AL SANA BİLİM YUVASI!

“EĞİTİM ŞART”

Bazı üniversitelerde gençlerin beynini böyle yıkıyorlar: “Türkler Kürtler ve Ermeniler’e karşı suçunu kabul etsin!..”, “Bayrak dediğin bez parçası!..”, “Atatürk’ten vazgeçin!..”
Rektörler padişah, üniversiteler imparatorluk, rant gani, ideoloji hobi... Dış güçlerce çekilen tehlikeli sahnelerde boğaz tokluğuna
dublörlüğe devam Türkiye’m!

Karşımdaki cin gibi, bilgili, donanımlı, iç ve dış gelişmeleri dikkatle izlediği anlaşılan bir genç. Mezun olduğu üniversitedeki gariplikleri anlatıyor.
Bazı öğretim görevlilerinin derslerde kendilerini belli konularda şartlandırmak istediklerinden şikáyet ediyor.
Örneğin, bazı öğretim görevlileri şunları söylüyorlarmış:
“Bizim toplum olarak kendimizi sorgulamamız lazım. Kürtlere ve Ermenilere karşı yaptığımız tarihsel haksızlıkları kabul etmeliyiz.”
Genç anlatıyor:
“Bu konularda araştırma yapmamız için görev veriyorlar. Ama bu araştırmada Türklerin yaptığı haksızlıkları irdelememizi, suçlu olduğumuzu vurgulamamızı istiyorlar.”
Öğrenciler zor durumda kalmışlar. Hocalarına bu araştırmaları yapmak istemediklerini nasıl söyleyecekler?
Sınavda bir sorun yaşarlarsa ne olacak?
Sonunda öğrenciler, “Bu araştırmaları yapmak istemiyoruz. Bize yeni bir konu verin” diyorlar.

* * *

Bir gün de okulda bir olay oluyor. Bir grup öğrenci, toplantı salonundaki Türk bayrağını indiriyor.
Okulda bir hareketlenme oluyor. Doğal olarak öğrenciler tepki gösteriyorlar.
Aynı öğretim görevlileri onlara şöyle diyor:
“Yahu çocuklar, ne var bunda, alt tarafı küçük bir bez parçası. Bırakın, bunlarla uğraşmayın. Artık bunları aşın.”
Bir profesör de derste sık sık, “Türk toplumu bu çağda hálá Atatürk’ün peşinden gidiyor. Bunlardan vazgeçmek gerekir” diyor.
Toplumsal değerlerin küçük görülmesinin ve önemsenmeme telkinlerinin kendilerini çok rahatsız ettiğini söylüyor genç ama yapabilecekleri bir şey olmadığını belirtiyor.
İşin en vahim yanı da Türkiye’ye dönük bu stratejinin ortakları...
Dinciler, cumhuriyet karşıtları ve dış güçler.
* Tufan Türenç / Hürriyet


++++++


Kolay yoldan siyasi AK’lanır
BU arkadaşların iyi bir huyu var; birbirlerini affediyorlar.
Cumhurbaşkanı Erbakan’ı affediyor, Maliye Bakanı Cumhurbaşkanı’nı affediyor, Başbakan Maliye Bakanı’nı affediyor...
Gensoru veriliyor, bu sefer Meclis, Başbakan’ı affediyor...
Milletvekillerinin 79 suç dosyası var, Başbakan dokunulmazlıkları kaldırmayarak dönüp milletvekillerini affediyor...
Böylece herkes herkesi affettiği için partinin adı ne oluyor:
AK Parti...
Görülmüş bir şey yok.
Diyelim ki Ankara Adliyesi’ndeki iki sanık koridordaki bankta oturmuş yargılanmayı beklerken, içlerinden birisi “Sana bir şey söyleyeyim mi, gel ben seni affedeyim” diyor.
Öbürü seviniyor:
“Olur mu?..”
“Tabii ki olur, işte affettim gitti... Şimdi sen de beni affet...”
O da affediyor...
Ve birlikte çıkıp gidiyorlar ak-pak...
Olabilir mi?..
*
Yoksul-güçsüz insanların dünyasında olmaz...
Değil resmi evrakta sahtecilik, zimmet, dolandırıcılık, ihaleye fesat karıştırmak... Trafik cezası olanlar sürüm sürüm sürünürler.
Devlet yakalarına yapışır da bırakmaz.
Ama devleti yöneten, iktidarı eline geçirmiş, güçlü ve egemen devlet adamları yaptıklarında bal gibi oluyor.
İşin daha ilginç yanı; birbirlerini affettikleri gibi, kendi kendilerini affetme yetenekleri de var:
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, aynı suçu işlediği için Erbakan’ı affederken otomatik olarak kendi kendini de
affediyor...
Cumhurbaşkanı’nı kurtaran Maliye Bakanı otomatikman kendisi de kurtulmuş oluyor...
Başbakan dokunulmazlıkları muhafaza ederek milletvekillerini kurtarırken, kendisi de ne oluyor?..
Kurtuluyor...
*
Pekiiii...
Seçim geldiğinde tüm bu rezaleti
affeden kim?..
Nohutçu ile kömürcü...
Nohutla kömürü alıp, hepsini kökten affediyorlar ve bu döngü sürüp gidiyor. Öbürleri trilyonları alıyor, bunlara da nohut ile kömür düşüyor...
Böylece her şeyimiz ne oluyor?..
AK oluyor...
* Bekir Coşkun/Hürriyet

