AKP'yi ne bağlar!
Suçu kabul ediyor ama kendisini bağlamadığını söylüyor..
Savunmanın temel dayanağı bu. İşte ön savunma bu...
Başsavcı davayı açtı.. İddianameyi verdi.. AKP de ön savunmasını..
Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum..
İddianameyi yerden yere vuranlar, paçavra diyenler, hukuk skandalı diye nitelendirenler savunma konusunda tek bir kelam bile etmedi..
AKP’ye yakın duranlar, destekleyenler iki satır kalem oynatmadı..
Niye acaba!
Herkes suspus..
İddianameyi içi boş bulmuşlardı ya yoksa savunmayı da mı öyle buldular..
Herhalde öyle..
Öyle ki, AKP’ye ayıp olur diye görmezden geliyorlar..
Yoksa bu taktik mi?
AKP’nin tavrı belli.. Biz yüzde 46 oy almış partiyiz siz kim oluyorsunuz da bizi yargılamaya kalkıyorsunuz.. Hakkımızda iddianame yazıyorsunuz.. Cevap vermiyoruz..
Niye?
İddianamenin hukuki ve siyasi anlamda hiçbir meşruiyeti yok..
İddianameyi yazan kim?
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı..
Onun da mı meşruiyeti yok?
Sadece AKP’nin var; başka hiçbir kurumun yok!
Yarın Anayasa Mahkemesi kapatma kararı verirse demek ki bu kurum için de aynı şeyi söyleyecekler..
Alınan kararın hiçbir meşruiyeti yok..
Çok da haksızlık etmeyelim.. AKP bazı iddialara yanıt verdi..
Verdiği yanıtların özeti şu:
Bizi bağlamaz..
Örnek;
Milli Eğitim Bakanlığı’nın genelgeleri bizi bağlamaz. İdarenin kusurundan partiler sorumlu olamaz..
Belediyelerin yaptıkları da bizi bağlamaz. Kendi icraatlarıdır..
Bülent Arınç’a isnat edilen suçları TBMM Başkanlığı yaptığı dönemi kapsıyor.. O dönemde AKP ile ilişkisi kesilmişti bizi bağlamaz..
Tayyip Erdoğan’ın 1994-1995 yılları arasında söylediği sözler AKP’yi hiç bağlamaz.. AKP 2001’de kuruldu..
Sormak lazım..
AKP’yi ne bağlar!
Bakanlıkların icraatları bağlamıyor, belediyelerin icraatları bağlamıyor, milletvekillerinin sözleri bağlamıyor..
Eee..
Kimin icraatı, kimin sözü bağlıyor!
O bakan AKP’nin bakanı değil mi? O belediye AKP’li belediye değil mi? AKP onların yaptıklarıyla övünmüyor mu?
Övünüyor..
İşler iyi gidince övünüyor.. Tersine dönünce bağlamıyor..
Aslında bunu söylerken o bakanın, o belediye başkanının suç işlediğini, laikliğe aykırı davranış içinde olduğunu bir anlamda kabul ediyorlar..
Demek istiyorlar ki; Bülent Arınç o zaman TBMM Başkanı’ydı.. Yani suç işlediği zaman bizimle ilgisi yoktu..
AKP suçu kabul ediyor ama kendisini bağlamadığını söylüyor..
Savunmanın temel dayanağı bu..
*
Peki ya AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın sözleri..
AKP’yi bağlar mı bağlamaz mı?
Hiç olmazsa onun sözlerine açıklık getirin.. İspanya’da “Velev ki siyasal simge olsa bile” diye başlayan sözüyle neyi kastettiğini açıklayın..
Yok olmaz?
Niye?
Bu dava siyasi mülahazayla açıldı da ondan..
*
Ben ön savunmadan bir şey anlamadım.. Bana göre savunma değil.. Çünkü iddialara yanıt vermiyor.. Bakalım İslamcı yazarlar, AKP’ye destek veren yazarlar nasıl yorumlayacak..
Merakla bekliyorum..
* Mehmet Tezkan / Vatan
++++++
“Beni bağlamaz”
AKP 6 klasör tutan savunmasını Anayasa Mahkemesi’ne verdi. Biz de böylece isnat edilen suçlamalara karşı yanıt ve savunmalarını öğrenmiş olduk. Savunmaya birlikte göz atalım:
- Tayyip Erdoğan’ın 1994 - 95’te söylediği sözler AKP’nin kapatılması için kullanılamaz. Sözler doğru olsa bile zaman aşımı süresi çoktan geçmiştir, hukuki değeri yoktur.
- Bülent Arınç’a isnat edilen suçların hepsi TBMM Başkanlığı dönemine rastlıyor. O dönemde AKP ile ilişkisi kesilmişti.
- Milli Eğitim Bakanı’nın yayımladığı genelgeler bizi bağlamaz. Çünkü idarenin kusurundan partiler sorumlu tutulamaz.
- Belediyelerin yaptıkları kendi icraatlarıdır. Onlar da AKP’yi bağlamaz.
Nasıl bir parti bu? Üyelerinin, bakanlarının, milletvekillerinin, belediye başkanlarının parti politikası doğrultusunda yaptıkları (sonradan da reddedilmemiş) eylem ve konuşmalar partiyi bağlamıyor. Sadece o kişileri bağlıyor!
Bu savunmanın, “AKP’yi bağlayıp bağlamayacağını!” Yargıtay Onursal Başkanı Sabih Kanadoğlu’na soruyoruz. Gelen yanıt:
“Bence bu savunma hiç kimseyi bağlamaz!..”
* Melih Aşık / Milliyet
++++++
Savunma!
