AKP çökmezse neler olacak?..
Türkiye son 17 yıldır; siyasal dayatmacılık, baskıcı-gerici zihniyet ve yandaşlaşmış basının utanç verici kıskacında debelenip duruyor...
Dünyanın herhangi bir yerinde, böylesine bir "üçgen" 80 milyon insanı, yılın 365 günü karmaşacı bir siyasetin çıkmazında tutsa, böyle anlayışlara devlet yönetme olanağı tanımaz toplumlar...
Ancak Türkiye çok ilginç bir ülke... Dünü çok çabuk unutan, "yarın"ı nedense sorgulamayan, gelecek kaygısını anlık yaşayan, olayları hafızalarında hasıraltı etmekten çekinmeyen, çarpıklığı- yolsuzluğu-vurgunu-talanı-rüşveti ve sosyo-politik rezaletleri bile çok kısa sürede kendi gündeminden çıkartan bir topluluk da yaşıyor bu ülkede...
Bırakın 12 Eylül 1980 sonrasında yozlaşan siyasetin gericiliğe ortam yaratmasını; cumhuriyetten rövanş almaya çalışanların palazlandığı anlayış son yıllarda neler yapmadı ki bu ülkeye?.. İşte bu ülkenin yarısı, yaşanan vahametleri ne yazık ki kolayca unuttu...
Oysa Türkiye, son 17 yılda büyük acılar çekti... En büyük acı olarak "terör" balçığı yıllarca kahretti bu ülkeyi...
Yalnızca pusular, intihar saldırıları, bombalı eylemler değil, kent merkezlerine kadar inen terör unsurlarının güvenlik güçleri ile çatışması, daha sonra yaşanan "açılım" ihanetiyle birlikte büyük olaylara da yol açtı...Neler mi oldu peki?..
Cumhuriyete taarruz artacak...
Evet; yazının başında vurgulanan "unutkanlık" ne yazık ki toplumun en büyük yarasıdır bu ülkede...
Örneğin; valilere "operasyon yapmayın" talimatı verilirken, operasyondan dönen askerlerin Diyarbakır'ın ilçelerinde hakaret ve tükürük yağmuruna tutulduğunu unutmasın kimse...
İşte derin ihanetin vahim boyutları o iğrenç saldırıyla da kalmamıştı;
Şehir merkezlerinde siyasallaşmış terörün unsurlarına öylesine dehşet verici olanaklar yaratıldı ki, Diyarbakır ve çevre illerdeki "Hendek" operasyonları yüzlerce güvenlik görevlisinin şehit olmasına yol açtı, koca kentleri ise harabeye çevirdi...
Kürt kökenli yurttaşları da şiddet yorgunu haline getiren olaylar, "açılım" adı altında bir boşvermişliğin pervasızlığına terk edildi uzun süre...
AKP; iktidara geldiği 2002'den 2015 yılına kadar terörün duraksama döneminden eylemsel zirveye tırmanmasının siyasal aktörü olarak Habur'da, PKK unsurlarının davul zurnayla karşılandığı bir dönemin mimari olarak da siyaset tarihine yazıldı...
Yalnızca terör ve yangın sarmalındaki sosyo-ekonomik çemberin içerisinde kıvranıp durmadı bu ülke...
Cumhuriyetten rövanş almaya çalışanların özellikle "eğitim" üzerinden başlattıkları yıkım, Atatürk'ü, Cumhuriyeti ve Kurtuluş Savaşı'nı dışlama operasyonunun adım adım ihanetleri olarak Aydınlanma Devrimi'nin çökertilmesinde altyapı olarak kullanıldı...
Peki ya, siyaset-tarikat işbirliğinin "oy rantı" uğruna gözünü kırpmadan büyük bir pervasızlıkla dayattığı güç savaşının vahim sonuçlarına ne demeli?..
Daha 5 yıl öncesine kadar Fethullahçılarla kol kola yürüyen AKP, devletin içerisinde sinsice yuvalanan bir örgütle ilgili uyarıları yıllar boyunca bir tarafa atmadı mı?..
