Algı operasyonlarına dikkat
ABD dünyada öngördüğü strateji politikalarını ve kendine göre küresel sistemi gerçekleştirmek amacıyla, uluslararası hukuku ve ikili antlaşmaları hiçe sayarak, ya bölgelerde oluşturduğu baskı mekanizmasını ya da ekonomik yaptırım formüllerini kullanmaktadır. Bu bağlamda Trump'ın "ABD'yi yeniden büyük yapalım" sloganıyla yola çıktığı görülmektedir.
Geçtiğimiz aylarda ABD, herhangi bir yaptırım modelini uygulamadan, başta Suudi Arabistan olmak üzere tüm Körfez ülkelerinden ekonomik ve siyasi tüm taleplerini elde etmiştir. ABD aynı amaçla yaptırım modelleri kapsamında Kuzey Kore, İran, Türkiye, Çin ve Rusya gibi seçilmiş ülkeler üzerinde de uygulamaya çalışmaktadır.
Geçen haftaki yazımda İran'a yönelik 4 Ağustos'ta başlayan ekonomik ambargo ve 4 Kasım'da geçerlilik süresi dolacak olan petrol yaptırımlarının siyasi ve teknik boyutları ile ele alınmıştır. ABD Savunma Bakanı James Mattis'in birkaç gün önce askeri kıyafetiyle yaptığı çarpıcı açıklamalarda, ABD'nin İran Rejimi düşmeden İran'la barış içinde olamayacağına dair söylemi askeri bir müdahalenin de gündemde olduğunun işaretidir.
Türkiye'ye gelince, Trump başta olmak üzere üst düzey yetkililer tarafından Türkiye-ABD ilişkileriyle ile ilgili olarak son 1 ay içinde yapılan açıklamalardan anlaşılacağı üzere ABD'nin İran'dan sonra müttefiki olan Türkiye'yi de hedef aldığı ortadadır. Aslında Türkiye'nin İran olayları patlak vermeden önce de ABD ile olan ilişkileri, S400 meselesi, kongredeki Türkiye karşıtı girişimler, FETÖ'nün iadesi, ABD'nin PKK uzantısı YPG'ye desteği, Hakan Atilla'nın hapis cezası alması, Türkiye'de tutuklu ABD vatandaşları gibi pek çok sorunlar nedeniyle oldukça gerilimlidir.
Hali hazırda Türkiye'nin içinde bulunduğu krizin elbette en büyüğü Türk Lirası'nın Dolar karşısında olağanüstü değer kaybetmesidir. Türk vatandaşı akşam yatıp sabah kalktığında Türkiye'nin Menbiç'e girip girmediği, FETÖ'nün iade edilip edilmemesi, F35'lerin neden teslim edilmediği konularını değil de Doların yükselişini konuşmaktadır.
Her ne kadar Türk Lirasındaki değer kaybının siyasi paradigmalara, rahip meselesine veya küresel konjonktürün baskıları sonucunda ortaya çıktığı ileri sürülse de, krizin esas nedenleri Türkiye ekonomisindeki yapısal sorunlardan kaynaklandığı ekonomistler tarafından ifade edilmektedir.
Bu ekonomik kırılganlıklar sonucu iki gündür dolardaki iniş çıkışın ABD'nin finans mühendisleri tarafından organize edildiği kanaatindeyim. Doların toplumun tahmininin ötesinde aniden yükselmesi ülkede psikolojik rahatsızlık yanı sıra tedirginlik yaratmıştır.
Bilindiği gibi ekonomistlerin normal şartlar altında kur artışıyla ithalatın azalacağını ihracatın artacağını ileri sürmeleri doğaldır. Ancak ithalat miktarının ihracat rakamlarının çok üzerinde olması ekonomide yapısal sorunların işaretidir. Diğer bir ifadeyle sorun üretimin ve ihracatın yüksek oranlarla ithalat girdileriyle sağlanmasıdır.
Hali hazırda ekonomik tablo makro yönden incelendiğinde, 60 Milyar Dolara varan cari açık 100 Milyar Liraya giden bütçe açığı ve 500 Milyar Dolara ramak kalan bir dış borç stokuyla nasıl uluslararası sıralamada 15.ülke olabiliriz?
Şimdi ABD bizim yumuşak karnımızı yakalamış papaz verilse de isteklerinin devamı gelecektir. Tabi ki Türkiye, egemen bir ülke olduğunu ve beka yönünden taviz vermeyeceğini deklare etmiştir. Elbette müzakereler devam edecektir. Ankara'nın karşılıklı tavizler verilerek farklı modeller üretmesi gerekmektedir.
Krizin diğer bir etkeniyse eskiden ABD'yle ilişkilerde sorunların önemli bir kısmı kongreden kaynaklandığında Yönetim Türkiye'nin yanında yer alırdı. Şimdiyse ikisi birlikte hareket etmektedirler.
ABD'de bulunan Goldman Sachs Yatırım Bankası, Türk Lirası'nın Dolar karşısında önümüzdeki günler içerisinde daha da değer kaybedeceği ve 7,1'e ulaşacağı yönünde uyarılarda bulunmaktadır. Bunun Türkiye'deki bankaların sermaye fazlalıklarını büyük ölçüde yok edeceği ileri sürülmektedir. Öte yandan ABD medyasında da Türk ekonomisinin iflas ettiği yönünde haberler yayınlanmaktadır. Yani algı operasyonu yapılmaktadır.
Amerika'nın uygulamış olduğu yaptırım modelleriyle İran nasıl bir çözüm bulur bilemem. Türkiye'ye gelince Ankara'nın dış politikada gerginliğe yol açacak açıklamalar yapmak yerine gerek Batı gerekse Arap dünyasıyla eskiden olduğu gibi ilişkilerin iyi düzeye çıkarılması için yoğun çaba sarf edilmeli ve acilen ekonomide yeniden yapılandırmaya gidilmelidir.