AKP savunmasının ya da Erdoğan’ın ifadesi ile cevabının ana hatları belli oldu! Hemen ifade edelim ki, savunmanın ana stratejisi kapatma istemindeki delilleri çürütmeye dayanıyor!
Bunu yaparken iddianamede suç delili olarak sıralanan şeylerin AKP’yi bağlamadığını ispata çalışıyorlar. Yani iddianamede suç olarak isnat edilen konuların gerçekten suç olduğunu bir şekilde kabullenmiş oluyorlar!
İddianame de suç delili olarak sunulan konuların suçla uzaktan yakından ilgisi olmadığını savunsalar daha doğru bir iş yapmış olmazlar mıydı?
Şimdi iddianamede suç delili olarak sunulan konuları suç olarak kabul edince de bundan kurtulmanın yollarını arıyorlar ve bu suçların başka adreslerde işlendiğini savunarak kendilerini kurtarmaya çalışıyorlar.
Cumhurbaşkanına yönelik suçlamaları “Cumhurbaşkanları yargılanamaz” savunması ile karşılamaya çabalıyorlar.
Arınç’a yönelik suçlamaları ise Arınç’ın TBMM Başkanı seçilmesinden sonra partiler üstü bir konuma geçmesi nedeniyle sözlerinin AKP’yi bağlamayacağını iddia ederek karşılamaya çalışıyorlar.
Belediyelere yönelik suçlamaları ise “Belediyelerin eylemleri delil olamaz” diye başlarından savuşturmaya çabalıyorlar. Yani AKP tarafından sunulan savunmada adeta tüm suçlamaların haklı olduğu kabullenilmiş gibi bir hava esiyor! Sanki suçlamalar haklı, doğru ve yerli yerinde de şimdi bu haklı, doğru ve yerli yerinde suçlamalar ile AKP’nin bir bağlantısı olmadığını ispata kalkışmış gibiler! Bizce temel yanlış burada!
Oysa savunmanın temel mantığında suçlama nedenlerini başkaları ile ilişkilendirerek AKP’yi aklama niyeti yatıyor.
“Biz bir suç işlemedik” diye haykırmak varken, “Evet, bir takım suçlar işlenmiştir ama bunun bizimle ilgisi yoktur” diye mırıldanmak niye! Bir de “Öyle bir savunma yapacağız ki demokrasi manifestosu olacak” diyorlardı! Böyle “Ben yapmadım, o yaptı” gibi bir çocuksu savunma ile demokrasi manifestosu mu olur?
Kimi suçlamaları geçmiş yıllara bağlayarak, kimini Cumhurbaşkanları yargılanamaz mantığı ile karşılayarak, kimini ise TBMM Başkanının üzerine yıkarak, kimilerini de Belediye eylemleri delil olamaz diyerek Belediyelere fatura ederek tüm suçlamaları adeta kabul eden bir anlayış ile hazırlanan savunma karşımızda duruyor.
Suçlamaları reddetmek ve kabul etmemek anlayışı üzerine kurulacak bir savunma anlayışı yerine suçlamaları kabul ederek başka adreslere fatura etme anlayışı ile savunma hazırlanırsa olacağı budur.
Bu anlayış devam edecek olursa korkarız ki çok yakın bir zamanda birbirlerine tamamen düşecekler ve birbirlerini suçlamaktan başka bir şey yapmayacaklar.
* Zeki Ceyhan / Milli Gazete
++++++
BİR HÜKÜM
“Kulaklarınıza gelen haber doğru olsa bile, Hüseyin Üzmez ağabeyimiz, Müslüman bir insandır, mümin bir insandır. Bir Müslüman, Allah’ın dinini yaşamak ve yaşatmak için mücadele ederken, ayağı sürçer, hata yapar ve günaha bulaşırsa, daha fazla destek, daha fazla ilgi ve daha fazla iletişim içine gireriz.”
* Abdullah Büyük / Vakit
BİR SORU
“Sayın hocam... Hüseyin Üzmez ağabeyiniz, hapisten çıksa... 14 yaş ve altındaki mümin kızlarımızın kendisinin yanında yalnız kalmasında İslami açıdan bir beis var mıdır? Eğer yoksa kendi kızınızı, torununuzu ya da yakınınızın bir kızını bu mümin ve Müslüman ağabeyinizle yalnız bırakır mısınız hocam?”
* Ahmet Hakan / Hürriyet
++++++
Vakit’i bırakan yazar
Bir yazar, bunca hır gür arasında sessiz sedasız Vakit Gazetesi’ni bıraktı... Hüseyin Üzmez olayı ve bu olayın ardından gazetenin takındığı “koruma ağırlıklı” tutum, Vakit yazarı Mehmet Emin Kazcı’yı pes ettirdi... Mehmet Emin Kazcı, onurlu ve erdemli bir tutum takınarak Vakit’te yazmayı bıraktı...
Değişen mesajlar
Vakit’e dair şu ana kadar çok şey yazdım: “Katil sevicilik” yapmayın dedim... “İşkenceciyi korumayın” dedim... “Hedef göstermeyin” dedim... “Dilinize hákim olun” dedim... “İftira etmeyin” dedim... Fakat ne yazık ki ben bunları dedikçe Vakit’in saf, inanmış okurlarından hep olumsuz mesajlar aldım... Ancak... Şu Hüseyin Üzmez olayı gözlerdeki perdeyi indirdi... Gazetenin tutumu, okuru da çileden çıkardı... Artık bana gelen mesajlarda, “Ben de Vakit’in dininden değilim” vurgusu var... Ne diyelim... Gayret bizden, tevfik Allah’tan...
* Ahmet Hakan / Hürriyet