AKP'nin çöküşünü anlatan "manifesto!.."
Reklam var ya reklam; uyuyanı uyandıran, sonra da gafletle "uyu"tan reklam?..
İşte onu iyi yaparsan, olmayanı bile yutturuverirsin bu millete ki, bunun son yıllardaki sosyo-politik örnekleri saymakla bitmez...
"Propaganda" işte bu "uyu"tan reklamlar için siyasetin en etkili silahıdır... Allayıp- pullayıp pazarlamak, şatafatlı laflarla anlatmak sonra da kiralık medyanın manşetlerinde pohpohlaya pohpohlaya duyurmak!..
AKP'nin yaptığı en iyi iş budur işte; Olanı hızla tüketmek ve sonra da yıkım üzerinden kahramanlık manifestoları yayımlamak...
İktidarın yerel seçimlerle ilgili "manisfetosu"nu okuyunca "bu kadar da olmaz" deyiverdim içimden... Yani, tüketmenin, yıpratmanın ve nihayetinde çökertmenin adı "manifesto" oluvermiş ki, eyvah!..
"Şehir planları uzun vadeli ihtiyaçları gözeten ve hakkaniyete uygun olacak" demiş AKP!.. Sormak lazım; "plan" mı kaldı şehirlerde?.. Erdoğan'ın bile gökdelenlere isyanı ve "imar barışı" adı altında, rant için kentlere açılan savaş ne çabuk da unutuldu?..
İstanbul'da metro ve metrobüsle oy toplamaya çalışan AKP, "Altyapı ve ulaşım konusu çözülmeden şehirlerimizi gerçek anlamda şehir haline getirmiş olamayacağımıza inanıyoruz" derken, çarpık kentleşmenin ulaşım sorununu çıkmaza sokmasını ve otopark sorununu kangrene dönüştürmesini nasıl gizlemeye çalışacak acaba?..
Muhalefet için taarruz belgesi!..
Şu AKP manifestosunda, "Kentsel dönüşüm projelerini, şehirlerimizi hem deprem riskinden, hem de çarpık yapılaşmadan kurtarmaya dönük olarak geliştireceğiz" dememişler mi, işte burada insan "yuh" demek de istiyor!..
İstanbul-Fikretepe'de, "dönüşüm" adı altındaki betonlaşma rezaleti bile kentsel dönüşümün, trafik, otopark ve ulaşım dehşetini nasıl çıkmaza sürüklediğini göstermeye yetiyor da artıyor...
Olsa olsa, "rantsal dönüşüm" derler ki buna, AKP'ye yeni zenginler yaratmaktan öteye de gitmemiştir...
AKP'nin yerel seçim maniftestosunda "çevreye saygılı şehirler" vurgusu var ki; şu İstanbul bile yalnız başına ele alınsa, tek yanıt kalıyor geriye; Şehir kaldı mı ki, çevre kalsın be zalimler?..
Nerede güzelim ormanlar, temiz denizler, imara açılan yeşil alanlar?.. Şehirlerde neredeyse mezarlıklardan sonra tek yeşil alan olarak görünen askeri araziler bile peşkeş çekilmedi mi yandaşlara?.. "RanTOKİ imar ucubeleri yaratmadı mı?..
Manifestoda; "Benzersiz şehirler", "akıllı şehirler" ve "yatay şehirleşme" gibi komik başlıklar altında, sözde "şehirlerin asli karakterleri"nden söz ediliyor ama, söyler misiniz, Sultan Ahmet'in o eşsiz silüetini arka plandaki gökdelen canavarlarıyla yok edenler halkı güldürmüş olmuyorlar mı?..
Ve tabi ki "halkla birlikte yönetim, tasarruf ve şefaflık" adı altında, seçmenle adeta alay eden vaatler de var ki, hepsi başlı başına birer vahamet;
İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin geçen yıl 850 milyon lirayı tarikat- cemaat derneklerine dağıtması, ilçe belediyelerindeki utanç verici yolsuzluklar ve onları deşifre eden Sayıştay denetçilerinin başlarına gelenleri anımsayınca, AKP'nin her zamanki takiye siyaseti bir kez daha dışa vuruyor...
