AKP’deki çatlağın şifreleri ‘Kibirli insana mektuplar’

İşte bu yüzden fenadır “mozaik” ; renkleri birbirine en yakışan, biçimleri birbirinin boşluğunu en iyi dolduran parçalar bile “sızdırmaya” başlar daha ilk çatlakta!
“Yekpare” etkisi yerle yeksan olduğunda, “bütün”ü oluşturan unsurları “ayrı ayrı” görmeye başladığınız vakit anlarsınız;
Artık her bir parçanın derdi kendi bekaası:
“Ben de varım”ın ispatı!
“Kalem”leri dilediğiniz kadar “tutkal”la doldurun mürekkep yerine kâr etmez!
AKP, “şike”yle kırılan, sağa sola saçılan bütün parçalarını güya özenle toparladı; medyasını, milletvekilini, bakanını içlerinden çıkardıkları cumhurbaşkanını, “ittifak”ın her bir tarafını güya bağladı, “kırılanlar yapıştırıldı”, onarıldı...
Güya “elden geldiğince affetmeyi, kine, nefrete yenik düşmemeyi ve öç alma duygusuna kapılmamayı salık veren yüce dinimiz” in gereği yerine getirildi ve “derinlikli bir muhasebe” yapmakla beraber “sabırlı, temkinli, bağışlayıcı” olundu.
Zevahir böyle böyle olmasına ya...
Madem kimse kimseyi “gönlünden aforoz etmedi”, cezaevi yönetimine çaktırmamak için aşk mektubunun arasına gizlediği şifrelerle “firar planı” yapan mahkumlar gibi, ne diye bir tek muhataplarının anlayacağı dilde “gizli mektuplar” yazılıyor bazı gazetelerin satır aralarında “kibirli insan”a!
Baksanıza “kürsü”den “zirvedeki”ne seslenip nasıl da “temkin” uyarısı yapıyorlar; hem de tehditkâr bir üslupla:
“Kibirli bir insan, kendini büyük kabul ettiğinden dolayı hakiki büyüklerin büyüklüğüne tahammül edemez. Hatta, bir üstadı, bir hocası, bir mürşidi varsa, onu bile hazmedemez. Zâhiren mürşidini takdir eder ve onun ardı sıra yürüyor görünür, ama haddizatında görünüşteki o takdir ve takibinden de içten içe rahatsızlık duyar. Azıcık mürekkep de yalamışsa, “Ben de bir kısım şeyleri biliyorum” der. Bazı insanların, Allah’ın te’yidine mazhar olduklarına ve ilahî inayetle desteklendiklerine hiç inanmaz; benliğini aşıp başkasını kabule yanaşmaz. O hal üzere devam ettiği sürece de, hep bir darlığın pençesinde debelenip durur.”
Ne dersiniz, “zirvedekinin” biat etmiyor oluşu sizce de birilerini fena öfkelendirmemiş mi?
Peki bu öfke, iki kalemşorun “acımadı kiii” yazmasıyla geçer mi!
Ne kadar “yapıştırmaya” çalışsalar da nafile, AKP mozaiğini oluşturan parçaların arasından “fesat” sızıyor...



BASINDAN SEÇMELER


Sen önce gazeteni okutmayı becer

Holdingin biri, kedi maması üretmeye karar vermiş, masraftan kaçınılmamış, şahane ambalaj yapılmış, sanırsın mücevherdir, o kadar albeniliymiş, hem müşterinin ayağı alışsın, hem de rakip firmaların ürünü pahalı kalsın diye, hayli makul bi fiyat konulmuş, en ünlü reklamcılarla anlaşılmış, ülke çapında bangır bangır tanıtım yapılmış ve piyasaya sürülmüş...
İlk haftanın satış raporları gelmiş, muhteşem, kapış kapış gidiyor. Hatta, sırf bu mamadan satın almak için, kedi satın alan insanlar bile olmuş, o derece yani... Gel gör ki, ikinci haftanın raporları gelmiş, şok! Satışlar bıçak gibi kesilmiş, raflarda yığınla duruyor, elini süren yok. Acilen toplantı yapılmış, bütün kodaman müdürler filan, kimisi ambalajın rengini değiştirelim demiş, kimisi reklamı arttırmayı önermiş, kimisi de fiyatı az daha ucuzlatmayı... Masanın taaa en ucunda oturan stajyer, ürkekçe parmağını kaldırıp, söz istemiş “kedi mamayı sevmedi” demiş!

***


Reyting budur.