++++++

‘Mr. Öztuna’yı kim yetiştirdi?
Bu ne ağır bir cezadır Allahım!
Sen ’Büyük Türkiye’ tarihini, Bumin Kağan’dan, Alparslan’a, oradan Osmanlı padişahlarına bir çok portreyi O’nunla tanı. Belli bir tarih şuuru kazandığına inan, sonra bir gün bu ’milli tarih öğretmeni’ bugünkü hali nasıl yorumlamış diye başyazarı olduğu gazeteyi al önüne...
O da ne, anlı şanlı Yılmaz Öztuna, ’Mr. Cheney’nin Gürcülere moral takviyesini, ’Miss. Rice’ın ’sizi Rusya’ya yedirmeyiz’ kahramanlıklarını ballandırmıyor mu?
Beynimdeki makinist kolu çevirdi, film hemen geri sardı. İşgal gemisinde resepsiyon veren “majesteleri”ne bağlılıklarını bildiren de Öztuna değil miydi?
Bunca yıldır kitap üstüne kitap koyarak inşaa ettiğim tarih fikrim temelden çöküyor.
Durum ’yaşı ilerledikçe ne yazdığını şaşırır oldu’ kolaycılığına kaçamayacak kadar tehlikeli. Ya satır aralarında beynimin bir köşesine mandacılık tohumları attıysa, ya zamanı gelince onlar filiz verir de ortalıkta cirit atan Öztunacıklar’dan birine dönüşürsem. Yok yok bu iş böyle olmayacak... Yarından tezi yok, sıfırdan yoğunlaştırılmış bir tarih eğitimine girmeli.


++++++

KIrmIzI alarm
Bahçeli şimdi AKP’yi yeni bir maceraya mı kışkırtıyor?.. Bahçeli AKP’nin içindeki şeytanı mı uyandırmak istiyor?..

Bahçeli “Anayasa Mahkemesi’nin görev ve yetkilerini düzenleyen maddeler de dahil, yapılacak Anayasa değişikliklerine 70 milletvekili ile katkıda bulunmaya hazır” olduklarını ilân ediyordu.
Kışkırtıcı bir çağrıdır bu...
MHP liderine göre Anayasa Mahkemesi gerekçeli kararının, siyasetin alanını daraltması, belirsizliklerin hüküm sürdüğü bir “alacakaranlık dönemi” ne ülkeyi sürüklemesi tehlikesi mevcuttur.
Peki ne yapılsın? Bahçeli “Partiler kapatılmasın, suçun sorumluları cezalandırılsın” diyor.
Dokunulmazlık varken sorumlular ceza göremeyeceklerine göre bu durum, rejime yönelik suçların tümden cezasız kalması sonucunu doğurmayacak mı?
* Güngör Mengi Vatan


++++++

M. Gazete’den Vakit’e kültür hizmeti(!)
Yazısına “bre gafil”le başlayıp, “laikçi yosmalar” diye sürdüren, “köpekler” diye bitirmeden edemeyen Karakaya, Eygi’nin yazısını üzerine alınır mı?