Diyeceksiniz ki, bunların yaptığı hiç mi iyi bir şey yok?.. Var!!!
"Sosyal belediyecilik" adı altında sıralanan vaatler zaten AKP'i ayakta tutuyor ya!.. İşte o vaat de aslında iktidarın en büyük propaganda silahı olan "yoksullaştır- köleleştir" projesinden besleniyor...
AKP'nin seçim manifestosunda vurgulananların ezici çoğunluğu takiyeci belediyecliği deşifre ettiği için muhalefet avantajlı konumdadır aslında...
İşte o muhalefet; şaibeli adaylardan, iç çatışmalardan ve boş gündem tuzaklarından arınabilse, rezaletleri halka anlatabilse ve temiz kadrolarla-etkili projelerle millete inebilse, AKP bu çelişkili çarpıklıkları memlekete "manifesto" diye yutturamazdı zaten!..
Bir suikastin anatomisi...
İbrahim Çiçek İstanbul adliyesinde savcı... Mesleğin mecbur kıldığı araştırmacı görevini ilginç kitaplar yazarak da öne çıkarttığını gösteriyor Çiçek...
İşte kitapçı raflarında görülen "Mahmut Şevket Paşa Suikastı" adlı ilginç kitap da Çiçek'in sabırlı ve titiz araştırmasının dikkat çekici bir ürünü...
Cumhuriyet öncesinde, devletteki siyasi çatışmaların sonrasında sadrazam ve harbiye nazırı Mahmut Şevket Paşa'nın Beyazıt Meydanı'nda, çapraz ateşe tutularak katledilmesinin ardındaki sarsıcı gizeme ışık tutmaya çalışan İbrahim Çiçek, tarihin o kanlı döneminden ilginç sayfalar getiriyor gözlerimizin önüne... Hem de düşündürücü, şaşırtıcı belgeler ve fotoğraflarla...
İttihat ve Teraki'den Yıldız Hafiye Örgütü'ne, gazeteci cinayetlerinden Bab-ı Ali baskınına, gericilerin "31 Mart vakası"ndan Divan-ı Harb-i Örfi Mahkemeleri'ne kadar, karanlıkta kalmış olaylara da ışık tutuyor bu ilginç kitap...
Kitap derli toplu bir araştırmayla, saltanat dönemindeki iç kargaşadan iktidar çıkartmaya çalışan sinsi güçlerin, devletin nerelerinde etkin olmaya çalıştığını da belgeleriyle anlatıyor aslında...
11 Haziran 1913'de profesyonel bir suikast sonucu katledilen Mahmut Şevket Paşa'yı ölüme sürükleyen tuzağın gerisinde "ne tür siyasi kavgalar var, tetikçiler kimlerdi, hangi karanlık güçler onları organize etmişti" soruları da, kitapta yanıt bulmaya çalışıyor...
Ancak bu önemli araştırma, "Mahmut Şevket Paşa yaşasaydı cumhuriyete giden yolda acaba neler olurdu" gibi oldukça yaşamsal soruları da öne çıkartıyor... Okur bence bunu da düşünüyor belgeleri görünce...
Alfa Yayınları'ndan çıkan bu dikkat çekici kitap için yazarı Osmanlı arşivlerini titizlikle taramış, suikastin resmi yazışmalarına ulaşmış ve mahkeme kararlarının orijinalleri üzerinden okuyucuda, düşündüren- şaşırtan ilginç pencereler açmayı da başarmış...
"31 Mart" ta (!) yaklaşırken, devletin içinde bir zamanlar neler olmuş diye merak ediyorsanız, İbrahim Çiçek işte yalın diliyle okurunu sıkmayan, aynı zamanda düşündüren çok ilginç bir seçenek sunmuş... İyi okumalar...