***


İstersen 50 reyting aldığını iddia et...
Ahali beğenmiyorsa, seyretmez.
Gerisi hikayedir.

***


(Dekoder kullanmayanlar için, kanıt göstereyim... Elinizde uzaktan kumanda aleti var. 1’den 9’a kadar tuşu var. O ilk 9 tuşa hangi kanalları yerleştiriyorsanız kardeşim, reyting sıralaması odur.)

***


Reytingden en çok, reyting alamayanlar şikâyet eder.

***


Mesela TRT... Aslında en çok izlenen kanal olduğunu, reytinglerin çalındığını öne sürüyor. Peki, aynı TRT’nin reytingi, futbol maçı yayınladığında nasıl oluyor da yükseliyor? Hırsızlıkla mı?

***


Bırak şimdi sen reytingi meytingi... Yaptığın gazeteyi benzincilerde bedava dağıtıyorsun, ahali gene almıyor, kese kağıdı bile yapmıyor. Sen önce gazeteni okutmayı becer, gerisine sonra kafa yorarsın.

***


Bak bi ipucu vereyim sana...
Er meydanıdır ekran, gizli kamerayla olmuyor bu iş, harbi kamerayla oluyor!

***


Ve, sevgili seyirciler...
RTÜK’ün kasasını otogar mescidinin imamına teslim ettiler. Dizileri takip edip, ceza kesme dairesinin başına, hastabakıcı getirdiler. Gübre sanayiinde garsonken, bekçi olarak transfer ettikleri adamı, müdür yaptılar. Şimdi de, reklam pastasından zorla dilim koparmak için, reyting ölçme işini RTÜK’e bağlamaya çalışıyorlar. Yaygaranın özü budur.

***


Ha diyeceksiniz ki...
Manipülasyon hiç yok mudur?
Var.
Onu da yarın anlatırız, azzz
sonra!
Yılmaz Özdil / Hürriyet




Pastadan pay alma kavgası

Reyting demek, para demek. Bir dizi bir kanalla reyting üzerinden anlaşıyor. Örneğin, 5 reytinge o kanal o diziye bölüm başına 100 bin lira ödüyor. Reyting 7’ye çıkarsa, bölüm başına para 200 bin liraya, 10’a çıkarsa, beş yüz bin liraya yükseliyor. Yüksek reytingden hem yapımcı firma, hem yüksek reyting alan diziyi yayınlayan kanal kazanıyor. Son rakam şu:
TV’lerin bir aylık toplam reklam geliri 227 milyon 765 bin 358 lira. Yılda 2.5 milyar lirayı aşan pasta. Kavga bu pastadan pay alma kavgası.
Yalçın Doğan / Hürriyet




Kendi ayaklarına ateş etmişler

Bu operasyonun sonunda başka bir düzen kurulur da, yeni deneklerle, yeni bir reyting dünyası yaratılır, muhafazakâr iklime uygun diziler furyası başlatılır mı, yapımcılar mecbur bırakılır mı bilemem..
Biraz komplo teorisi gibi..
Ama bildiğim şu..
İddialar doğruysa..
Televizyon dünyası kendi ayağına ateş etmiş.. Şimdi ah uh demelerinin anlamı yok..
Karakolluk olmuşlar..
Mehmet Tezkan / Milliyet




52 yaşındaki kadın “pazarlanmadığını” kanıtlayabilmek için
bekaret raporu almak zorunda kaldı

“Bu rezalete tanık olduğum için utanıyorum”

Bir gazetenin manşetinde gördüm başlığı:
“Albay satmadı, ben bakireyim.”
Albay...
Satmak...
Bakire...
Bu sözcükler ancak saçma sapan bir romanda bir araya gelir; değil mi?
Ama bizde; gazete manşetlerini süslüyor!
“Askeri casusluk ve şantaj” iddialarına ilişkin davayı hatırlıyor olmalısınız... O dava kapsamında, emekli bir albay tarafından pazarlandığı öne sürülen 52 yaşındaki kadın söylemiş bu sözleri...
Aralarında örgüt lideri olduğu iddia edilen emekli Albay İbrahim Sezer’in de bulunduğu 13’ü tutuklu 56 sanığın yargılandığı duruşmada “şikâyetçi” olarak gösterilen T. P. adlı diş hekimi kadın, Sezer’in kendisini fuhuş amaçlı pazarladığına dair iddiaları reddetmiş... Asla böyle bir şikâyette bulunmadığını söylemiş... Bu iftirayla hem sanığın, hem de kendisinin mağdur edildiğini belirtmiş... Ama savcıyı ikna edememiş olmalı ki bu sözleri ifadesine yazılmamış... Bunun üzerine, “pazarlanmadığını” kanıtlamak için, hem de 52 yaşında, “bekâret raporu” almak zorunda kalmış! Sadece o değil; davada “şikâyetçi” oldukları belirtilen diğer 18 kişi de şikâyetçi olmadıklarını söylemiş... Buna karşın mahkeme, “sanıkların tutukluluk hâllerinin devamına” karar vermiş...

