AKP'nin karanlığı, yandaşın cacığı!..

"Her şeyin başı sağlık" mı, her şeyin başı eğitim mi?..

Türkiye gibi ahval ve şerait açısından tarumar edilmiş bir ülkede, bu soru çift bilinmeyenli bir denklem olarak da kendi içerisinde, kendisiyle kavga ediyor adeta!..

Çünkü bu iki tanımlamanın ortasında müthiş bir çelişki de var;

"Eğitimli bir toplum mu sağlıklı olur, yoksa sağlıklı bir toplum mu iyi eğitimli olur?.."

Türkiye gibi son yıllarda tüm dengeleri ile oynanan, uygarlık düzeyi ile ilgili tüm çabaları engellenen ve sağlıktan eğitime, siyasetten spora kadar her açıdan çıkmaza sürüklenen bir ülkede, birbirine girmiş bu iki sorudan çıkacak sonuç da ne yazık ki memleketin geleceğini-gidişatını vuruyor...

İşte, tarım ve sanayinin yok edildiği bir ülkede, dışa bağımlılık gıda meselesinde yalnızca fahiş fiyat karaborsacılığını gündeme getirmiyor, neredeyse sebzeden-meyveye kadar her beslenme maddesinde insanlara zehir de zikrediyor...

Bu yüzden de, tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye'de de artık küçük çocuklarda obeziteden diyabete kadar kadar her türlü sağlık sorunu büyük boyutlara ulaşıyor...

Eğitimin çarpık tablosu!..

Evet; sağlıksız yetişen nesiller bir de karanlığa sürüklenen çarpık eğitim sistemi içerisinde yuvarlanırsa, ortaya çıkacak tablo bellidir; Sağlıksız, eğitimsiz, yarınsız bir kuşak... Yani, yarınların tehlikeye ve çıkmaza sürüklenmesinin, geleceğin karartılmasının hazin ve kahredici tablosu...

Peki; genetiği ile oynanmış tohumlarla üretilen sebze-meyveler bütün dünyada olduğu gibi Türkiye'de de önemli sağlık sorunlarına yol açarken ve devlet sağlıksız gıdalarla beslenen gelecek nesillerle ilgili hiçbir önlem almazken, eğitime yeterli önemi verir mi acaba?..

İşte bu soruya yanıt vermek için Türk eğitim sistemindeki çarpıklıklarla ilgili son dönemde medyaya yansıyan dikkat çekici bazı başlıklara vurgu yapmakta yarar var:

Saadet Partisi'nin Gençlik Kolları ilk-orta eğitimle üniversite öğrencileri arasında "mutluluk"la ilgili bir anket yapmış... Ortaya çıkan tablo şaşırtıcı olmakla birlikte aslında dehşet verici de...

18-25 yaş arası üniversite gençliğinin yüzde 36.3'ü Türkiye'nin "en büyük sorununun eğitim" olduğuna dikkat çekmiş...

TÜİK'in "yaşam memnuniyeti" ile ilgili her yıl düzenlediği araştırmanın sonuçları da "mutluluk"la ilgili çok tuhaf bir sonuç çıkarmış...

Araştırmanın yapıldığı 2004'ten bu yana, aslında eğitim geliştikçe mutluluk düzeyi de artıyormuş!..

Örneğin, 2004'te en mutlu kesim yüzde 67 oranıyla üniversitelilermiş...

Oysa 2018 sonuçlarında "en mutlu olan kesim" yüzde 59 oranıyla "üniversiteyi bitiremeyenler" miş!!!

Mutluluktan kaçışın rezaleti!..

Peki; eğitim konusunda bile yalnızca kendi dünyasından mutlu bir zümre yaratmaya çalışan AKP iktidarının yol açtığı son yıkıma ne demeli?.. "Dindar gençlik" de mutlu değilmiş ki, öğrenci bulamayan 5 İmam Hatip Lisesi kapatılmış...

Peki; bu skandala rağmen her yere imam hatip okulları yapmaya devam eden devlet 7.5 milyon üniversite öğrencisinin "yurt" sorunu için neden görevini yapmıyor?..

İşte koca ülkede, milyonlarca öğrenciye rağmen yurt kapasitesi sadece 700 bin civarındaymış...

Yani, yarınlarımız olan üniversitelilerin büyük bölümü kuytularda barınmak zorunda kalıyormuş...

Yurt bulamamak demek eğitimde aksaklık demek... İşte anketlerde aranan "mutluluk" burada da büyük darbe alıyor...

Acaba bu yüzden mi Türkiye'de son yıllarda üniversiteyi bırakmak zorunda kalanların sayısı neredeyse yüzde 100 artışla 408 bine ulaşmış... Baksanıza, son 5 yılda ise 1 milyon 118 bin öğrenci üniversiteyi bırakmış...

Parası olanın okuyabildiği, olmayanların ise okulu bıraktığı ya da işsizlik yüzünden genç yaşta intihar etmeye sürüklendiği bir ülkede, aslında "mutluluk" ile ilgili anket yapmak bile abes kaçıyor...

Ve bir üniversite skandalı!..

Yukarıdaki sorunların en önemli nedenlerinden biri, üniversitelerdeki kalite düzeyi ile ilgili dünya genelinde yapılan araştırmalarda da dışa vuruyor...

Baksanıza; dünya genelindeki en iyi 500 üniversite içerisinde Türkiye'den bir tek üniversite bile yokmuş...

Örneğin, dünya üniversiteleri sıralamasında, Bursa Uludağ Üniversitesi 7 yılda tam 364 basamak gerileyerek 1226. sıraya düşmüş...

Üniversitelerle ilgili son skandal ise 1980 öncesi öğretmen yetiştirilmesi ile ilgili anlatılan bir fıkrayı akıllara getirdi...

O dönemde eğitim enstitülerinde, "hızlandırılmış eğitim"le kısa sürede öğretmen yetiştirme çabasına girişilmesi, "üç ayda hıyar bile yetişmez" eleştirilerine neden olmuştu...

Son yıllarda Türkiye'nin savrulduğu karanlık eğitim sistemi, 1980 öncesindeki karmaşada bile nitelikli eğitimciler yetiştiğini ortaya çıkartırken, asıl komedi, yazının başında sıralanan üniversite-eğitim çıkmazında bir kez daha dışa vurdu...

Baksanıza; İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi, adeta manavlığa başlayarak, kampüste hıyar-domates satılan bir "tanzim satış" tezgahından hükümete selam çakmış!..

AKP yandaşı rektörler skandallarını istedikleri kadar sözde "üniversite-sanayi iş birliği" iddiasına gizlesinler, dünya üniversiteleri yerine, pazarcılarla rekabete girişen üniversite zihniyetinden de, iktidarın dayattığı karanlık eğitim sisteminden de "bi cacık olmaz!..

Yazarın Diğer Yazıları