AKP’nin en büyük imtihanı
Gücü elinde bulunduranların bozulmasının mukadder olduğu, bozulma derecesinin ise sahip olunan gücün miktarıyla yakından ilişkili olduğu hep söylenir. İktidar sahiplerinin bozulma derecesini de sahip olunan güç miktarlarıyla ölçerler. İktidarın bozmasından hiç kimse muaf ya da istisna değildir.
Bu yüzden Osmanlı Sultanları tahtlarına oturmadan önce yaptıkları törende, orada toplanmış olan halk “Gururlanma padişahım senden büyük Allah var!” diye üç defa seslenirmiş. Böylece insanlar dünyevi iktidarın sürdürülemez hale gelmesinden Allah’a sığındıklarını göstermiş olurlarmış.
İktidarlar gücüne mağrur olup sınırı aştıklarında sorunlar başlamaktadır. Tarihi süreç içinde iktidar sahiplerinin önce insanları sonra da Allah’ı unutarak baskıcı ve zulüm sayılabilecek muamelelere girişmeleri halinde de halkın içinden çıkan kahramanlar “Ferman padişahınsa dağlar bizimdir!” demiştir.
Bu yüzden modern toplumlar iktidarın gücünü sınırlandırmak için kuvvetlerin ayrılığı ilkesini devreye sokmuşlardır. Kuvvetler ayrılığının özü, iktidar bakımından bir kında iki kılıç, bir omuzda iki baş olmamasının kabul edilmesine karşın, kılıcı kınına da ancak diğer bir kılıcın koyabileceğini var saymasıdır. Bu anlayışta güç ancak başka bir güçle sınırlandırılabilir.
Türkiye’de iki dönemdir iş başında bulunan AKP iktidarı, halktan aldığı son %50’lik güçle tekrar iş başına gelmiştir. Başbakan Erdoğan yönetimindeki iktidarın icraatlarının halktan büyük onay aldığı, mensuplarına büyük moral verdiği ve zafer sarhoşu haline getirdiği gözlenmektedir. AKP’liler, adeta ülkenin tek sahibi gibi hareket etmeye başlamışlardır. Ülkenin bütün imkânlarını, kaynaklarını, makamlarını, kadrolarını ve varlıklarını üzerine geçirmek için AKP’liler bugün dünden daha iştahlılar.
Bugün AKP iktidarının TSK’dan HSYK’ya, Anayasa Mahkemesi’nden YÖK’e, üniversitelerden STK’lara, medyadan TÜSİAD’a uzanan kesin bir hâkimiyeti var. “Taraf, bertaraf, ya bizden ya darbeci” söylemleri toplumsal bir korku meydana getirmiş durumdadır. Daha da vahimi Başbakan Erdoğan’ın, bir konuşmasında ifade ettiği gibi ancak kendi mensuplarını “eşref-i mahlûkat” olarak görmesidir. Kendi mensuplarını “eşref-i mahlûkat” görenlerin kendi dışındaki insanları, ezilecek “böcek” gibi görmesi söz konusudur.
AKP, muhalifleri için “Yaşasın Cehennem!” diyecek kadar gözü kara bir zihniyeti temsil etmektedir. Başbakan’ın her kazandığı seçim akabinde “hepimiz Türkiye’yiz” ya da “Hesaplaşma değil helalleşme istiyoruz” türünden söylemlerinin ise hem içi hem de arkası boştur. Başbakan vaziyeti idare etmek için balkondan yaptığı gönül alıcı konuşmaların ardından son derece sert, öfkeyi hitabet sanatı olarak nitelendiren bir anlayışla hareket etmektedir.
AKP iktidarı, tuzu kuru yandaşlarının dışında çok büyük oranda ağlayanlar, ezilenler, mağdurlar, yoksullar ve yoksunlar yarattığının da farkında olmalıdır. On milyonu aşkın yeşil kartlılar, kredi kartı rehineleri, TOKİ mağdurları, diplomalı işsizler ordusu vs.
Başbakan Erdoğan çevresine bakıp Türkiye’yi çevresinden ibaret sanmamalıdır. Kendisine yüzde elli oy verene bakıp yüzde elli de vermeyenin olduğunu hiç aklından çıkarmamalıdır. Gücüne mağrur olup her şeye kadir olduğunu sanmamalıdır.
Kısacası AKP’yi yeni dönemde ciddi bir nefis imtihanı beklemektedir. AKP’liler nefislerine mağlup olup daha önce de yaptıkları gibi ülkeyi kendilerinden ibaret görürlerse felaketi davet etmiş olurlar.