AKP'nin Suriye Politikasının Sonucu: PKK Komşumuz (2)
10 Temmuz 2012 sonrasında Suriye’de isyancıların şiddetinin yaygınlaşması ve 18 Temmuz suikastinden bir gün sonra 19 Temmuz’da Kürt partileri Türkiye-Irak sınırında bulunan ve isyanı bastırmakla görevlendirilen ve bölgeden çekilen Suriye askeri birliklerinin güçlü bir şekilde temsil edilmediği yerleşim bölgelerinde yönetimi ele geçirmeyi denemişlerdir. Bu şehirler 22 Temmuz 2012 itibarı ile Kobani ve Afrin gibi büyük ilçeler ile daha küçük yerleşim birimleri olan Cinderes, Amude ve Tirbespi’dir. Ayrıca Kamışlı, Ras El Ayn ve Derik’te de PKK-DBP etkinliği oluşmuştur.
Kobani kentinde PKK-DBP şehrin yönetimini ele geçirmiştir. Kobani 50 bin nüfuslu bir kenttir. Ayrıca Kuzeybatı Suriye’de Kilis-Halep arasındaki Afrin ve Kuzeydoğu Suriye’de Amude’de PKK-DBP’nin denetimindedir. Bu Türkiye-Suriye sınırının batıdan doğuya bir uçundan diğer uçuna kadar PKK-DBP etkinliğinin kurulduğu anlamına gelmektedir. Anılan yerleşim yerlerinde PKK-DBP devlet binalarını ele geçirmiş ve PKK-DBP flamaları asılmıştır. Silahlı güçleri olmayan ve Barzani tarafından desteklenen Kürt Ulusal Konseyi üyesi gruplar ise PKK-DBP’yi takip etmektedirler.
PKK ve DBP’ye yakın kaynakları kentlerin Halk Savunma Konseyleri adı verilen silahlandırılmış halkın olduğunu iddia etmektedirler. 20 Temmuz 2012’de Birgün gazetesinden Hamza Aktan’a demeç veren DBP Genel Başkanı Salih Müslim Halk Savunma Birliklerinin Kobani’nin savunmasını üstlendiğini amaçlarının halkı Suriye Ordusu ve muhalif güçlerden korumak olduğunu, iki tarafın da şehre girmesine izin vermeyeceklerini açıklamıştır. Bu ifadenin Türkçesi, “Araplar Kobani’ye giremez”dir. Bazı kaynaklar ise Kobani’de bir Kürt ordusunun kurulduğunu ileri sürmektedir.
Halen Kobani, Afrin, Amude, Cinderes, ve Tirbespi yaşananlar 1991’de Kuzey Irak’ta yaşananlara büyük ölçüde benzemektedir. Kuzey Irak’ta yaşanan süreci yerinde izleyen Alman gazeteci Lissy Schmidt 25 Nisan 1991’de Dohuk’da not defterine şunları kaydetmiştir: “Hala kenti terketmemiş olan yaklaşık 100 kadar Iraklı polisin ise hiçbir olay yaratmamak için azami çaba sarfettikleri görünüyor. Bunlar silahlarıyla beraber neredeyse utangaç bir şekilde cadde ve sokak başlarında bekliyorlar ve peşmergelerle gazetecileri nazik bir şekilde selamlıyorlardı. Bunlar tehlikeli değil derken bütün peşmergeler aynı kanıdaydı.”
Oysa Schmidt 6 Mayıs 1991’de yine Dohuk’da şunları yazıyordu: “Bugünlerde Dohuk kentinin Kürt sakinleri bütün ana cadde köşelerini tutmuş olan Irak polisinin varlığını bir tür provokasyon olarak görüyor. Geçtiğimiz iki hafta içerisinde yeniden gösteriler yapıldı ve bu gösteriler sırasında bir çok polisin silahları ellerinden alındı.”
Suriye’nin bir iç savaşa sürüklenmesi durumunda ilk parçalanacak bölgenin Kuzey Suriye olduğu görülmektedir. Batı basınında da Suriye’nin parçalanması tartışmalarının başladığı görülmektedir. Time dergisi 19Temmuz 2012’de “Suriye’yi Yugoslavya benzeri bir parçalanma mı bekliyor?” başlıklı makalede Suriye’nin etnik ve mezhepsel fay hatları boyunca parçalanma ihtimali gündeme taşınmıştır. 19 Temmuz 2012’de Washington Enstitüsü Ortadoğu uzmanı Andrew J. Tabler, “Esad’ın Nihai Uyarısı” başlıklı makalesinde “Nasurilerin rejimin çökmesi durumuna hazırlık olarak Hama ve Humus civarındaki köylerde yaptıkları etnik temizlikle Akdeniz kıyısındaki tarihi yurtlarında bir sığınak oluşturduklarını” ileri sürmektedir. Foreign Affairs dergisinin internet yayınında ise Leon Goldschmith Suriye’de Nasurilerin Lazkiye civarına göç ettiklerini belirtmektedir.
Suriye’nin bölünmesi meselesi sadece entelektüel stratejik tartışmaların konusu değildir. Moskova’da yapılan Erdoğan-Putin görüşmesinde de Suriye’nin toprak bütünlüğü konusu dile getirilmiştir. Erdoğan, Türkiye’nin Suriye’nin toprak bütünlüğünü desteklediğini açıklamıştır. Ancak Ankara’nın izlediği kontrolsuz, hesapsız, hiçbir jeopolitik ilkeyi göz önüne almayan politika isyancıları cesaretlendirmekte, isyanı güçlendirmekte ve PKK’nın ve Barzani’nin önünü açmakla kalmakta, Ortadoğu bölgesini büyük Kürdistan’a doğru sürüklemektedir.
Irak’tan sonra Suriye’nin de bölünmesi Türkiye’nin çok da vahim bir süreç ile karşı karşıya kalacağını göstermektedir.