AKP Türkiye'sinden manzaralar

AKP Çorum Milletvekili Salim Uslu, 12 Eylül 1980 öncesinde gerçekleşen Çorum olaylarını gündeme taşıyanları ağır bir dille suçlamış. Salim Uslu, “Birileri geçmişte Çorum’da yaşanan acı olayları sürekli kaşıyarak burada bir ayrımcılık, burada bir bölücülük yapmaya çalışıyorlar” demiş. Çorum olaylarının içeriği, sorumluları 1980 öncesi genel çerçeve içinde tartışılabilir. Birisi çıkıp “bırakalım bu geçmişe ait şeyleri tartışmayı” da diyebilir . Ancak bunu ahlaken söylemeye en az hakkı olan AKP ve AKP milletvekilleridir. Her gün “Dersim, Dersim” diyerek, ağlaşan, 1937/38’de gerçekleşen Dersim’deki bir kısmı vatan haini, bir kısmı çapulcu ve isyancı sürüsünün (arada kalan ve ezilen masumlar için tabii ki üzülürüz) ezilmesi askeri harekatları üzerinden Atatürk’ü, İnönü’yü ve Bayar’ı kısaca Türkiye Cumhuriyeti devletini mahkum etmeyi misyon olarak benimsemiş bir siyasi parti üyesinin “Çorum’dan bahsetmeyin” deme hakkı yoktur.
Bugün ikinci konumuz; AKP’nin yarı-hegemonik parti sistemi oluşturma çalışmalarının ulaştığı yeni aşama olan Türkiye Barolar Birliği’nin denetim altına alınması için son girişimi. Anadolu’da küçük baroların bir kısmını yanına çekmeyi başaran AKP, yine de İstanbul, İzmir ve Ankara’da baroların AKP politikalarına karşı hukuk devletini savunmalarından iyice yılmış olacak ki şimdi de bu üç şehrin delege sayısını azaltıp, küçük şehirlerin delege sayısını çoğaltıp Türkiye Barolar Birliği’ni de yandaş kurum haline getirmek istiyor. AKP’nin bitmek tükenmek bilmeyen daha fazla iktidar tutkusu, kendi dışında hiçbir kuruluşa direnecek kadar bile güç bırakmayacak şekilde yayılıyor.
Üçüncü konumuz; artık herkesin bir şekilde kabullendiği KPSS sınavlarında yapılan sahtekarlıklar. Son sınavdan hemen sonra bir site 120 sorunun 57’sinin cevaplarını yayınlamış. Dördüncü konumuz; terörizmin finansal kaynakları ile mücadele adına çıkarılması istenilen bir yasa tasarısına göre hükümetin kuracağı özel bir kurum, “istihbarat duyumu” aldığı her şirketin, terörizmi finanse ettiği gerekçesi ile hesaplarına el koyabilecek. Beşinci konumuz; aç ve işsiz olduğu için iki poğaça ve bir meyve suyu çalan gencin 12 sene hapsinin istendiği bir Türkiye’de yaşıyor oluşumuzdur.
Altıncı konumuz ise; Diyanet İşleri Başkanı’nın Fener Rum Patrikhanesi’ni ziyaret etmesi ve Heybeliada Ruhban Okulu konusunda Türkiye’yi eleştiren açıklamalar yapmasıdır. Bir Diyanet İşleri Başkanı’nın Fener Rum Patrikhanesi’ni ziyaret edip etmemesi ayrı sorudur. Ancak Diyanet İşleri Başkanı’nın Heybeliada Ruhban Okulu konusunda yaptığı siyasi açıklama kabul edilemez. Türkiye ruhban okulunun açılmasına karşı değildir. Diğer yüksek kurumlar gibi YÖK’e bağlı bir kurum olarak açılabilir. Oysa Patrikhane, hem Türkiye’de olacak hem de bağımsız olacak demektedir. Bu olacak şey değildir. Diyanet İşleri Başkanı da siyasi açıklama yapamaz.
Yedinci husus; AKP’nin yeni anayasa tasarısı için Kürtçe eğitimin yolunu açan bir tavır almasıdır. AKP komisyona sunduğu tasarıya “anadil Türkçeden başka bir dilde eğitim yapılamayacağı” hükmünü koymadı. Böylece seçmeli ders Kürtçe, seçmeli ders Kürt tarihi derken Kürtçe eğitimin önünü açtı. AKP’de siyaset yapan MHP kökenli arkadaşlarımız için bu husus bir deney noktası olacaktır. Bakalım ne yapacaklar?
Sekizinci husus; bugün Türkiye’de polis tarafından terörist olmakla suçlanıp gözaltına alınabilirsiniz. Suçunuzun ne olduğunu sorduğunuz zaman size “kanıt olan belgeler dosyada” cevabı verilebilir. O zaman belgeleri görmek istersiniz. Size “belgeleri sizin de avukatınızın da görmeyeceği” , soruşturmanın selameti açısından gizlilik kararı alındığını öğrenirsiniz. Ayrıca bir de “gizli tanık” sizi suçlamaktadır. Tanığın kim olduğunu da öğrenemezsiniz. Gizli belgeler ve gizli tanık ile, gizli terörist örgüt üyesi olmaktan ne kadar yatacağınız belli olmaz. Burası AKP’nin yönettiği Türkiye...

Yazarın Diğer Yazıları