AKP andıçına tepki
İktidarın gazetecilerle ilgili “andıç” çalışması yaptığını elbette biliyorduk ama böyle notla değerlendirdiğini bilmiyorduk...
Meğer AKP iktidarı gazeteciler hakkında bir karne tutuyormuş. Her Merkez Karar Yönetim Kurulu toplantısında medya da masaya yatırılıyor ve iktidarı öven gazetecilerle muhalefet yapan gazeteciler birer birer saptanıyor ve not veriliyormuş.
Sonra da bunlardan bazıları için “pekiyi notu” atılırken, bazı gazeteciler herhalde “Biraz daha akıllansınlar” diye “sınıfı geçiriliyor” geri kalanı da “Bunlardan bir hayır gelmez” denilerek “sınıfta bırakılıyormuş.”
Önkibar yazdı
İktidarın gazetecilerle ilgili “andıç” çalışması yaptığını elbette biliyorduk ama böyle notla değerlendirmeye gittiğini bilmiyorduk. Yeniçağ Gazetesi yazarı Sebahattin Önkibar yazınca hepimizin haberi oldu.
Onun da yazmasına neden olan aldığı bir uyarıymış. Çünkü AKP MKYK üyelerinden biri geçenlerde kendisini arayıp “Sabahattinciğim ne olur bu kadar aleyhte yazma. Her toplantıda ayrıntılı verilen medya raporunda aleyhte yazanların başlarındasın..” demiş. Önkibar da tek tek gazeteci isimleri sayarak kimin hangi kategoride olduğuna dair onay almış. (Diğer sütunlarda kategorize edilen gazetecilerin isimlerini bulacaksınız.)
Eleştiren düşmandır
Bir iktidar elbette medya ile ilişkilerine gözden geçirecek, haber ve yorumları değerlendirecektir. Bizde ise bu böyle olmuyor. İktidar eleştirilerden bir ders çıkarmak için değil kendisine yandaş ve rakip isimleri saptamak ve buna göre davranmak için yapıyor bunu.
Çünkü AKP zihniyetinde eleştiriye yer yok. Eleştiriyi “düşmanlık” olarak algılıyorlar. AKP’ye göre eleştiri “hizmetlerin önünün kesilmesi” demek. Mantık bu olunca da her türlü baskı ve yıldırmayı da kendilerinde hak görüyorlar.
Oysa, kendi adıma belirteyim, ben fikir ve görüşlerimi yazıyorum. “Muhalefet yapmak için özel bir çaba” harcamıyorum. Kendi dünya görüşümü, ilkelerimi, beklentilerimi, hayallerimi dile getirmeye çalışıyorum.
Bunların çoğunun AKP zihniyeti ile uyuşmaması elbette mümkün. Yarın başka bir iktidarla da uyuşmayabilir. Ama AKP’nin buna tahammülü yok. Tek görüşleri var: “Benden olmayan düşmandır.” Yazık.
Şimdi AKP MKYK’sının her toplantısında ele alınan ve kategorize edilen gazeteciler arasında ben de “sınıfta kalan” gazeteciler arasında sayılıyorum. Çünkü bugünkü iktidarın pekçok uygulamasını eleştiriyorum.
Peki “pekiyi alan” veya “sınıfı geçen” kategorisine sokulan, neredeyse tamamını tanıdığım gazeteci arkadaşlarımın yüzüne karşı “Sınıfta kalan gazeteciler arasında olmak benim için onurdur” dersem ayıp mı etmiş olacağım?
PEKİYİ ALANLAR
Mehmet Altan, Hasan Cemal, Taha Akyol, Mehmet Barlas, İlter Türkmen, Deniz Gökçe, Hasan Celal Güzel, Ahmet Altan, Nuray Mert, Yasemin Çongar, Ergun Babahan, Emre Aköz, İsmet Berkan, Engin Ardıç..
SINIFI GEÇENLER
Serdar Turgut, Cüneyt Ülsever, Rauf Tamer, M.Ali Birand, Yavuz Donat, Ahmet Hakan Coşkun...
SINIFTA KALANLAR
Güngör Mengi, Ruhat Mengi, Emre Kongar, Yılmaz Özdil, Oktay Ekşi, Bekir Coşkun, İlhan Selçuk, Melih Aşık, Serdar Akinan, Tufan Türenç, Can Ataklı, Mustafa Mutlu, Altemur Kılıç, Yiğit Bulut, Mustafa Balbay...
ZATEN BİZDEN
Fehmi Koru, Nazlı Ilıcak, Mustafa Karaalioğlu, Ekrem Dumanlı
* Can Ataklı / Vatan
*****
Uçaktaki yazarlar
İktidarın medyaya karşı yanlı tutumu özellikle Başbakan’ın dış gezilerinde uçağına davet ettiği gazeteciler noktasında çok dikkat çekiyor. Çünkü Başbakan bu davetlerde çok ciddi bir ayırım yapıyor. Yanına sadece kendisini öven, eleştiriye asla kalkışmayan isimleri davet ediyor.
