AKP’de siyasi mühendislik ve Numan Kurtulmuş
Siyasette hiçbir şey tesadüf değildir. Türkiye’de siyasi iltihaklar, davetler ve icabetler duygusal değil tamamen rasyoneldir. İktidarların muhalefeti alternatif olmaktan çıkarmaya çalışması, özünde kendisini güçlendirmesi için baş vurduğu bir yöntemdir.
Unutulanları hatırlayalım; 12 Haziran 2011 seçimleri öncesinde ana muhalefet CHP’nin lideri Baykal, kaset operasyonuna tabi tutulmuş böylece genel başkanlıktan ayrılması sağlanmıştır. AKP, elinde tuttuğu devlet cihazı aracılığıyla diğer bir muhalefet partisi olan MHP’yi de seçim öncesinde her anlamda ve her tür operasyona ve lince tabi tutmuştur. Çok açıktır ki MHP’ye yönelik kaset, haset ve fesat operasyonları bizzat iktidar tarafından yönetilmiştir.
Aynı dönemde bir diğer parti Saadet Partisi ise tam da seçim öncesi HAS/Saadet olarak tam da ortasından ikiye bölünmüştür.
Siyasette olup bitenleri normal, doğal ve rutin siyasi gelişmeler olarak görmek mümkün değildir.
Diğer yandan yasa dışı dinleme, ahlak dışı kayıt ve hukuk dışı tutuklamalar konusunda da 12 Haziran 2011 seçimlerinden bu yana hiç bir ciddi gelişme olmamıştır. Bugüne kadar muhalefetteki siyasi partilere ve mensuplarına yönelik olarak konusu suç teşkil eden komploların failleri konusunda ciddi hiçbir takibat yapılmamıştır. Bu durum bile iktidarın ve yönetimindeki devlet kurumlarının bizzat kendilerinin bu işin içinde olduğunu göstermeye yeterlidir. Malum, hırsız içeride ise kilidin kalitesini tartışmaya gerek yoktur.
AKP kurulduğu günden bu yana kendisinden daha çok muhalefeti dizayn etmekle meşgul olmuştur.
Muhalefeti etkisizleştirmek için ahlaki ya da hukuki olsun/olmasın her aracı kullanmaktan da çekinmemiştir. Son elli yıllık tarihinde Türkiye, iktidarını alternatifsiz bırakmak için hiçbir ilke, ahlak ve hukuk kuralı tanımayan bir tavırla karşı karşıya gelmemiştir. Kaset operasyonları, dinleme, izleme, tutuklama, müfettiş baskısı ve kayıt altına alarak siyaseti şantaj ve tehdit, adeta iktidarın rutin uygulamaları olmuştur.
Kendisini güçlendirmekten daha çok muhalefeti güçsüzleştirmek AKP’nin başından bu yana uyguladığı temel stratejiydi. AKP, “Ergenekon”, “Balyoz”, “odaTV”, “Belediye baskınları” vb.. davaları, iktidarının gücünü test etmekte kullanmıştır. Milletvekillerinin tutukluluk hallerinin devamını da AKP, gücünün sürekliliğiyle ilişkilendirerek halka sunmaktadır.
AKP son döneminde ise önemli bir strateji değişikliğine gitmiştir. DP’den Süleyman Soylu’nun transferi, siyasetin potansiyel ve ideolojik rezervlerini kullanmaya yönelikti. Saadet Partisi’nden ayrılarak HAS Parti’yi kurup genel başkanlığını yapan Numan Kurtuluş’un AKP’ye davet edilmesini de bu bağlamda değerlendirmek mümkündür.
Her anlamda “Harun gibi gelip Karun gibi olanların” toplandığı yer olan AK Parti yorulmuşluğu, yıpranmışlığı ve tükenmişliği yeni yüzlerle aşmaya çalışmaktadır.
Numan Kurtulmuş’un davetinde etkin olan faktörleri şöyle sıralamak mümkündür: Cumhurbaşkanlığı seçimi, cemaat-AK Parti ilişkilerinin gerginliği, muhalefetin cumhurbaşkanlığı seçiminde tek aday üzerinde anlaşma ihtimalleri, 3. dönem seçilme yasağının AKP’de yarattığı öfke, AKP içinde Tayyip Erdoğan sonrası için oluşan hesapların bozulması vb..
Öyle anlaşılıyor ki AKP şimdiye kadar muhalefet partilerinin dizaynı ile uğraşıyordu, şu sıralarda daha çok kendi iç siyasetini dizayn etmekle uğraşmaktadır. Üç dönem iktidarı geride bırakan AKP, sürekli değişim arzusuna, siyaseti sürekli yeni şekle sokarak cevap veriyor. Erdoğan’ın yerini alacak Kurtulmuş gibilerin eski partinin yeni yüzleri olarak toplumdan yeni ve artı kredi alacakları hesap ediliyor.
AKP, klasik usulleri kullanarak değil toplumsal algıyı yöneterek, yeni şok dalgaları yayarak, medyaya sürekli tekrarlar yaptırarak ve şaşkınlık yaratarak siyaseti dizayn ediyor. Ekseni, omuru, ilkesi, ideali ve değeri olmayan bir siyaseti, başka türlü bir yöntemle sürdürmek de mümkün değildir.