Aldatıla aldatıla aldatmayı öğrendilerse demek…
Dün;
- "Ben bir BDP'li kadın milletvekiline çok kızıyordum, çok beddua ediyordum. Halen milletvekili bu insan ama onunla ilgili bir hatırayı dinledim, şimdi artık kızmıyorum. Çünkü 17 yaşındaki bir genç kızken Diyarbakır Cezaevi'nde o kadar ahlaksızca işkenceye maruz kalmış ki o kadar kendisini zorlamışlar ki ben de aklıma gelse dağa çıkardım. Çünkü Diyarbakır'dan cezaevinden çıkanların yarısından fazlası dağa gitti, yarısından fazlası da dağdakilere övgüler düzüyor. İnsanlara zulmederseniz, haksızlık, fena muamele yaparsanız bunun karşılığı sabır gösterenler de reddedenler de bunun hesabını sormaya kalkanlar da olabilir…" diyen,
- "Size üç arkadaştan bahsedeyim. Üç kişi Anadolu'dan gelmişler. Birisinin adı Durmuş, birisinin adı Yakup, üçüncüsü de Abdullah, Abdullah Öcalan. Birbirlerini çok seven, namazı beraber kılan, orucu beraber tutan, iftarlara, sahurlara beraber kalkan bu insanlar… Maltepe Camisine gidiyorlar, ezan okunuyor, ders çalışıyorlar… Hepsi Anadolu'dan gelmiş, ailesinden bu eğitimi almış veya bu gelenekleri yaşatan insanlar…" diye İmralı'daki caniyi adeta aslında evliyaymış da sonradan feleğin sillesini yemiş bir "kader mahkumu"ymuş gibi anlatan,
- İptal edilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinin yeniden yapılmasına iki gün kala, Öcalan'ın mektubunu okuyan Ali Kemal Özcan'ı, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile "görüştüren" kişi olduğu ortaya çıkan,
- "Sayın Öcalan demek suç olmaktan çıktı… PKK'nın kendine ait bayrağını elinde taşımak, Öcalan posterini taşımak, eyalet, federasyon istemek suç olmaktan çıktı… Artık hiçbiri suç değil"i gurur duyduğu icraatları olarak sıralayan,
- "Bir genç isyan edip dağa çıkmışsa ayıp değil mi ya!.. Bunu anlamak gerekmez mi" benzeri sayısız "PKK'lılarla empati" çıkışı bulunan,
- "Öcalan'a ev hapsi"ni "konuşulabilir" bulan,
- Çözüm Süreci'nin rafa kaldırılmasından, alçak "hendek" kalkışmasından sonra bile hâlâ "Yeni süreçte Öcalan olacaktır, olmalıdır" diye açıklamalar yapan,
AK Partili Bülent Arınç
Bugün de;
"Demirtaş'ı tanımak veya onu yargılamak için, onun yazdığı çok güzel bir hikaye kitabı var, Devran isminde. Ne olur onu alın bir okuyun. Ben bu korona süreci içinde okudum. Bu kitabı okuduktan sonra siz Selahattin Demirtaş hakkındaki kanaatinizi belki değiştirmeyeceksiniz Ama Kürtler ve Kürtlerin yaşadığı travmalar üzerinde, kafanızda çok şeyler değişecek… Çözüm süreci içinde bazılarının tahliyesi sağlanmıştı, bunun da tahliyesi olabilir… Mahkemeler, savcılar, özgürlükçü düşünsünler…" dedi.
Ortalık yıkıldı.
Sanırsınız, Arınç, daha önce bu minvaldeki bütün diğer çıkışlarını kapalı kapılar arkasında yapmıştı. Hiç kimseler duymamıştı.
***
Azıcık akla ve mantığa sahip olan herkes bilebilir ki; AK Parti ve iliştirilmiş medya çevresinde, Arınç'ın Demirtaş yahut Kavala ve dahi KHK'lılar bağlamında "FETÖ" çıkışlarıyla ilgili "sergilenen" rahatsızlık "gerçek" ve "samimi" olsaydı, Bülent Arınç, şu anda ne Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi olurdu. Ne de kendisini bu kadar özgür ve rahat ifade edebileceği bir alanı ve cüreti bulurdu.
Hatta…
Belki…
Çoktan hakkında "üye olmamakla birlikte bıdı bıdı bıdı…" diye devam eden o garabet suçlamalarla açılmış bir dizi soruşturma bile olurdu!
Ve fakat…
Yemez!
İktidar kadrolarını, herhangi bir konuda "Gerçek fikri ne" temelli bir "ölçü" dahilinde tasnife kalksa, kimin, hangi konuda ne dediği, ne yaptığı da ortada, ucunun kimlere dokunacağı da; PKK'yla müzakerelerde de, terör örgütünün metropolleri cephaneliğe çevirdiği çözüm sürecinde de, şimdi "FETÖ" dedikleri yapıya "ne istedilerse verirken" de, "hepsi oradaydı" zira!
***
Hepimiz;
O günlerde "hesap sormadan ölmeme" yeminleri edip de, sonradan, iktidara hesap sorulamasın diye kendisini neredeyse "canlı kalkan" gibi siper eden bir kısım muhalif de…
"Prensip olarak yasa dışı dinlemelerin içeriğiyle ilgilenmiyoruz" deyip "Oslo"nun karartılmasına/unutturulmasına payandalık eden bir kısım muhalif de…
"Ana dilde eğitim, seçim barajı, tahliyeler, Öcalan'a siyaset yolunun açılması..." gibi birçok talebe yasal zemin oluşturan "Demokratikleşme Paketi"ne, "Yetmez ama evet" diyen bir kısım muhalif de…
Selahattin Demirtaş'a ve çok da haklı olarak, gerine gerine, "Demek ki arzu edilirse, PKK'yla da Öcalan'la da müzakere yürütülebilirmiş. Kıyamet kopmuyormuş" dedirten "hazmetme" kapasitemizle, biz, hepimiz de oradaydık aslında!
***
İktidarın "kullanışlı aptal"ı olmayı "devletleşmek" zanneden, muhtemelen de, çok yakın bir gelecekte "Ne yaptık biz" diye dizlerini dövmek durumunda kalacak olan milliyetçi dostların "naif" olanlarına şimdiden geçmiş olsun…
Geçmişte "vatana ihanet" içinde olduğunu savundukları isimleri "yerli ve milli" diye aklamaya utanmayanların, yine utanmayacaklarını düşündüğüm "aldatıldık" itiraflarını esefle bekliyorum.