AKP’nin kucağında kalan bomba ve yürek sızlatan mektuplar...
Amerika’dan fitil çekilince Ankara’ya düşen bomba tuhaflıkları da beraberinde getirdi. Taraflar işi gücü bıraktı, Uludere olayındaki tartışmayı, “konvoyu kim önce gördü”ye bağladı. Ortada açıklanması ve üstündeki sır perdesinin kaldırılması gereken bir istihbarat ve içeriği bilmecesi ve asıl daha önemlisi bombalama kararını en son kimin verdiği, bu süreçte neler yaşandığı varken; işi sulandırma içerikli açıklamalarla nereye varılmak istendiğini izah etmeye çalışacağım.
“Konvoyu önce biz gördük” diyor TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Ayhan Sefer Üstün. Bir hususun dikkatlerinizden kaçmaması lazım. İnsan Hakları ve onun alt komisyonu olan Uludere olayını araştırma komisyonu, baştan beri yürüttüğü çalışmalarda, olayın üstünü kapatmaya yönelik bir hava veriyor. Hatırlar mısınız?.. Genelkurmay’ın gönderdiği “İstihbarat Milli Kaynaklardan” raporu da milletvekillerine dağıtılmamış ve sadece bir bölümü komisyon üyelerine okunup daha sonra Üstün’ün kasasına kilitlenmişti. İçişleri Bakanlığı raporu ve komisyona ulaşan pek çok belge de kasada kilitli ve milletvekillerine verilmiyor. Neden? “Ya basına sızar-
sa..”ymış. Gerçek işleyişte Meclis araştırma komisyonlarının eli-kolu pek de serbest değildir. Tek başına iktidar olan AKP, Meclis’teki aritmetik üstünlüğünü de kullanarak olayla ilgili neden soruşturma komisyonu kurmuyor?.. Çünkü soruşturma komisyonu kurulursa ucu mutlaka siyasi iradeye dayanır da ondan. Kandırmaca nasıl devam eder?.. AKP güdümünde bir sözde araştırma komisyonu, al gülüm-ver gülüm, belgeleri karart gerektiğinde de sulandır. Dostlar alış-verişte görsünler!..
Emekli Tümgeneral Armağan Kuloğlu da tartışmanın yanlış eksende yapıldığına dikkat çekiyor:
“ABD, ’Predator’dan geldi’ diyor, bizimkiler de ’Heron’dan geldi’ diye ısrar ediyor. Ben bunu son derece yanlış bir çekişme olarak görüyorum. O bilgi, Predator’dan gelse ne olur, Heron’dan gelse ne olur? Ne fark eder?.. Bu ham bir bilgi. Neticede, bu bilgi yorumlandıktan sonra istihbarat haline getirilmiş. Kim getirmiş istihbarat haline?.. Milli makamlar istihbarat haline getirdiği bu bilgiye göre karar vererek bir operasyon düzenlemiş. Burada yanlışlık görüntüde değil, onun yorumlanıp değerlendirilmesinde, analiz edilmesinde, onun değerlendirilip istihbarat haline getirilmesinde. Ben son derece ekseni bozuk bir münakaşa diye düşünüyorum bunu.
Esas konu, ondan sonraki. Kim verdi? Kim verecek?.. Bunu yorumlayacak mutlaka Silahlı Kuvvetlerdir. Kim yorumlayacak bunu?.. Ondan sonra da buraya operasyon yapılacak teklifini veren de Silahlı Kuvvetlerdir. Belki hükümet yetkililerine sordular veya sormadılar veya verilmiş bir genel prensip çerçevesinde hareket ederek kendileri kararı verdiler. Bilinmesi gereken yer orası. Biz bunun boş kısmıyla uğraşıyoruz, dolu kısmıyla uğraşmıyoruz gibime geliyor.”
Uludere olayının başından beri, doğrular konuşulmuyor. Ortaya yalanlar çıkıyor, bu sefer de doğruları tartışmak yerine zemin kaydırılıyor.
Bana da öyle geliyor ki; bu iş takipsizlikle dosya kapama sürecine doğru gidiyor.
***
Yanlış anlaşılmasın!.. Benimkisi, sadece ve sadece gazetecilik sezgisi.
