AKP niçin sürekli kazanıyor?
Mehmet Şevket Eygi, Atatürk’ün hastalığının iyice ağırlaştığı günlerde bir gece zamanın büyük gazetelerinden birinde bir kalıp değişikliği yapılarak, “İsmet Paşa’nın cenazesi resmi devlet töreniyle kaldırıldı” manşetinin atıldığını kendisine Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu’nun anlattığını yazmış, biz de 9.2.2011 günü köşemize almıştık ya..
O yazıya “İlginç” bulup “Olabilir” diyenlerin dışında üç türlü tepki oluştu:
Bir: Tarih, belge ile yazılır. Hatıralar gerçekmiş gibi anlatılarak tarih oluşturulamaz.
İki: Eygi’nin “Kanlı Pazarın finansörü” olduğunu bilmiyor musunuz, böyle bir kişinin söylediklerine nasıl itibar edersiniz?
Üç: Bugün böyle bir yazıya ne gerek vardı?
Sırası ile cevap verelim:
Bir: Evet, tarih belge ile yazılır. Ama “Hatıratlar” da tarihe ışık tutar. Sonra biz, tarih değil köşe yazısı yazıyoruz. Öyle bir gazetenin var olup olmadığını çıkarmak tarihçilerin işi. “Kalıp Değişikliği”nin yapıldığını Eygi’ye söyleyen Tepedelenlioğlu Atatürk’ün öldüğü günlerde 37 yaşında, Deniz Harp Okulu, Hukuk Fakültesi, Moskova Üniversitesi ve daha bir yüksek okulda eğitim görmüş, Milli Mücadele’ye katılmış, Hakimiyeti Milliye’de başladığı gazetecilikte hayli mesafe kat etmiş, sözüne güvenilir, kuvvetli bir kalemdi. Ve Eygi’nin yalan söyleyebileceğine ben asla inanmam. Üstelik ahir ömründe!.. Velhasıl, tarihimizi bütün çıplaklığı ile bilmek hakkımız değil mi? O yıllarda Atatürk’le İnönü arasında başta Hatay meselesi olmak üzere (İnönü Hatay’ın ilhakını zamana yaymak istiyordu) pek çok konuda soğuk rüzgârların estiğini bilmeyen mi var?
Ve Atatürk’ün kendisinden sonra yerine Mareşal Fevzi Çakmak’ı düşündüğü, İnönü’nün de bu ihtimalin önüne geçmek için gayret gösterdiği herkesin malumu değil mi?
İki: Gelelim Eygi’nin “Kanlı Pazar”ın finansörü” olduğu iddiasına.
Böyle bir şey olsa bile, bu konu ile yazdığımız konunun ne ilgisi var? Kaldı ki öyle bir şey de yok! İddiaya göre Kanlı Pazar hadisesinden 20 gün sonra o günlerde Almanya’da olan Eygi adına Hollanda’daki bir bankaya 350 bin dolar çıkartılmış, bunun da belgesi varmış. Eygi, bu belgenin düzmece olduğunu, bırakınız Hollanda’ya böyle bir paranın gönderilmesini, Hollanda’da o belgede bahsedilen isimde bir bankanın olmadığını mahkemede ispat etmiş bulunuyor. Bir insanı sevmemeniz ona iftirada ısrar etmeyi gerektirmez ki!
Üç: Gelelim o yazıyı niçin köşemize taşıdık sorusunun cevabına. Gayet basit. Kimi uygulamaları kabul görmese bile Türk halkı Atatürk’ün güzel niyet ve iyi duygularından asla şüphe etmedi ve O’nu çok sevdi. Necip Fazıl Kısakürek, Atanın ölümünden sonra yazdığı muhteşem yazıda özet olarak, “Sanki her evden bir cenaze çıkmış gibiydi” tespitini yapmaktadır ve gerçek de budur. Yakın çevresi Atatürk için neredeyse cenaze namazı bile kıldırmayacaktı. Ama halk Dolmabahçe Sarayı’na adeta akın etmişti. Kazım Karabekir 19 Kasım 1938’de Atatürk’ün cenaze merasiminde malul gaziler ve emekli zabitlerin, hatta generallerin adının anılmadığı notunu düşer. Ve şöyle der: “Yapılan merasimde tarih değil hâl düşünülmüştür.
“Hâl” yani İnönü’nün gölgesi...
Yine Karabekir’in 17 Kasım 1938 tarihli günlüğünden öğreniriz: “Dolmabahçe Sarayı’nda kalabalıktan 11 vatandaşın ezilerek ölecek” kadar rahmetli Atatürk’e teveccüh ettiğini.. Her neyse işte Türk halkının böylesine sevdiği Atatürk ölür ve günün Cumhuriyet gazetesine attırılan manşet gibi, “Devri İsmet” başlar!
Neler yapılır o “Devri İsmet”te ki, çok partili döneme geçildikten sonra CHP bir daha tek başına iktidar olarak asla sandıktan çıkamaz. Bugün dahi AKP milletten oy isterken CHP’nin o günlerine gönderme yapmakta, karşılığını da almaktadır. Acı gerçek bu iken CHP’nin bir damarında hâlâ “Ebedî Şef” in ruhu dolaşmakta, millet kimi CHP’lilerin ağzından o ruha ait sözler duydukça, dün DP ve DYP şemsiyesi altına sığındığı gibi bugün de AKP’nin kucağına doğru koşmaktadır.
O yazıyı köşemize taşıyış sebebimizi anlatabilmişizdir inşallah.