Bu da yetmemiş gibi, cemaatle ilgili yazı yazanlarla uyarılar yapan siyasetçiler "hedef" haline getirilmedi mi bu ülkede?..
İşte kendi büyüttüğü canavarın "darbe"si ile de karşılaşan bir siyasi otoritenin gericilikten nemalanma çabaları sırasında yol açtığı sarsıntılar ülkeyi yıkıma sürüklerken, "laik eğitim"e vurulan darbeler tarikat-cemaat yurtlarında vahşete varan taciz-tecavüz olaylarına da yolaçtı...
İmamoğlu, Yavaş, "Millet..."
Peki; 17/25 Aralık operasyonlarında deşifre olan "rüşvet-yolsuzluk" çarkının cemaat ve AKP'yi birbirine düşürmesi, Türkiye'de siyaseti ranta bulaştıran kirli ilişkileri örtbas edebildi mi?..
AKP'li belediyelerdeki yolsuzluklar, devlet eliyle yürütülen doğa katliamları, TOKİ'nin ülkenin birçok kentini beton cehennemine çeviren girişimleri siyasi ve sosyal çarpıklıklardan sonra, yaşam alanlarına vurulmuş ağır bir darbenin sonucu olarak acı çektirmeye devam etmiyor mu?..
Yazının başına dönelim yeniden...Yukarıdaki çıkmazları, gerginliği, siyasal kumpasçılığı, kanlı ve kirli çemberin sonuçlarını neden anımsattığımızın farkında olmalı herkes...
Ne çare ki ve ne yazık ki; bu ülkenin en az yarısı, takiyeci siyaset ve yandaşlaşmış medyanın işbirliğiyle dayatılan "ters algı" operasyonlarının da katkısıyla her şeyi çok çabuk unutuyor...
Peki; Türkiye 31 Mart seçimlerine giderken, burada yüzlerce örnekle gösterebileceğimiz siyasal çarpıklıklar, sosyal yaralar ve ekonomik çöküşle ilgili vakaları tekrar anımsatmaya gerek var mı acaba?..
Evet; pazar günü sandığa giderken cumhuriyetin "kader" seçimlerinden birinde oy kullanılacağınızı sakın unutmayın...
Zihninizde ne yalan üzerine kurgulanmış uydurma anketlerin zavallılığı ne takiyeci siyasetin gerçekleri örtbas etme yalanları ne de kirli medyanın zavallıca etkileri kalsın...
Yaşamın cenderesinde karşınıza çıkan sıkıntılar ıstıraplı her dönemde nasıl zihninizi silkeliyorsa, sandığa giderken de zihninizi, yüreğinizi kendine getirmeye çalışın ve oyunuzu öyle kullanın...
Millet İttifakı-Cumhur İttifakı ikileminde, Türkiye'nin yarınlarını ve gelecek kaygısı yaşayan insanların endişelerini "umuda çevirmek" istiyorsanız pusulanız bellidir;
AKP iktidarının son 17 yılda bu ülkede, yolsuzluk, tarikat-cemaat ilişkileri, ekonomik çöküntüler, diplomatik rezaletler, açlık-sefalet-işsizlik ve en çok da terör sarmalının yolaçtığı yaraları gözünüzün önüne getirip mührü pusulaya öyle vurun...
Unutmayın; cumhuriyetten rövanş almaya çalışanların geçmişte başlattığı saldırılar, ülkenin yarınlarında yaşanabilecek ve cumhuriyete karşı başlatılacak yeni taarruzların da dayanakları olarak öne çıkarılacaktır...
İstanbul'da Ekrem İmamoğlu ve Ankara'da Mansur Yavaş "umut" bayrağı açmışken; ne olursa olsun sandığa gidin ve cumhuriyetin kuruluşunun 100. yılına az kalmışken, cumhuriyet ve Atatürk'le çatışan zihniyetin uzantılarına geçit vermeyin...