AKP'yi ne mi götürecek?..
Belki de son on yılda, her seçim arifesinde aynı gerekçeler ileri sürüldü...
Ekonomi sarsılmışken ve toplum krize girmişken, siyaseti biraz bilen insanların ortak görüşü de hiç değişmemişti; "AKP'yi ekonomik çöküntü bitirecek!.."
Türkiye'nin ekonomik açıdan krize girdiği her dönemde, enflasyon hep hortladığında ve döviz sarsıntısı yaşam koşullarını allak bullak ettiğinde ısrarla gündeme getirilen bu iddia nasıl oluyor da bir türlü gerçekleşmiyor acaba?..
Yani, toplumun neredeyse yarısı ekonomik sıkıntı çekerken ve çok büyük bir kitle açlık sınırında yaşamaya zorlanırken, AKP siyaseti halen nasıl ayakta durabiliyor?..
Ekonomi son yıllarda hep kötüyken, iktidarın oylarının arttığı, muhalefetin ise hezimet yaşadığı bir ülke için kangrenleşmiş bir vahim sorudur bu!..
AKP'lilerin her zaman gündeme getirdiği, "12 Eylül öncesindeki benzin, tüp gaz, et, ekmek kuyrukları" madem sol siyaseti o gün bugün çıkmazdan kurtaramamış, o halde asıl soru da şu olmalı değil mi;
"Konu ekonomik sıkıntılar ve topluma adeta işkence eden enflasyon ise, Türkiye, 1980 öncesinden çok daha iyi düzeyde mi?.."
Bu sorunun yanıtını herkes biliyor... Türkiye, 12 Eylül'den sonra enflasyon denen canavarla hiç bu kadar mücadeleye zorlanmamış, açlık sınırı kitleleri bu kadar dar boğazda tutmamış, işsizlik bu kadar büyümemiş, alım gücü bu kadar düşmemiş, döviz rezaleti ekonomiyi bu kadar sarsmamış ve insanlar artık neredeyse bir lokmaya muhtaç hale de gelmemişti...
Milletin sofrasına son taarruz ise geçtiğimiz aylarda, hem de suni biçimde dayatılan döviz sarsıntısı ile başlatılmıştı...
Dövizin yükseldiğini gerekçe gösteren marketçisinden pazarcısına, üreticisinden aracısına kadar tüm fırsatçı kesimler gıda ürünlerine fahiş oranlarda zam yapmışlardı...
Evet; Türkiye, tarihinde görülmemiş biçimde, kuru soğana bile muhtaç hale getirilirken, stokçular pazardaki dar boğazı suni olarak büyütmüşlerdi...
Ve geçen aylarda soğandan limona, peynirden yumurtaya sebzeden meyveye kadar fiyatı fahiş biçimde artmayan tek ürün kalmamıştı bu ülkede...
Göstermelik soğan deposu operasyonları milletin sofrasına canavarca saldıran fırsatçıları engellemeye yetmemiş, sonunda hükümet "enflasyonla mücadele" adı altında piyasayı baskı altına almış ve yüzde 10 düzeyinde indirime zorlamıştı...
Oysa etiket oyunlarıyla hükümetin bu düzenlemesini bertaraf eden fırsatçılar bırakın indirimi, fiyatları daha da yükseltmiş ve alım gücü düşen kitleler çarşıdan-pazardan uzaklaşmak zorunda kalmıştı...
Ancak döviz düşünce, sebzeden meyveye, süt ürünlerinden tahıla kadar fiyatlar biraz indi diye düşünülürken, geçen hafta gizli bir el yeniden devreye girdi ve marketlerde fiyatlar neredeyse yüzde 25 ile yüzde 200 arasında yeniden zam gördü...
Sosyal medyada bu iğrenç tuzağa dikkat çeken paylaşımlar artınca Maliye Bakanı Berat Albayrak da rezaleti görmüş olmalı ki, market ve pazarlardaki çarpık fiyat politikasına müdahale edileceği mesajını verdi... Ancak sözler nafile!..
Burnundan soluyan seçmen!..
Yukarıdaki tüm saptamaların ve yakınmaların anlamı şudur aslında;
Türkiye'de serbest pazar ekonomisi serbest kazık taarruzuna dönüşmüştür!.. Çünkü denetimsizlik her alanda fırsatçıların önünü açtı, stokçuluk suni fiyat artışlarını tetikledi ve geçen haftaki zamlarla birlikte; son üç ayda yumurta, süt ürünleri, yağ, zeytin meyve-sebze ile bakliyat-tahıl ürünleri yüzde 100 ile yüzde 300 arasında zamlandı...
Farkında mı acaba insanlar, 15'lik bir paket yumurtanın fiyatı geçen ay 6 liradan 8 liraya, geçen hafta ise 8 liradan 10 liraya, 2 liralık limon 7 liraya, patlıcan 6 liradan 10 liraya nasıl fırladı?..
