Alkışlayın efendiler!
Avrupa’dan öyle bir gelişleri var ki, sanki Yargıtay Başsavcısı’nı görevden alacaklar, Anayasa Mahkemesi’ni de hizaya sokacaklar
Haydaaa, bir de bu çıktı başımıza... Laikliğin “demokrat” olanını nerede bulacağız?
Baksanıza, Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı böyle buyurmuş, “Biz laikliğin demokrat olanını severiz!” demiş...
İyi de nerede alınır, satılır bu nesne?..
Demokratik laiklik...
Şimdi de “laiklik” in başına “demokratik” koyup kimi kandıracağız?
* * *
Bu laf nereden çıktı?
Yargıtay Başsavcılığı AKP hakkında kapatma davası açınca, Avrupalıların eteği tutuştu...
AKP hakkındaki iddia neydi?
“Laiklik karşıtı davranışların odak merkezi olmak.” İşte Avrupa’nın aklının almadığı buydu...
Onlara göre laiklik demokratik olmalıydı...
Peki, “Refah Partisi” kapatılırken “laikliğin demokratikliği” var mıydı?
O zaman kimse çıkıp “Refah Partisi” ni savunmadı... Çünkü Refah Partisi onların, Avrupalıların işine gelmiyordu, önemli olan buydu, mademki AKP kapılarında el açmış duruyordu, o kapatılamazdı. Ama “bağımsızlık” diyen “Batı emperyalizmi” ne “sömürücüler” diyen Erbakan’ı savunacak değillerdi ya! DTP kapatılmak istenirken de hiç sesleri çıktı mı?
Bırakın onların sesinin çıkmadığını, bugün kapatılması istenen AKP’nin bile sesi çıkmadı.
* * *
Ha bir de Başsavcı’ya saldırılar var.
Bir devletin yargısına, yargının en önemli kurumlarından biri olan savcılığa bu kadar rezil, pespaye üslupla saldırmayı kimse savunamaz.
Ne yapmıştır başsavcılık? Önündeki yasaya ve Anayasa’ya göre işlem yapmıştır.
Peki, sen, iktidarda ne yaptın? Parti kapatmayı öngören kanun maddelerini değiştirmek aklından geçti mi?
Nasıl olsa beni kapatmazlar, kapatmak için dava bile açamazlar, dedin.
Öyle ya, arkanda yüzde 47 oy, Avrupa ve Amerika desteği var.
İyi de o yüzde 47 oy kanunları değiştirmezse, savcı kanunu uygular, davayı açar.
* * *
Adamların Avrupa’dan öyle bir gelişleri var ki, sanki Yargıtay Başsavcısı’nı görevden alacaklar, Anayasa Mahkemesi’ni de hizaya sokacaklar.
Sanki sömürgeye gelen “Sömürgeler Bakanı” ile “Sömürge Valisi” muhteremler.
Bir de Al gülüm, ver gülüm “ oyunu...
Sen benim kapatılmama karşı çık, ben de ” Türk milletini aşağılayanlara verilen cezayı indiren 301. maddeyi Meclis’e getireyim.
* * *
Bu hengâme arasında Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğrencilerinin öyle bir pankartı var ki:
“Özgürlüğü seviyoruz ama salak değiliz!”
Uzun lafın kısası...
Söyleyen dilinize, yazan elinize sağlık...
* Hasan Pulur / Milliyet
++++++
Hayır, geçmişe dönmüyoruz...
Bizim “Mümtaz Türk Basını” nın, Antalya Akdeniz Üniversitesi’ndeki olayları yansıtış biçimi de evlere şenlik. “Karşıt görüşlü gruplardan” bahsediyoruz... Sonra da bu grupları tasnif ederken, birini “terör örgütü PKK” ile aynı safa koyuyoruz. Demek ki, kavgaya karışan gençlerin bir kısmı Abdullah Öcalan’ı liderleri olarak görüyor, Kandil’e selam duruyor, Türk Devleti’ne düşman tavırlar sergiliyor...
Yaptıkları eylemler de açık ve net olarak ortada: Üniversite içinde sopa ve zincirlerle geziyorlar. Bu fotoğraflar basına da yansıyor. Ellerinde kesici aletlerle MHP’li olarak tanımladıkları öğrencilere saldırıyorlar. Üniversite Kampüsü dar geliyor, diğer öğrencileri lokantada sıkıştırıp, bıçaklıyorlar. Okuldaki kızlara çirkin tasallutlarda bulunuyorlar, vesaire, vesaire... Peki biz ne yapıyoruz?..
Günlerdir Zülfikar dövmeli Ömer Ulusoy’un peşindeyiz. Esası bıraktık, magazinle uğraşıyoruz. Bu arada dövünmeyi de ihmal etmiyoruz: - Yine geçmişe mi dönüyoruz acaba? Hayır, dönmüyoruz. Sadece geçmişten ders almayanların bir bölümü bugün de aynı hataları sergiliyor.