Bir gün tepem atsa, mukaddesatımıza azgınca saldıran dinsiz, densiz, donsuz bir kişiye hitaben “Bre namussuz, bre şerefsiz, bre edepsiz, bre densiz, bre donsuz!.. Yeter artık...” üsluplu ağır ve hakaretamiz bir yazı yazsam, dinsizin adını da versem... Ne olur biliyor musunuz? Bu yazım çok okunur. Normal şartlarda beni hiç okumayan vatandaşlar da okur. Gazetelerde, internet sitelerinde “Eygi, Filancaya verdi veriştirdi... Eygi’nin yazısını köpek okusa, kudurur...” şeklinde yorumlar yapılır.
Ertesi gün Falan bana ağır bir cevap verir. “Bre gerici, bre alçak, bre şerefsiz, bre karanlık adam!.. Yeter artık...” Gazeteler, internet haber siteleri bu sefer “Falan, Eygi’ye cevap verdi, yerin yedi kat dibine batırdı. Bunları köpek yese kudurur...” diye yorumlar yapar.
Farz edin bu polemik beş gün sürdü.
“Okudun mu Eygi, adamı ne hale getirmiş...”, “Gördün mü Falan Eygi’yi sıçan deliğine kaçırmış...”
Neticede bendenizin ve Falan’ın şöhret-i kâzibelerimiz (yalancı ünlerimiz) artar.
Horoz döğüşünden şehevî zevk alanlar tatmin olur.
Bir hareket, bir heyecan ki sormayın. O hareketin yanında bereket de var mı? Yok yok yok.
* Mehmet Şevket Eygi / Milli Gazete

++++++


Sana da bu yakışır
Dönemin Dışişleri Bakan İsmail Cem, sert bir tartışmaya girdiği Biden’in (Obama’nın başkan yardımcısı adayı) odasından çıkarken “bu ahlaksız adamla daha fazla konuşmaya gerek yok” demiş.
Fuayede görüşmenin bitmesini bekleyen Türk gazetecilerin hepsi Cem’in peşinden salonu terketmiş.
Biden’i bir tek Yasemin beklemiş ve böylece ’orta boylu, kır saçlı, gülen gözlü senatör’ ile konuşma şansı yakalamış.
Irak’ta uygulanan ’böl-parçala-yönet’ stratejisinin ateşli savunucusu, Türkiye’ye karşı Kıbrıs ve Ege’de Rumcu, Doğu’da ve Kafkaslar’da Ermenici olan “ahlaksız adam” a kanı kaynamış Yasemin’in. “Türkiye için şans sayılmalı” diyor.
Neden hiç şaşırmadım acaba?
Bu arada Biden “Delaware” senatörüymüş, bunu Türkçeye “dalavere” olarak çevirebilir miyiz?


++++++

MİNİ YORUM
Korunmaya muhtaç iktidar
Parti kapatmaya karşı mısınız? Evet! AKP kapatılsın mı? Evet!
Dokunulmazlıklar kalksın mı? Evet! Kişiler cezalandırılsın mı? Hayır!
Ben bu işten bir şey anladıysam Arap olayım! Bari yeni Türk’lere yabancılık çekmem. Kişi adlarına, kurum tabelalarına, artık örümcek bağlamış kalıplara sadık olacağım derken, bu kadar çürük stratejiler ortaya konmaz ki! Neresinden tutsan elinde kalıyor. Güngör Mengi’nün dünkü yazısının tamamını okuduktan sonra, ne anladığınızı benimle paylaşırsanız sevinirim. AKP’yi mi MHP’den, Türkiye’yi mi AKP’den korumalıy mışız(?)...
* Selcan TAŞÇI


++++++


GÜNÜN ÖNERİSİ
Devşirmelerimizden “Elvan” olimpiyatlarda iki gümüş madalya aldı, yarışı bitirdikten sonra tribünlerden atılacak bir Türk bayrağını bekledi, bayrağa sarılıp öyle tur atacaktı. Boşuna bekledi! Ayıp değil mi? Bayrağın maddi bedelini “masraf” diye yazardınız.
* Hasan Pulur/ Milliyet

