AKP mi, yoksa özür grubu mu?
Van ve Erciş’te meydana gelen depremin paylaşılan acısı, Türkiye’yi yek vücut yapmıştır. Senelerdir ekilen bölücü ve etnik fitne Türk milletinin sahip olduğu merhamet medeniyetinin bir fiskesiyle adeta anlamsızlaşmıştır. Bundan böyle insanlarımızı ortak değerler etrafında daha çok kenetleyen söylem ve eylemlerin geliştirilmesi gerekir.
Bunun yolu da birlik ve beraberlik duygularının pekiştirilmesinden geçmektedir. Son zamanlarda yapıldığı gibi demokrasi ile cumhuriyet, millet ile devlet, milli ile dini değerlerden birisini önemseyip diğerini önemsizleştirmek bölücülerin ekmeğine yağ sürmek olur. Bir bütün olan bu değerleri birbirinin alternatifi yahut karşıtı gibi görmek ya da göstermek de bir çeşit bölücülüktür.
Çok açıktır ki ayrılıkçılığı, etnik ırkçılığı, fitneyi ve kanlı terörü yenmenin yolu milli, dini, ahlaki ve insani değerleri bir arada buluşturmak ve yaşamaktan geçmektedir. Ancak bu tavırlardır ki, insanlara bir arada yaşama azim ve kararlılığı kazandırır.
Bu nedenle Cumhuriyet Bayramımızın 88. Yıldönümü kutlamalarının sınırlandırılması çok yanlış olmuştur.
Cumhuriyet bayramları ve törenleri “yüreklerin toplu vurduğu” ve güven duygusunu pekiştiren törenlerdir. Topluma kendine güven, beraberlik, cesaret ve umut aşılama sürecinde Cumhuriyet kutlamalarının büyük önemi vardır. Bu kutlama ve gösteriler aynı zamanda ülkenin nereden nereye geldiğini, hangi güçlükleri nasıl aştığını ve insanların kendine güvenin ne denli önemli olduğunu da gösterirler. Cumhuriyet coşkusu bu anlamda yorgunluk, yılgınlık ve yenilmişlik duygusunun panzehiri olarak işlev görür.
Unutmamak gerekir ki Cumhuriyet kendine güvenin, kendi kaderini kendisinin tayin etme iradesinin, birlik ve beraberlik duygusunun da kaynağıdır.
Cumhuriyet törenlerine iktidar tarafından getirilen kısıtlamaların ardından Cumhuriyet dönemine ve Atatürk’e
karşı onun kurduğu TBMM çatısı altında yapılan saldırılar dikkat çekecek kadar artmıştır.
AKP grubunda bazı milletvekilleri yapacak başka işi kalmamış, söyleyecek sözleri bitmiş ve tükenmiş görüntüsü vermektedir. Bunlar Türk milletine hizmet etmiş, halkın sevgisini kazanmış ve tarihe mal olmuş şahsiyetlere pervasızca dil uzatmaktadırlar. Yaşayanlarla değil, Hakkın rahmetine kavuşmuş olanlarla uğraşmayı siyaset edinmişlerdir.
Bir AKP milletvekili bir gün önce Başbuğ Alpaslan Türkeş’e sataşmış, ardından da özür dilemek ve sözünü geri almak zorunda kalmıştı. Dün de bir başka AKP milletvekili, Mustafa Kemal Atatürk’e kurucusu bulunduğu TBMM’de sataşmıştır. Gösterilen tepkiler üzerine bu zat “Ebedi Şef yerine Milli Şefi kastettim” diyerek sözünü düzeltmek ve geri almak zorunda kalmıştır.
AKP grubu giderek iftira eden, sözünü geri alan, “özür” dileyen, ne söylediği de belli olmayan bir gruba dönüşmüştür.
Atatürk bu ülkenin milli ve manevi mimarıdır. Onu doğrudan ya da dolaylı olarak inkar etmeden, eleştirmeden ve yargılamadan önce bu zatların önce onun yaptıklarının ne anlama geldiğini kavramaları gerekir. O, olmasaydı kendilerinin hangi coğrafyanın ve kültürün çocukları haline geleceklerini de iyi hesap etmeleri gerekir.
“Tarihle yüzleşmek” ya da “ezber bozmak” la görevli olduklarını söyleyenler işe kendilerini ve ağızlarını bozarak başlamışlardır. Bu zihniyet sahiplerinin yaptıklarının tek bir amacı var, o da Cumhuriyeti ve onu kuran iradeyi itibarsızlaştırmaktır. Ali Kemal’ler, Zaven Efendi’ler ve Damat Ferit’ler de benzer şeyi yapmışlardı. Bunlar da onlar gibi başaramayacak!