Zam gören ürünleri burada tek tek sıralamaya gerek yok...
Pazarları ve marketleri dolaşmak yetiyor rezaleti görmek için...
Stokçuluk-fırsatçılık-denetimsizlik ve başıboşluğun ortasında millet, soğana, domatese, peynire ve yumurtaya bile muhtaç hale getirilirken, Maliye Bakanı istediği kadar zamları fark ettiğini söylesin, ekonomik gidişat bize yazının başındaki soruyu bir kez daha anımsatmıyor mu:
"AKP yi ekonomik çöküntü mü götürecek acaba?.."
Daha önce de, her seçim arifesinde defalarca dile getirilen bu iddia, bırakın AKP yi çökertmeyi, iktidarın oylarını bile yükseltirken, Mart ayında Türkiye'yi nasıl bir tabloyla karşı karşıya bırakacak acaba?..
Seçimlerden yine muhalefet için hezimet çıkarsa, işte o zaman toplumun duyarlılığıyla ilgili gerçekten sosyolojik-psikolojik bir araştırma yapmak ve tedavi yolları aramak da kaçınılmaz olacak!!!
Sandıktan önce tuzak!..
Konu seçimlere gelmişken en önemli soruyu bir kez daha sormakta yarar var; Muhalefet Mart seçimlerini şimdiden mi kaybetti acaba?..
Sakın ola şaşırmayın, bu bir saptama değil, bir endişenin dışa vurumu...
Üstelik bu kaygı ve korku günlerdir medyaya yansıyan haberler yüzünden toplumun çok önemli bir bölümünü ürkütüyor...
Nedeni de şu; Türkiye'nin her tarafından, neredeyse her mahallesinden ve her köyünden "sahte seçmen" haberleri geliyor...
Gazetelerde okumuşsunuzdur, yaşı neredeyse 168'e ulaşan seçmenler bile yaşıyormuş bu ülkede!!!
Ve de bu ülkenin birçok mahallesi ve köyünde, aynı apartmanda, bir tek dairede yüzlerce seçmen yaşıyormuş!!! Düşünebiliyor musunuz; 100 metrekarelik evlerde yüzlerce seçmen barınıyormuş memlekette!!!
Bunun adı nedir hepimiz biliyoruz; seçimlere ve seçmene tuzak kurmak, Türkiye'nin geleceğine pusu atmak!..
Her seçim döneminde İstanbul başta olmak üzere, yurdun her köşesinde gündeme gelen "sahte seçmen" rezaleti ne yazık ki Mart ayında yapılacak seçimleri de ciddi biçimde tehlikeye sokuyor...
Devletin bütün kurumlarını iktidarda olmanın avantajıyla elinde tutan AKP, Mart seçimlerinde oy kaybı yaşamamak için ne yazık ki sahte seçmen rezaletlerine göz yumuyor... Tuhaf olan şu ki, bürokrasi de bu rezaletlere hizmet ediyor.
Mesela, nüfus müdürlükleri aynı adreste yüzlerce seçmenin nasıl yaşayabileceğini sorgulamadan kayıt yapıyor, muhtarlar ve belediyeler de sahte seçmen rezaletinin değirmenine su taşıyor...
İstanbul başta olmak üzere, CHP örgütleri bu iğrenç tuzaklarla mücadele etmeye çalışıyor ama ellerini nereye atsalar orada bir rezaletle karşılaşıyorlar...
Çünkü her mahallede, her köyde her evde ve hatta kayıtlarda olmayan adreslerde bile seçmen yazıldığına ilişkin saptamalar seçimin güvenirliğini ciddi biçimde tehdit altında tutuyor...
CHP'nin dışında diğer muhalefet partileri sahte seçmen yazılımı ile ne kadar mücadele ettiler, ne kadar sonuç aldılar ve sahte seçmenlerin kaçını listelerden sildirebildiler bilinmiyor ama bu meseleye şaibe karıştıysa bunun sonuçları ne yazık ki hiç de hoş olmayacak...
Evet; sahte seçmen rezaleti seçimlerin sandıkta kaybedildiğine ilişkin iddiayı da bir başka açıdan sorgular hale getiriyor...
Yani, seçim şaibesi sadece sandıkta oyların sayılması sırasında yaşanmıyor, oyları atacak seçmenlerin kayıtlarından itibaren başlıyor ki, asıl vahim olan da budur...
O halde söyler misiniz; Türkiye her seçim öncesi, şaibe konusunda bu kadar organize olan bir yapı ile nasıl mücadele edecek acaba?..
Muhalefet bu rezaletleri nasıl bertaraf edecek de seçim kazanacak?...
Siyasetin, muhalefetin değil, Türkiye'nin işi ne yazık ki çok zor...