AKP ekonomiyi iyi yönetemedi…
AKP iktidarı, makro planlamayı kaldırdı. İktisat ve mali politikaları; devletin dışlanması, bütçe açığı ve faiz-kur politikası ile sınırlı gördü. Sıcak para girişi nedeni ile 2013 yılına kadar TL aşırı değerli kaldı. Ama üretim ithal girdiye bağımlı oldu. Buna bağlı olarak dış açıklar arttı. İşsizlik fırladı.
2017 ve sonrasında, bu defa enflasyon, dış açık ve işsizlik sorunlarını Merkez Bankası''na müdahale ve faiz politikası ile çözeceğini zannetti ; ancak tersine TL aşırı değer kaybetti. Bu defa da enflasyon daha çok arttı. Dış açıklar yine devam ediyor. Ülke riski arttı ve dış borçlarda temerrüt riski oluştu.
2006 yılından beri Merkez Bankası enflasyon hedeflemesi uyguluyor, hiçbir yıl hedefi tutturamadı.
Dünyanın yaşadıklarını, iktisat teorilerini bir yana bırakalım; AKP ''nin İlk dönemi olan 2003 -2013 arasında yüksek faiz düşük kur döneminde ve ikinci dönem olan 2013 sonrası eksi reel faiz ve yüksek kur döneminde, gördük ve yaşadık ki, tek başına para ve faiz politikası ile ekonomide istikrar sağlanamaz.
Hangi ülkede olursa olsun, hangi konjonktür içinde olursa olsun, iktisat politikaları bir bütündür. İstikrar için iktisadın üç ayağı, -üretim, istihdam ve gelir dağılımı- politikaları bir bütün olarak ele alınmalıdır. Para, faiz, maliye, bütçe, istihdam politikaları koordineli olmalıdır.
Nasıl olur da AKP iktidarı bu gerçekleri görmez? Eğer görmüyorsa farklı gündemi var demektir. Bu farklı gündemin maliyetini bugün toplum olarak hep birlikte çekiyoruz.
AKP''nin faiz- enflasyon takıntısı, yüzde 10 olan kronik enflasyonu yüzde 20''ye çıkardı. Yüksek enflasyon halkı yoksullaştırdı, yerli ve yabancı özel yatırımları engelledi, gelir dağılımını ve sosyal huzuru bozdu. Eğer iktidarın faiz takıntısı devam ederse daha da bozulacak.
Enflasyonla mücadele etmek istiyorsak, önce bir istikrar programı yapmamız ve yukarıda söylediğim gibi iktisat ve mali politikalarını koordineli olarak planlamamız gerekir.
1 - Bu kapsamda kısa ve orta dönemde;
* Kısa dönemde dalgalı kur sistemini kaldırıp, yerine yarı sabit kur sistemini getirmeliyiz.
* Merkez Bankasının bağımsızlığını teminat altına alıp, bankanın TL yanında döviz kurunu da gözetmesini sağlayacak mevzuat değişikliği yapmalıyız. Enflasyon hedeflemesinde, para otoritesinin yalnızca öngördüğü enflasyon hedefine odaklanması gerekir. Diğer hedeflerdeki sapmalar eğer enflasyon hedefi tutarsa mazur görülebilir. Türkiye''de uygulanan dalgalı kur sistemi buna imkân vermemiştir. MB özellikle 2018 kur şokundan sonra kurları tutabilmek için resmi rezervlerini eksiye çevirmiştir. 2020 sonunda MB kurları gözetmeyeceğini açıklamıştır.
* Spekülatif sermaye hareketlerini kontrol edebileceğimizi kambiyo sistemi kurmalıyız.
2 - Yapısal sorunları çözmeliyiz.
* Toplam faktör verimliliği 2013 sonrası eksiye geriledi. Ücretleri ve çalışma koşullarını iyileştirip, eğitimde insan gücü planlaması yapmalıyız. Üretimde teknolojik yeniliklere gitmeliyiz.
* Liyakat esaslı çalışanlara dayalı Kurumsal devlet yapısı oluşturmalıyız. AKP''nin devlet üstündeki hegemonyasını kaldırmalıyız.
* Kamu harcamalarını etkin kullanmalıyız. Bunun için Kamu-Özel sektör işbirliğini kaldırmalıyız. Saraylar, uçaklar, törenler ve saray kadrosu için fahiş harcamalarını tamamen bitirmeliyiz. Bütçeden popülizm amaçlı karşılıksız para dağıtmaya son vermeliyiz.
* Kamu tekelleri ve doğal tekellerin özelleştirilmesi ile piyasada oligopol yapılar ve karteller oluştu. Maliyet artışları kolayca perakendeye yansıtılıyor. Özelleşen kamu tekellerini ve enerji dağıtımını yeniden devletleştirmeliyiz. Popülizmde kullanılan dört kamu bankasını özelleştirmeliyiz.
* Üretimde ithal girdi payını yüzde 40''tan yüzde 10 indirmeliyiz. Bu alanda ithal ikamesi politikaları uygulayıp, içerde teşvik vermeliyiz. Aramalı ve hammadde ithalatında korumacı politikalara gitmeliyiz.
Bunları yapmanın bir sosyal maliyeti var ama yapmamanın daha büyük maliyeti var. Uygulamak ise hem zor, hem de kolaydır… Siyasi popülizm hedefi olanlar için zordur; Toplumsal refah hedefi olanlar için kolaydır.