AKP tipi demokrasi

Sizi Kamer Genç gibi eleştirenleri linç etmeye kalkarsanız, sizin demokrasiyle uzaktan yakından ilginiz olmadığı ortaya çıkar
Recep Tayyip Erdoğan sanırım Meclis’te yaşanan çirkin olayı olağan karşılayan, hatta linç edilmek istenen milletvekilinin suçlu olduğunu iddia eden ilk başbakandır.
Dünya parlamenter rejimlerinde görülmemiş bir davranıştır bu.
Düşünün, bir milletvekili çıkıyor kürsüye, iktidarı, başbakanı, cumhurbaşkanını eleştiriyor.
Bu, bir milletvekilinin hem hakkıdır hem de görevidir.
Ancak genel başkanlarının gözüne girmek dürtüsüyle bazı kahramancıklar çıkıveriyor ortaya.
Küfürlerle, hakaretlerle susturmaya çalışıyorlar eleştiren milletvekilini.
Sonra hızlarını alamıyorlar, daha çok göze girmek için üzerine atlıyorlar.
Araya girenler olmasa milletvekilini linç edecekler.
Oysa yoksul bir kentin milletvekili olan Kamer Genç yapması gerekeni yapıyor.
Seçmenleri onu oraya iktidarı sorgulasın, onlardan hesap sorsun, kendi hakkını arasın diye yolluyor.
Bu görevini yerine getirmeyip de ne yapacaktı Kamer Genç?

* * *

İktidara yağ yapıp, etliye sütlüye karışmayıp, uslu uslu otursaydı AKP’liler onu başlarında taşırlardı.
Onun her istediği anında iktidar tarafından yerine getirilirdi.
O da elini sıcak sudan soğuk suya sokmadan küpünü doldururdu.
Ama halkının yüzüne bakamaz, seçim bölgesi Tunceli’ye gidemezdi, o başka.
Ne yapacaksınız, Türkiye’de onurlu yaşamak zordur.
Ödenmesi gereken faturaları vardır.
Kamer Genç de bunu ödüyor işte.
Linç edilmekten CHP milletvekillerinin sayesinde kurtuluyor.
Evet, biliyorum Kamer Genç sivri dillidir, öfkelidir, eleştirileri ağırdır.
Ama iktidarsanız, parlamenter rejimde kürsünün kutsallığına inanıyorsanız eleştiriler ne kadar ağır olursa olsun hoşgörüyle dinleyeceksiniz.
Siz de çıkarsınız kürsüye, eleştirileri yanıtlarsınız.
Sürekli arkasına sığındığınız demokrasinin değişmez kuralı budur.
Buna uymayıp sizi eleştirenleri linç etmeye kalkarsanız, sizin demokrasiyle uzaktan yakından ilginiz olmadığı ortaya çıkar.

* * *


İşin daha düşündürücü yanı var, o da şu.
Demokratlığı kimselere bırakmayan Başbakan Erdoğan’ın, gazeteci arkadaşların linç girişimi konusundaki sorusuna verdiği yanıttır.
Başbakan, arkadaşlarının şiddet uygulamayacaklarını, esas şiddet uygulayanın Kamer Genç olduğunu söylüyor ve Tunceli milletvekilini provokatörlükle suçluyor.
Belli ki Genç’in konuşmaları, sert eleştirileri Başbakan’ın damarına basıyor, onu kızdırıyor.
Erdoğan’ın bu tutumu parlamentonun saygınlığına gölge düşürdüğü kadar, kürsüde eleştiri yapanlara saldıran AKP’li kahramancıklara da cesaret veriyor.
Bu, parlamenter sistem açısından kabul edilebilir bir yaklaşım olamaz.
Meclis, muhalefet milletvekillerini korumakla yükümlüdür.
Belli ki önümüzdeki dönemde bu tip olaylar daha büyük boyutlarda yaşanacaktır.
Bu kadar hoşgörüsüz bir iktidar Türkiye’yi yönetmekte ciddi zorluklar yaşar.
Türkiye bu kadar gergin bir ortamda mümkün değil huzurlu bir ülke olamaz.
* Tufan Türenç / Hürriyet

+++++

Kamer Genç ve milli irade

Korkutuyorsunuz. İşçiler, emekliler, esnaf, sanayici, iş adamı, derken siyaset, yargı, askeriye üzerine korkular salmaya kalkıyorsunuz. En son üzerine korku saldığınız adam Kamer Genç oldu. Kanunlar çıkararak da kanunları dinlemiyerek de kanunsuzluklar yapıyorsunuz. Korkuyla birlikte ümitsizlik, ümitsizlikle birlikte isyana sürüklüyorsunuz.
Rejimin teminatı olan, korkuları giderecek olan “demokrasi” ve “millî irade” kavramını hâlâ dilinizden düşürmüyorsunuz. O halde bu, kendini tanıyamaz hale gelen toplumun derdi ne? Demokrasiyi ve millî iradeyi yeniden tanımlamak lazım o halde. Sizin tanımlarınızla olmuyor.

