AKP, kırılma ve asıl cesaret!..
"Bence küskünler değil de 'kolaycılar' partisi olabilir... Madem durumdan rahatsızdınız, koşulsuz itaat etmeden, parti içi muhalefetinizi zamanında yaparak demokrasiye destek vermiş olsaydınız, samimi duracaktınız. Bugünkü çıkış için neden yıllarca beklediniz?.. Size birden cesaret veren 25 yıllık İstanbul Belediyesi'nin kaybedilmesi mi?.."
İYİ Parti İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu'nun yukarıdaki açıklamaları niçin önemli biliyor musunuz?..
Çünkü bu saptamalar, takiyecilikten beslenen ikiyüzlü siyasetin fırsatçılık üzerinden pusuda beklemesini de deşifre ediyor...
AKP'den dışlananların yeni bir vizyon (!) gibi arzı endam etmesini baştan beri kuşkulu bulduğumuz için Kavuncu'nun tepkisine katacak çok şey var...
O halde tam tersinden sormak lazım; AKP İstanbul'u kaybetmeseydi "huzur" iddiasıyla ortaya çıkanlar yeni parti kurmaya cesaret edebilir miydi?..
23 Haziran'da, İstanbul'da yüzde 45 oy alan Cumhur İtifakı, sanki tamamen "erozyon- çöküş- enkaz" sinyali vermiş gibi umutlananlar şu soruya yanıt verebiliyor mu?..
Tüm dosyaları (!) Erdoğan'ın elinde olan vekillerin kaçı AKP'den istifa edebilir ki?..
Erdoğan 31 Mart'ın hemen ardından, "daha 4 yıl iktidardayız" demesine rağmen, kaç AKP'li vekil şatafatı bırakarak partisinden kopmaya cesaret edebilir ki?..
"Yeni Parti kurulursa AKP zayıflar, iktidar değişir" diye rüya görenlerin bu hezayanlarına karşı çıkmamızın başka sebepleri de baştan bellidir;
Dünyanın her coğrafyasında olduğu gibi; halkı bıktıran- bezdiren- ezen, rantçı- gerici- işbirlikçi ve yolsuzluk-rüşvet batağındaki iktidarlar ancak temeli "millet"e dayanan "ittifak"lar ya da solun devinimi ile yıkılabilir...
Temelleri tarikatçılık- cemaatçilik olan siyaset kurumları kısa dönemlerde bölünseler de; "nihai hedef"leri olan hilafet- şeriat için en sonunda birleşecekleri herkes tarafından bilinirken, Millet İttifakı da AKP'den kurtulmayı düşleyen çevreler de bakış açılarını değiştirmeliler...
"Millet İttifakı" gibi, son yılların en büyük siyaset hareketinin son seçimlerde AKP'ye verdiği ders, "alternatif"in rotasını göstermesi açısından da yeterli bir kanıttır…
"ÜMMET" DEĞİL, "MİLLET..."
"Kim kimle bağlantılı, kim nerelerden ihale almış, hangi vekil kimin dümeninde, partide kimler, hangi cemaat ve tarikatın kollarında, bürokraside kimler neler yapıyor, kimlerin özel yaşamında hangi entrikalar dönüyor", Erdoğan da AKP' nin yöneticileri de her şeyi biliyor olmalı!!!
Evet; Türkiye'de farklı ideolojilerden, merkez siyaseti de kucaklayacak bir hareket başlamış olsaydı, Erdoğan belki paniklerdi ama yukarıdaki gerekçeleri de yan yana getirdiğimizde, kendi içinde denenmişlerin AKP'yi çok fazla kaygılandırdığını sanmıyorum...
İşte Gül-Davutoğlu ve Babacan için, "bakan yaptık, başbakan yaptık, cumhurbaşkanı yaptık" şeklindeki tepkisine de bakılırsa; Erdoğan, çeşitli mevkilere getirdiği insanların kendisine ihanet ettiğini düşünüyor ve kızgınlığı da bu "vefasızlık"tan kaynaklanıyor...
