlı azınlıklarının bir takım ayrıcalıklara kavuşturulması garanti edilmeden barış anlaşmasını gerçekleştirmeye yanaşmıyorlardı. Bunun üzerine 18 Şubat 1856’da Islahat Fermanı yayınlandı ve Osmanlı azınlıkları birçok haklar elde ettiler. Bunun arkasından 30 Mart 1856’da Paris Anlaşması taraflarca imzalandı.
Anlaşmaya göre Karadeniz’de hiçbir ülke donanma bulunduramayacak, Boğazlardan geçişler 1841 Boğazlar Anlaşması uyarınca gerçekleştirilecek, Eflak-Boğdan’a özerklik verilecek, 1829’da Sırbistan’a verilen özerklik artırılacaktı.
Savaşı kazanmıştık ama barış antlaşması (!) ile Osmanlı devleti yıkılma yolunda önemli mesafe almıştı;
* Eflak-Boğdan özerk hale gelmiş,
* Azınlıklar çok önemli haklar elde ederek, dış müdahalelere zemin hazırlayacak bir sorun haline gelmiş,
* En önemlisi, 550 yıllık Osmanlı devleti ilk defa dış yardım alarak(İngiltere), Batı’ya ekonomik açıdan daha da bağımlı olmaya başlamıştı.
Savaşın gerçek galibi İngiltere olmuştu, Rus donanmasının Akdeniz’e inme emellerini bir başka bahara bırakmasını da sağlamıştı.
MGK kararıyla paralel ulusal tehdide kafa patlatan devlet büyükleri daha iyi bilir ama!.. Acaba,
günümüzde de aynı oyun yine mi oynanıyor?.. Rusya ile iyi ilişkilerini geliştiren Türkiye, yine bir Kırım meselesi ile küresel hesaplaşma içine mi sokulacak?.. Lozan ve Montrö ile elde ettiğimiz Boğazların egemenliği hakkımızı elimizden almaya çalışan Batılılar, diğer yandan Rusya ile olan stratejik iş birliğimizi engelleyecek adımlar atıyorlar mı?.. Yoksa bu sefer de Eflak-Boğdan benzeri Güneydoğumuz mu elimizden gidecek?..