* * *

Fikir özgürlüğü için kanun çıkarıyorsunuz ama fikir özgürlüğü ihlal edilerek türlü eziyetlerle içeri attığınız adamlar niçin içeri atıldıklarını hâlâ bilmiyorlar.
Muhalifleriniz bile sizin dümen suyunuzda gitmek zorunda. Gitmiyenleri içeri atıyorsunuz. Esasen muhalif oluşmasına da izin vermiyorsunuz. Onlarca gazeteniz var. Bu onlarca gazetede yazan (vebal altında) yüzlerce angaje yazar var. Televizyonlarınız, dernekleriniz, AB bağıntılarınız, ABD bağıntılarınız, sadaka paketleriniz var. Hz. Ömer’e, üstündeki elbiseyi soranlara onun cevabı şu olmuş:
“Oğlumun payına düşen, kumaş parçası, ganimetin yarısıdır.” Sizden kimse hesap soramıyor. Hz. Ömer’den, mescidin arkalarında oturan kadın bile hesap sorabiliyordu. Kamer Genç hesap sordu, üzerine yürüdünüz. Ertesi gün de MÜSİAD toplantısında:
“Bunlar demokrasi bilmiyor” dediniz. Öğretin öyleyse demokrasiyi.
“Benim milletvekillerim şiddet göstermez. Şiddet gösteren odur” demiştiniz. O halde demokrasiyi tanımlayın. Yeniden tanımlayın. Hani siz yeniden tanımlamalara çok meraklıydınız ya!
Demokrasi herhalde şu demek, yasalar sınırı içinde kalarak özgürce yaşayabilmek. Ama siz yasa sınırı da tanımıyor ve beğenmediğiniz yasaları değiştiriyorsunuz. Bunu sağlamak için sahip olduğunuz çokluğa da milli irade diyorsunuz. Kamer Genç’e oy veren Tunceli halkı millî irade değil miydi?

* * *

Kamer Genç sert konuştu ama onu protesto etmek için dayak atmaktan başka çareler de var. Sıra kapaklarını vurursunuz.Konuşursunuz, şikayet edersiniz. İş buraya gelmemeliydi. Yargıtay başsavcısına hakaret, tehdit mektupları yollanmamalıydı. Komşu amcaya şikayet için Avrupa’ya koşulmamalıydı. Hoşumuza gitmiyen parti binaları basılıp talan edilmemeliydi. Millî Görüş Lideri Sayın Erbakan yanlış mahkemelerde dava açılıp, davanın tekrar görülmesi önlenerek sözde ev hapsine mahkum edilmemeliydi. Ha bunları yapmışsınız, ha Genç’i dövmüşsünüz! Ne farkı var? Başbakan “bunlar demokrasiyi bilmiyor” diye kürsülerden bağırıyor ya, herhalde, demokrasi böyle bir şey...
* Afet Ilgaz / Milli Gazete


+++++


Düelloya davet
Her türlü tehdide alıştık artık... Ancak bugüne kadar hiç “düello teklifi” almamıştık... Bu da oldu. 21’inci yüzyıl Türkiyesi’nde sorunların “düello” ile çözümleneceğine inanan kişilerin olması hem garip hem gülünç...
*
G. Yıldızbaş adında biri (gyildizbas@mynet.com) adresinden şu mesajı yollamış: (Hatalı yazdığı kelimeleri düzeltmedim.)
“Sayın Turan hiç merak etme. akılından geçenler Türkiyede olmıcak, kınayı yakamıcaksın. Şunuda bil, her şerde hayır vardır. sen bir iotsun at herif. saman kafalı. duelloya ne dersin. seninle duello etmek isterim ama sende ne gezer cesaret”
Böyle diyor bu zavallı... Boş konuşuyor... Boş fıçılardan da çok ses çıkıyor!
Türkiye’de tarih boyunca düello geleneği hiç olmadı. Avrupa ve Amerika’da ise düello, yüz yılı aşkın bir zamandır kanunlarla yasaklandı. Uygar insanlara yakışmayan ilkel bir olay çünkü...
Bu zavallı da, kurusıkı atıyor, aklı sıra kabadayılık yapıyor. Dillerinde yiğitlik olanlar çokluk korkaktır. Maalesef ülkemiz bu tiplerle doldu... Akıl pazarda satılmıyor ki...
* Rahmi Turan / Hürriyet


+++++


Muhaliflik zorlaştı
Bu hükümet döneminde gazetecilerin mesleklerini yapabilmelerinin önüne konan engeller, hiçbir hükümet dönemine, hiçbir yasağa benzemiyor, hepsinden daha fazla.
Daha geçen hafta kamuoyuna yansımayan bir fısıltı gazetesi “terörü” yaşadık mesela. Birbiri ardına telefonlar yağıyor, farklı medya gruplarından gazeteciler birbirlerini arayarak Ergenekon kapsamında gözaltına alınacak yeni isimleri fısıldıyorlardı. “O içeride mi?”, “Şu nerede”, “Az sonra geliyorlar” gibi paranoya telefonları havada uçuşuyordu. İddia o ki polis muhabirleri Emniyet’teki kayıtlardan görmüş bu isimleri; hiçbiri gözaltına alınmadı ama yaratılan ortam tam da hedefi 12’den vurdu: Paranoya, kuşku, tedirginlik... Birileri bunların sızmasını istemiş, insanlar üzerinde korku yaratılması amaçlanmış. Gazeteciler şimdi böyle yaşıyor.
Sadece muhalif gazetecilerin gözaltına alınması, sadece muhalif gruplarla uğraşılması ilginç değil mi?
Ne istiyorlar bilmiyorum.
Bütün gazeteciler iktidarı öven yazılar mı yazsın, bütün birinci sayfalar Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nı yerlere göklere sığdırmasın, tek bir özgün ses, tek bir muhalif çıkış, en ufak bir eleştiri yükselmesin mi? Bu mu amaçları?
Herkes tek tip üniforma giyene kadar sürecek mi bu savaş, herkesi aynı kaba mı sığdırmak istiyorlar, hakikaten bu kadarını aklım almıyor.
İşin fenası, istemedikleri kadar kendi yandaşları var, kendilerine her gün methiyeler döşeyen yüzlerce gazeteci var. Neyin tatminsizliği, merak ediyorum. Ve bu işin nereye varacağını da.
* Oray Eğin / Akşam

Yazarın Diğer Yazıları