AKP Mardin Milletvekili Abdurrahim Akdağ’ın, “PKK’ya genel af gündemde” sözlerini Adalet Bakanı Sadullah Ergin, “kendi düşünceleri” diyerek geçiştirmeye çalıştı. Fakat, Ankara’daki dikkatli çevreler bunun “kişisel bir görüş olmadığını” ve AKP heyetinin neden bölgede dolaştırıldığını çok iyi biliyor. Gizli ajandalarındaki bazı gerçekler erken patlayınca, önce yalanlayan sonra da pişkince icraata koyan AKP’nin gerçek yüzünün ortaya çıkması, uzun zaman almayacak. Terör örgütüne genel af için tüm teknik hazırlıklar tamam. Esas sorulması ve takip edilmesi gereken bir husus daha var. O da teröristbaşı Abdullah Öcalan’ın ne zaman ev hapsine çıkarılacağı.. Sabırsızlanmayın!.. Onu da yakında AKP’li bir mebusun ağzından dinlersiniz.
***
“Terör örgütüne affın” tartışıldığı bugünlerde, TSK Mehmetçik Vakfı’nın, kuruluşunun 30’ncu yılı dolayısıyla hazırladığı kitap elime ulaştı. Oradan, şehit ve gazi çocuklarının Vakfa yazdığı mektuplardan alıntılar yapayım. Siz de okuyun:
Serpil Şahin Yardımcı (öğretmen);
“Malatya’ya bağlı Akçadağ ilçesinin Gölpınar Köyünde 1982 yılında doğmuşum. Babamın isteği askere gitmek ve uzman çavuş olarak kalmakmış. Askere gitmiş fakat cansız bedeni köyümüze dönmüş. Geride, gözü yaşlı anne baba, yuvası yıkılmış bir kadın ve hiçbir şeyden habersiz ben kalmışım. Annem başkası ile evlenip yoluna devam etmiş. Ben, dedem ve babaannemle kalmışım. Çocukluk işte, babamı askerde sanıyordum. Mehmetçik Vakfı’nın gönderdiği kıyafetleri ve parayı babam gönderiyor sanıyordum...”
Şehit Er Ahmet Çalışkan’ın Teğmen kızı Ümran Orbeyi;
“...Evet, anlattıklarımın hepsi eğitim ve iş safahatımı anlatan nazari bilgilerdi. Anlatırken bana da çok uzun geldi ve bir an kaç yaşındayım diye düşündüm. Ve işte bu uzun ve bir o kadar da meşakkatli geçen sürecin hiçbir yerinde hepinizin en çok ihtiyaç duyduğu ve hep yanınızda size güç kuvvet, destek kişi olan babanız, benim yanımda yoktu. Babam yoktu çünkü benim. Gözümde canlanan bir anısı bile yoktu. Çünkü ben onu tanıma şansını bile bulamadım.”
Mehmet Köylü (öğrenci);
“5 Ocak 1989 tarihinde Uşak ili Eşme ilçesinde doğdum. Babam 29 Temmuz 1990 tarihinde Pervari/Şırnak’ta bölücü terör örgütü ile çıkan çatışmada kahramanca mücadele ederken şehit oldu. Babamın şehit olmasından dolayı annemle beraber, dedem ve babaannelerin yanında büyüdüm. Annem hep benimle oldu, annemin gösterdiği bu vefa örneği Anadolu Türk kadınının özelliğidir.”
Mehmet Cemal Çiftçi (öğrenci);
“1994 yılında Siirt’in Pervari ilçesinin Köprüçay köyünde dünyaya geldim. Siirt’te yaşıyorum. Turizm Meslek Lisesi ve Ticaret Meslek Lisesi 11’inci sınıf bilgisayar bölümünde okuyorum. Ben babamın tek oğluyum. 6 tane de üvey kardeşim var. Babam şehit olduktan sonra annemi amcamla evlendirmişler. Aslında nereden ve nasıl başlayacağımı bilmiyorum ve de bu olayı anlatmayı da sevmiyorum. Ne zaman anlatsam hıçkırıklarla gözyaşlarına boğuluyorum. Baba sevgisinden mahrum kalmış olarak büyüdüm, onun sevgisini tadamadım. Ben doğmadan 6 ay önce yani annemin karnındayken babam şehit oldu. Ben babamın nasıl şehit olduğunu tam olarak bilmiyorum ama bana anlattıklarına göre babam izin alıp köye
gelmiş iznini kullanıp yola çıkmışlar. Yolda da teröristler pusu
kurup babamla beraber 11 kişiyi şehit etmişler. Bazen babamın resimlerine bakıp ağlarım. Ama sonuçta babam şehit oldu. Babamla gurur duyuyorum. Ben de bir gün babam gibi şehit olmayı istiyorum.”