++++++


SİZDEN GELENLER


İletişim zamanı
Bir sağlıkçı olarak diyeceğim odur ki sağlık sistemi eskisine göre daha kötü hale gelmiştir ve devlet hastanelerimiz de yakın bir gelecek de özelleşerek yabancı çok uluslu sağlık şirketlerine
satılacaktır.
Anayasal tüm organlarımızı ve Milliyetçi sosyal bilimcilerimizi, siyasetçilerimizi Atatürkçü çizgiyi yeniden çizmek ve halkımıza anlatmak amacıyla göreve çağırmak için, sizinşle beraber tüm milliyetçi gazeteci ve yazarlarımızı çaba sarf etmeğe davet
ediyorum.
Yakınmak değil, çok yoğun entellektüel çaba ve halkla iletişim zamanıdır. Zira, AKP bünyesindeki sosyal bilimciler sayesinde(Avcı, Dinçer, Sözen...) siyasetin tüm enstrümanlarını ustaca kullanarak halkımızı yönlendirmeğe, gündemi saptamaya devam ediyorlar.
Dr.Ömer Faruk Atay.


* * *


Savaş tankıyla“UN” taşınmaz
Sırpların Bosna’da katliam yaptığı sıralarda televizyon sürekli savaş bölgesinden görüntüler vermekteydi. Kasklarının üzerinde “UN” yazan silahlı adamlar, üzerinde büyükçe “UN” yazılı tanklar en çok dikkatimi çeken şey olmuştu. Herhalde yiyecek götüren kişilerdi bunlar diye düşünüyordum, ancak bu “Unların” neden tankla götürüldüğüne anlam verememiştim.
Büyüdükçe anladık ki, bu “UN” bizim bildiğimiz “un” değilmiş. “United Nations” ın, yani Türkçesiyle “Birleşmiş Milletler”in kısaltmasıymış. Son günlerin konusu üzerlerinde USA yazılı Amerikan savaş gemilerinin boğazlardan geçişi. Gemiler savaş gemisi ancak geçiş izinleri ve bu iznin yerli avukatlığına soyunanların söylediklerine göre çok farklı bir amaç için geçtiler boğazı.
Gürcistan’a insani yardım malzemesi götürmek için.
Üzerinde UN değil USA yazmasına karşın bu gemilerle un taşındığına ikna edilmiş olan idarecilerimizin hala büyümemiş olduklarını düşünerek fazlada üzerlerine gitmek istemiyorum.
Beklide yaşları büyüdükçe ve ticaretle haşır neşir oldukça USA’yı UN’un bir gelişmişi zannetmeye başlamışlardır ne dersiniz? Un Sanayi Anonim gibi bir şey düşünüyor olmasınlar?
S. ERHAN ÖZHAN / Ankara Üniversitesi Öğrencisi


* * *

Bırakın dereler özgür aksın
Başbakan, Karadeniz coğrafyasını ve bölgenin ekosistemini yok edecek hidroelektrik santrallarını savunurken, bilgi ve görgüsüyle tüm Türk halkını aydınlatmış oldu. Hatta hatta tüm çevrecilere hadlerini bildirdi. Başbakandan daha çevreci olacak değilsiniz ya? Kıyıları dolduranlara ödüller veriliyor. Açlık ve susuzluğun en büyük tehdit olduğu günümüzde su havzaları daraltılıyor. (En son İstanbul’un su sorunu için kullanılan Melen çayında balıkların ölmesi en güzel örnek değil mi? Melen çayı kurumadı mı? ) Yeşil alanlar büyük inşaat şirketlerine emanet ediliyor. (Mesela boğaza yapılacak üçüncü köprünün Beykoz-Sarıyer arasındaki son yeşil alanı yok edeceğini de göremiyorlar.) Ve en güzeli belki de küresel ısınmayı yağmur duasıyla çözmek gibi yeni icatlar dahi geliştirildi. Şimdi tüm bunlar yapılırken siz kalkıp Başbakan’ı ve hükümeti eleştireceksiniz çevreciler olarak. Olmaz. İşte böyle bildirirler adama haddini.
Doğal ortamlarına sahip çıkan çevreci insanları yine de haykıracaklar: ’Bırakın dereler özgür aksın!’diye.
ARZU KÖK


++++++

İletilerinizi bekliyoruz
Bundan böyle her perşembe sayfamızın bir bölümünü Yeniçağ okurlarına ayırıyoruz. Medya Polemik gündemine aldığımız konularla ilgili yorumlarınızı, gözümüzden kaçırdığımız konulara ilişkin uyarılarınızı selcantasci@gmail.com adresinden bize ulaştırabilirsiniz.

Yazarın Diğer Yazıları