Hepsi o kadar!
* Emin Pazarcı / Bugün
++++++
Gittikleri gibi gelirler...
“Türkiye’yi yok etmeye girişenler, ıslah etmek, uygarlaştırmak gibi bahanelerle, Türkiye’nin yönetimine sızmışlardı...
Bu düşüş, aczle başlamıştı. Türk halkının her nasılsa başına geçmiş insanlar, susmaya mahkûmmuş gibi, korkak ve mütereddittiler. Fikir adamları, kendi kendimize adam olma ihtimalimiz yoktur, diyordu. Onlar bizi idare etsin, diyorlardı. Bunun etkisinde kalarak, milletin de zihni bozulmuştu. Durumu düzeltmek için, insan olmak için, mutlaka Avrupa’dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa’nın emellerine uygun yürütmek, bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi birtakım zihniyetler ortaya çıkmıştı... Oysa, hangi istiklal vardır ki, ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir olay kaydetmemiştir.”
1922.
Mustafa Kemal.
TBMM konuşmasından...
* *
2008.
AB Komisyonu Başkanı.
TBMM konuşmasından...
“Türk halkının reformlara ihtiyacı var. Dört gözle beklediğimiz reformları teşvik etmek, cesaretlendirmek için buradayız.”
* *
Aynı dakikalarda...
IMF Başkanı:
“Türkiye’nin sosyal güvenlik reformunu başarıyla tamamlayacağından eminiz, arkanızdayız.”
* Yılmaz Özdil/ Hürriyet
++++++
GÜNÜN SORUSU
Bu mu adalet?
AKP iktidarı milyon dolarlar kazanan sporculara dünyada benzeri olmayan bir kıyak yaptı.
Mesela, ayda 130 bin YTL maaş alan Milli Takımlar Teknik Direktörü Terim yüzde 5 vergi ödeyecek.
Vergide eşitlik ve adalet önemlidir.
Sormak lâzım, bu imtiyazı çuvalla para kazanan futbolculara “babalar gibi” sunan iktidar, 608 YTL asgari ücret alan vatandaşın 172 lirasını vergi ve sigorta olarak (oran yüzde 39,5) keserken hiç vicdan azabı çekmiyor mu?
* Güngör Mengi/Vatan
++++++
Hayati soru
CHP Genel Başkanı şunu söylüyor:
“Başbakan Erdoğan işine geldiği zaman ABD ile uzlaşabiliyor, anlaşabiliyor. İşine geldiği zaman AB ile uzlaşıp onun istediklerini yapıyor. Bunu yapabilen bir insan, Türkiye Cumhuriyeti’nin değerleriyle niye anlaşamıyor, niye barışamıyor, niye onun temel ilkelerini benimseyemiyor?”
İtiraf edeyim, bu soruyu sormak bugüne kadar aklıma gelmedi.
Oysa öyle çok ince, çok zeká isteyen bir soru değil.
Ama son derece önemli, hayati bir soru.
İşittiğim an, ben de aynı soruyu sormaya başladım:
“Neden?”
Yani AB üyeliği için, kendi tabanından tepki geleceğini bildiği halde 301’inci maddede değişiklik yapmayı göze alan bir siyasetçi, Cumhuriyet’in temel değerleri üzerinde nihai bir barışı sağlayacak tavrı niye benimseyemez?
Tabii bu soru daha gaddarca da sorulabilir.
Türklükle ilgili meseleler, İslam’la ilgili meselelerden daha mı az önemlidir?
Ben böyle bir soruyu sormam.
Çünkü hiçbir insanın bu ikilem içinde kalmasını, bunlardan birini tercih etmek zorunda bırakılmasını içime sindiremem.
Ben sormam ama böyle bir sorunun aklıma gelmesine de mani olamam.
* Ertuğrul Özkök / Hürriyet
++++++
Zaten teslim olduk
Gelelim AB Komisyonu Başkanı Barroso’nun ziyaretine. AKP’nin kapatılmasına ilişkin davayı etkilemek ve AB-Türkiye ilişkilerini rayına oturtmak için geldiği ortada.
Şimdi Barroso’ya dönüp “İçişlerimize karışamazsın, biz egemen bir ulusuz,” demek zor, çünkü AB’ye başvurmakla egemenlik haklarımızdan ödün vermeye hazır olduğumuzu peşinen kabul etmiş bulunuyoruz! Şu ana kadar çıkardığımız uyum yasalarıyla ve ’Aman 301’i değiştirelim’telaşıyla bunu pek güzel de kanıtladık.
Ama görülmekte olan bir davaya müdahale etmek ayrı bir şey! Bu müdahaleyi demokrasi ile bağdaştırmak pek mümkün gözükmüyor. ’Demokrasilerde parti kapatılmaz’mı diyor Barroso? Refah Partisi kapatılırken ve kapatma kararı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından onaylanırken aklınız nerdeydi?
* Türker Alkan / Radikal