Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Özcan YENİÇERİ
Özcan YENİÇERİ

AKP'ye Genel Başkan olsun!

Kenya’dan getirildiğinde gözleri bağlı ve süklüm püklümdü. Anasının Türk olduğundan söz ediyor, izin ve imkân verilirse devlete hizmet edeceğini söylüyordu. Önce yargılandı, ardından kellesini urgandan kurtardı. Şimdilerde İmralı’da yatıyor.
Başbakan çıkıp “Kim ki onunla ya da örgütüyle görüşüyor diyorsa şerefsizdir” dedi. Bu arada, “İmralı’yla hükümet görüşmedi. Devlet görüşüyor” açıklamasını yaptı. Oslo görüşmeleri medyaya düştü, saklanacak bir şey de kalmadı. Başbakan bu defa “Biz görüşmüyoruz, devlet görüşüyor” dedi.
Bu arada Başbakan Erdoğan, bu arada bir sarkaç misali terörle müzakere ile mücadele arasında gidip geliyordu. Önce “Kürt sorunu vardır ve bu benim sorunumdur” anlamına gelen sözler etti. “Kürt Açılımı” başlattı. Bir süre sonra da “Kürt sorunu yoktur, Kürt kardeşlerimizin sorunu vardır” diye yeni bir jargonla ortaya çıktı.
Bu arada İmralı’daki Öcalan için kendi durumu en büyük sorundu. “Kürt sorunu” ikinci derecede önemdeydi. Öcalan ile AKP’nin görevlileri arasındaki her görüşme sırasında Öcalan, ‘Devlet beni muhatap alsın, şartlarımı iyileştirsin, ev hapsine çıkarsın, özgür bıraksın ve nihayet önderliğimi kabul etsin(!)’ anlamına gelen sözler ediyordu.
Terör örgütünün katliam planlayıcısı Öcalan için, “Kürt Sorunu” eşittir ‘Öcalan’ın İmralı’dan kurtulması sorunuydu’. Bunun için kendisini sorunun merkezine yerleştirmişti. AKP’nin uygulamaya koyduğu açılım politikaları sırasında “Benimle görüşmeyi uygun bulmuyorsanız, Kürt akil adamlarla ya da DTP ile görüşün” mesajlarını vermişti.
O zamanlar çıraklık dönemini yaşayan AKP, Öcalan’ı ciddiye alıp DTP’yle ve “Kürt akil adamları” yla görüştüklerinde onlar da sorunun muhatabı olarak İmralı’yı gösterdiler. Habur’a dağdan inerek gelenler de “Öcalan söyledi, geldik” dediler.
AKP hükümeti sonuçta İmralı, Kandil, Oslo demeden her üçüyle de ilişkileri sürdürdü. Her türlü tavize açık olduğunu gösterdi. Bu görüşmelerde terör örgütü ve Öcalan devlete muhatap kılındı. Ancak ortada bir sorun vardı. Devlet, görüşmeler sırasında PKK’ya karşı her türlü operasyonu durdurmuştu. PKK ise var gücüyle silahlı saldırılarına devam ediyordu. Öcalan ise Kandil tarafından satıldığını söyleyerek durumu kurtarmaya çalışıyordu. Medyadaki terör örgütünün yandaş ve sözcüleri ise; PKK’dan kopmuş olan TAK adlı söz dinlemez bir örgütü ve derin PKK’yı, terörist saldırılardan sorumlu tutmuştu.
Kandil’e çıkıp-inen gazeteciler, İmralı’ya girip-çıkan görevliler, Oslo’da bir araya gelen MİT memurları ve terör mensuplarının görüşmelerine rağmen terörist saldırılar ara vermeden sürdü.
PKK’nın katliamları sürünce, sonunda hükümet görüşmeleri kesti. İmralı’daki Öcalan’ın dışarıyla ilişkisini kopardı.
KCK’lıların ölüm orucu grevine kadar da bu durum böyle devam etti.
BDP ve PKK ise KCK’lı mahkûmların hayatlarını, Öcalan’ın İmralı’dan kurtarılması için araç olarak kullandı. KCK davasından tutuklananlar, aldıkları talimat ya da gördükleri baskı nedeniyle Öcalan’a uygulandığını iddia ettikleri tecridin kaldırılması için ölüm orucuna yattılar.
Sözüm ona ölüm orucunun 69’uncu gününde tutuklular, AKP hükümetin talepleri dolaylı bir biçimde kabul ettiğini açıkladıktan sonra eylemlerine son verdiler.
Hükümet “ana dilde savunma hakkı” yla ilgili düzenlemeyi TBMM’ye sundu. Diğer talepler konusunda kamuoyunun algısının değişmesi gerektiği ve sorunun bir zamanlama konusu olduğunu ortaya koydu.
Ardından şanlı Barzani medyası kamuoyunun algısını yönetmek üzere harekete geçti. Devletin Kürt gerçeğini tanıdığını, sıranın PKK’yı tanımaya geldiğini söyleyenler oldu. Hızını alamayıp Öcalan’ın ev hapsine alınmasını ya da serbest bırakılması gerektiğini savunanlar oldu. Mümtaz’er, Öcalan’a valilik teklif etmişti, Birand genel başkanlık ve milletvekilliği teklifinde bulundu. Bir öneri de bizden: Öcalan AKP’ye Genel Başkan olsun.

Yazarın Diğer Yazıları