***


Kanıtlanamayan iddialarla özgürlükleri kısıtlanan subaylara, mühendislere mi üzüleyim yoksa 52 yaşındaki bir kadının, kendi onurunu kurtarmak ve bir komutanın haksız yere cezaevinde olmasını engellemek için “özel hayatını” açıklamak zorunda kalmasına mı kahrolayım, bilemiyorum!
Sadece bir “okur” olarak, bu rezalete tanık olmaktan dolayı utanmak! Çok merak ediyorum; bu iftiraları atanların ve bir kadına bunları yaşatanların vicdanları var mı?
Mustafa Mutlu / Vatan




Bak Ahmet...

Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar’dan bir e-mail aldım.
Aşağıya aynen aktarıyorum. Noktasına, virgülüne dokunmadan... Bunu şu maksatla yapıyorum:
Bir milletvekilinin bir gazeteciye tepki gösterirken düzeyini nerelere kadar düşürebileceğini göstermek için...
“KİMDEN: ŞAMİL TAYYAR
TARİH: 13 Aralık 2011 Salı 11.39
KİME: Ahmet Hakan
KONU: Cevap
Bak Ahmet,
Defalarca programına davet ettin, çıkmadım, çıkmayacağım. Çünkü kalın kafalıların programına çıkmıyorum.
Yayın talebini reddettikçe aleyhimde yazıyorsun.
Yazmana devam et, senden tırsacağımı sanıyorsan yanılıyorsun.
En az şerefsizler kadar cesurum. Unutma ki bu yasaya 549 vekilden 284’ü “evet” oyu kullandı.
İlk 8 tahliye başladı.
Sevin, arkası gelecek, biraz sabret...
ŞAMİL TAYYAR.”




Baktım Şamil...

Baktım Şamil...
Baktım ama “kalın kafalı” ve “şerefsiz” gibi hakaretlerden başka bir şey göremedim. Zaten tartışmalı olan efendiliğini iyice bozmuşsun. Çok görmüyorum, yadırgamıyorum ve sana yakıştırıyorum.

***


Benden tırsacağını hiçbir zaman sanmadım. Dolayısıyla bana meydan okumana gerek yok. Meydan okuyacaksan buyur, liderine karşı meydan oku. Çünkü ondan tırstığını bırak sanmayı, bariz bir şekilde görüyorum.

***


“İlk 8 tahliye başladı” demişsin.
Bir acı haberi verir gibi...
Sanki 8 insanlık düşmanı ipten kazıktan kurtulmuş gibi...
Soruyorum:
- O 8 kişi hakkında yargı kararı var mı?
- O 8 kişi affa mı uğradı?
- O 8 kişi beraat mı etti?
Adamlar “tutuklu” yargılanıyorlardı, şimdi “tutuksuz” yargılanacaklar.
Sizin demokrasinizde “tutuksuz yargılanma”, yargılanmadan sayılmıyor mu?

***


Şamilciğim...
Ben aslında sana çok basit ve çok yalın bir soru soracağım: “Madem ’şike yasası’nın aynen iade edilmesi lobilerin, çetecilerin, Ergenekoncuların marifetidir, o halde liderin de bu odakların oyuncağı mıdır?”
Lütfen bu soruya benim “kalın kafam”ın alacağı şekilde bir yanıt verebilir misin?
Tırsmak yok ama...
Ahmet Hakan / Hürriyet




“Bağırsak oturtma” yaptı

Bağırsaklarının üzerine oturdu.
Sustu, söylediklerini unuttu.
Önceki gün yine bir TV söyleşisine uzaktan bağlanıp, “Çok büyük bir yanlış yaptım. Milletvekilleri bu yasayı bir daha meclise getirmeye cesaret edemezler demem bağışlanmaz bir hatadır” diyerek “söylediklerinden dönme pozisyonu” aldı.
Dönmeler bağırsak kirletiyor.
Yakışıksızlık yaratıyor.
Bu yasa “kirli” idiyse Başbakan, “değildir” deyince temiz mi oldu!
Necati Doğru / Sözcü

Yazarın Diğer Yazıları