AKP seçime mi gidecekmiş?..

Son ayların en güzel, en çarpıcı, en dikkat çekici ve en iyi sonuç veren sözcüğü nedir diye sorarsanız yanıtı tektir; "Umut..."

Milli Piyango, Sayısal Loto ve benzeri şans oyunlarının bağrındaki bir umut değil bu...

İnsanların yalnızca sosyo-ekonomik yaşamlarında dönüşümü - değişimi - gelişimi zorlayan bir umut da değil...

Bu öylesine büyük bir umut ki, onlarca yıldır beklenen - hasreti çekilen - mücadelesi verilen, zaman zaman fiyaskoyla sonuçlanan, bazen de hezimetlerle yıkılan bir umut!..

Türkiye'nin; özellikle Refah Partisi'nin 1994'te İstanbul, Ankara ve diğer bazı büyük kentlerde belediyeleri kazanmasıyla birlikte, hasretini çektiği bir umuttur bu...

Ve yine AKP'nin 2002'de durup dururken, gizemli biçimde iktidara gelmesinin ardından; peşinden koşulan, ezilen - sarsılan, yıkılan ancak peşi de hiç bırakılmayan bir umut...

Yani, ulusun en az yarısının uzun yıllardır mücadelesini verdiği devasa bir umut...

Çünkü hiç beklenmedik bir anda; hem de umudun peşinde en çok koşulan bir kentte öylesine filizlendi ki, dalları İstanbul'dan tüm Anadolu'ya yayıldı ve yaratılan şok neredeyse yurdun tüm coğrafyalarında iktidara giden yolları büyütüverdi...

ERDOĞAN İKTİDARA YAPIŞACAK!!!

Evet; Türkiye belki gelişmedi, belki ilerlemedi ama sonunda dönüştü...

Umut işte bu dönüşümün ürünüdür, umut işte bu dönüşümle başlayan beklentilerin dışavurumudur...

Yazının başında, umudun hasretine ve önemine dikkat çekerken amacımız ortaya edebi bir metin çıkarmak değildi...

Çünkü umut edebiyattan da, şiirden de, destandan da yaşamsaldır...

Toplamun en az yarısının son 17 yıldır AKP'nin peşinden koştuğu bir ülkede, 31 Mart yerel seçimlerinde yeşerdi umut...

Ancak bu dönüşüm sadece umut peşindekilerin çabasıyla değil, diğer yandan umutları yıkılan- gelecekleri kararan-hayal kırıklığı yaşayan; CHP, İYİ Parti, Millet İttifakı destekçileri dışındaki, AKP'ye-MHP'ye yaslanmış bazı kitlelerin uyanmasıyla da ortaya çıktı...

Velhasıl; Türkiye'nin karşısında, 23 Haziran'daki İstanbul seçimlerinin sonuçlarıyla da pekiştiği gibi, daha büyük bir "umut" var...

Son 17 yıldır halkın yarısının umutlarını tüketen, hayal kırıklığı yaşatan, açlığa-sefalete - işsizliğe mahkum eden, yolsuzluk ve rüşvet rezaletlerini boşveren, diğer taraftan yandaş batağında kendi çevresini zengin eden bir iktidarın bundan sonraki erozyonuna da yön verecektir bu umut...

O halde bu umudun direnci - özlemi olduğu gibi, açmazları - sıkıntıları - tehlikeleri de kendi bünyesinde çözüm arıyor... İşte tam burada, iki soru üzerinden umudu sorgularken, yanıtlar vermek de kaçınılmaz oluyor;

Birincisi, AKP halen ayakta... İktidar partisi 31 Mart yerel seçimlerinde yüzde 51'in üzerinde oy aldı, 23 Haziran İstanbul seçimlerinde de Ekrem İmamoğlu karşısında yüzde 45'lik oy oranını korudu...

Hele de, İstanbul gibi bir metropolün 25 ilçe belediyesinin yanı sıra, 180 Büyükşehir Belediye Meclis üyesini de bünyesinde bulunduran AKP direnmeye devam edecek...

Bu direniş yalnızca büyük kentlerde seçimi kazanan CHP'li belediyeleri yasalar - kararnamelerle engelleme çabalarından ibaret olmayacak, aynı zamanda sosyo politik bir kuşatma da dayatılacak

Ve aynı zamanda CHP'li belediyelerin hata yapması beklenecek, bir yandan devlet baskısı, diğer yandan da yandaş medyanın taarruzlarıyla toplumun 25 yıl sonra büyüttüğü umut yıpratılmak istenecek...

TEK ÇARE UMUDU BÜYÜTMEK...

Gelelim asıl meseleye... Dikkat çekeceğimiz sonucun da yaşamsal iki yanıtı var;

İlki, İstanbul-Ankara, Akdeniz Bölgesi ve diğer bazı önemli kentleri yerel seçimlerde kaybeden AKP, iktidardan gitmemek için her şeyi yapacak...

Erdoğan'ın 31 Mart seçimleri sonrasında, "daha 4 yıl iktidardayız" demesi de dikkate alındığında, yerel seçimleri kaybederken 600'den fazla belediyeyi halen elinde bulunduran AKP, bütün kademelere sızmış yandaş bürokratlar ve mürit-militan kadrolarla devletteki ağırlığını - gücünü - denetimini ve iktidarını korumak için her şeyi yapacak...

Yani bu saptama, yerel seçimlerde, "AKP bitti, tükendi" şeklinde yorum yapanların "şimdilik" boşuna hayal kurduklarının da kanıtı...

Ülke başkanlık gibi ucube bir sistemle yönetilirken, devlette kadrolaşma tüm hızıyla ilerlerken, tüm bürokratik- parasal- diplomatik- siyasi gücünü elinde bulunduran AKP yenilgiye uğrayacağı bir erken genel seçime neden girsin acaba?..

Kimse "enflasyon, zam, işsizlik, dolar-euro" demesin, bu kaos gerekçeleri 31 Mart'tan önce de vardı ve milletin yarısı ne yazık ki umursamadı!...

Gelelim ikinci şıkka... İktidarın içinden çıkan, Erdoğan'ın dışlaması nedeniyle de parti kurmaya çalışan Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu gibilerin AKP'yi böleceği şeklindeki iddialar da şu dönemde umut olamaz...

Toplum; AKP'nin bütün günahlarının ortağı olan bu ikilinin AKP'den farklı bir politika yürütemeyeceğini, iktidarın hiç bir yanlışını görmediklerini ve bundan sonra da farklı bir seçenek sunamayacaklarının farkında olmalı...

O halde yazının başında neden umuda dikkat çektiğimizi bir kez daha vurgulayarak, sözün özüne gelelim;

Kaybedeceği bir genel seçime girmeyeceği aşikar olan AKP'nin, bölünme vs. tartışmalarıyla şu anki ortamda, iktidardan kendi isteğiyle gitmesi hayal gibi...

O halde ne yapılmalı?.. İşte bu sorunun yanıtı da yazının başında...

Toplum ve muhalefet 31 Mart ve ardından 23 Haziran'da nasıl tüm ideolojileri- tüm inanç gruplarını ve tüm etnik yapıları bir araya getiren entegre bir güçle, devasa bir "umut" yarattıysa, işte bu umudu daha da büyütmeya çabalamalı...

Belediyeler doğru çalışmalı, muhalefet halkı kucaklayan stratejileri geliştirmeli, kitlelerle olan iletişim kopmamalı ve Türkiye'nin kurtuluşunun "umudu büyütmek" kadar yaşamsal olduğu hiçbir zaman unutulmamalı...

Yazarın Diğer Yazıları