Peki; Babacan- Gül- Davutoğlu üçlüsünün kuracağı parti ile ilgili AKP'de çok ciddi bir panik havası yokken, Erdoğan küskünleri neden "ümmeti bölmek"le suçladı acaba?..
Dincilikten, tarikattan- cemaatlerden- gericilikten beslenen tüm siyasetçilerin klasik savunma mekanizmasının dışa vurumudur Erdoğan'ın tepkisi...
İmam hatipliler için "imanlı gençlik" tanımlamasını kullananlar hangi kaygıdan yola çıktılarsa, Erdoğan da beslendiği zemindeki kırılmaları her zamanki gibi muhafazakârlık- dincilik tutkalıyla bir arada tutma telaşında...
Aksine, laik cumhuriyeti korumak üzerine yemin eden bir devlet yöneticisinin, bilişim çağının teknolojiyi alt üst ettiği bir dönemde, uygarlık evrenin sınırlarını zorlarken halen ümmetçilikten medet ummasının başka anlamı olamaz...
Erdoğan boşuna endişeleniyor... Kendisini İstanbul-Ankara- Akdeniz ve Trakya'da alt eden güç, bir bölüm dindar kesim dahil, toplumun farklı alanlarındaki refleks olsa da, yaşadığı mağlubiyetin temelinde ümmet kaygısı değil, "millet"in devinimi yatıyor... Ümmetçi zihniyet yüzünden de kaybetti Erdoğan...
Erdoğan 31 Mart- 23 Haziran gerçeklerinden zerre kadar ders almamış ki, millete yönelik tepkisini dincilik tutkalıyla yapıştırmaya çalışırken giderek daha fazla eriyeceğinin farkında değil...
Seçimler ders vermedi de, birileri cumhuriyetin ve laikliğin ne kadar yaşamsal olduğunu daha nasıl anlatmalı Erdoğan'a?..
İTTİFAKIN YAŞAMSAL HEDEFİ!..
Erdoğan'ın milletvekilleriyle yaptığı toplantılarda da "başkanlık" rejimi ile ilgili bürokratik yakınmalar dile getirilmiş...
Vekiller genellikle bakanlara ulaşamadıklarından şikayet etmişler...
Velhasıl AKP'li vekillerin derdi iş bitirmek olduğu için, cumhuriyet rejimi ile zerre kadar uyuşmayan sisteme siyasi ilişkiler uğruna karşı durmaya çalışıyorlar...
İşte bu yüzden de muhalefet cumhuriyeti AKP'den kurtarmak için ataklarını bir an önce yoğunlaştırmalı...
Evet; İstanbul-Ankara ve Akdeniz Bölgesi'ni kaybeden Erdoğan, yerel yönetimlerin çoğunu elinde bulundurması, İstanbul-Ankara ve diğer büyük kentlerde belediye meclislerinde çoğunluğu korumasına da dayanarak erken seçime gitmeyecek...
Mağlubiyet almış siyasi kurumların erozyon yaşadıkları dönemde koltuğu korumak için reflekslerini artıracağı da ortada olduğuna göre, Millet İttifakı, AKP'yi genel seçime zorlamak yerine, başkanlık denen şu ucube sistemi bir an önce bertaraf etmeye uğraşmalı...
Ve Türkiye Cumhuriyeti bir an önce fabrika ayarlarına geri döndürülmeli...
Unutulmasın ki, "başkanlık sistemi" denilen saçmalık ortadan kalkmadığı sürece ne Erdoğan'ın gücü kırılabilir ne de AKP genel seçime zorlanabilir...
Birinci yılında tökezleyen ve toplumun hiçbir kesimi ile uyum sağlayamayan bir sistem cumhuriyeti yönetmekten çok, laik rejimin üzerinde tek adam hakimiyetini dayatırken Türkiye huzura erişemeyecek...
Kılıçdaroğlu-Akşener ittifakı bu sistemin yıkıcılığını halka iyi anlatmalı ve AKP'yi bir an önce referanduma zorlayarak, cumhuriyetin kurucu ilkelerini geri getirmeli... Hem de hiç gecikmeden...