Bu durum eskiden beri böyle miydi? Hayır, uygulama Tayyip Erdoğan’la başladı. Daha önceki Başbakanların hiçbiri yurtdışı gezilerine giderken yanına sadece istediği gazetecileri almazdı.
Şu anda bilmediğim için soruyorum: Başbakan’ın uçağına davet edilen gazeteciler gezi ile ilgili masrafları ödüyorlar mı?
*Can Ataklı / Vatan
****
Bu işi sen iyi bilirsin Hasan Abi
Hasan Abimiz Vakit’teki köşesinde yine kendi üslubunca TSK ve “akredite meselesi” ni diline dolamış. Bodrum’da jandarmanın Suudi Prens’in verdiği bahşişi iade etmesi haberiyle Genel Kurmay tarafından akredite gazeteci olmanın şart ve gereği arasında garip bir bağlantı kurmayı başarmış. Haberi, “Sanki askerin imajı yaralanmış, karizması çizilmiş de onu tedavi etmeyi amaçlayan bir haber” diye değerlendirip şöyle devam ediyor:
Belki de bu yüzden kartel medyası balıklama atlamıştı haberin üzerine... Eee, “akredite” olmanın şartları!.. “Embeddet” olmanın gerekleri!.. Biz “akredite” ve “embeddet” olmadığımız için olsa gerek, buradaki “inceliği” belki de göremedik!..
* * *
Hasan Abi; değerli tespitlerinle bu meseleyi anladık anlamasına ama hele bir de Başbakan uçağına “embeddet” ve “akredite” olmanın “incelikleri” ni anlatsan!.. Eee, ne de olsa sen bu konunun duayen uzmanlarındansın.
****
Sınıfta kaldım
Dün Sabahattin Önkibar yazdı: AKP Merkez Karar ve Yönetim Kurulu’nun her toplantısında üyelere ayrıntılı bir medya raporu veriliyormuş. Bu raporda gazeteciler “AKP’ye yakınlıkları” na göre sınıflandırılıyormuş.
Nazlı Ilıcak, Mustafa Karaalioğlu, Fehmi Koru, Ekrem Dumanlı gibi kimi gazeteciler “zaten bizden” denilerek değerlendirme dışı bırakılıyormuş.
Kalan yazarlara da “pekiyi”, “geçer”, “kalır” gibi notlar veriliyormuş.
Tahmin edebileceğiniz gibi; ben kalanlar arasındayım.
Şimdi size hangi dersten, 5 üzerinden kaç aldığımı yazacağım. (Benim karnemin bu detayı, Sabahattin Önkibar’da bile yok.)
Bu karne, benim gazeteciliğimin garanti belgesidir! “Bizden” sayılanlar ve “pekiyi” alanlar utansın!
İŞTE KARNEM
Görmezden gelme: Sıfır!
Yağlama-yıkama: Sıfır!
Korkup tırsma: Sıfır!
Kıvırma: Sıfır!
Takkeli liboşluk: Sıfır!
İktidar avukatlığı: Sıfır!
Takiye: Sıfır!
Yanak okşama: Sıfır!
Pislik örtme: Sıfır!
Naat (övgü): Sıfır!
Zokayı yutma: Sıfır!
Amuda kalkma: Sıfır!
Ters takla: Sıfır!
Hal ve gidiş: Sıfır!
* Mustafa Mutlu / Vatan
***
Neler mi Oluyor?..
İktidarın başı RTE geçenlerde Amerika’ya gitti, Başkan Bush ’la kapandılar; bir saat gizlice konuştular... Ne konuştular?.. Ne konuştukları önemli değil... Önemli olan ne?.. O günden bu yana anlaşıldı ki, Kuzey Irak’ta PKK, Barzani , peşmergeler, falan filan, fasa fiso...
Kuzey Irak’ta Türkiye’nin karşısında Amerika var... Amerika her şeye egemen... ABD hem Kuzey Irak’ta egemendir, hem Türkiye’de egemenliğini tam anlamında sürdürüyor... Amerika AKP iktidarını avucunun içinde tutarak, adım adım hedefine doğru yürümektedir... Nedir o hedef?
*
Cumhuriyet gazetesinde 2006 yılında bir harita yayımlandı... Amerikan askeri strateji dergisinde çıkan bu haritaya doğru yürüyüş kimi zaman hızlı, kimi zaman ağır adımlarla sürdürülüyor... “Neler oluyor?..” diye sormak, artık Türkler için aptallığın dik âlâsıdır...
Türkiye’deki dinci iktidar, iktidarını sürdürebilmek için, tam Amerika’nın güdümü altına girmiştir; bunlar için Ilımlı İslamcı Devletin sınırları önemli değildir; yeter ki amaçlarına ulaşabilisinler... İşgal altında yaşayan İstanbul’daki dinci iktidar ile mandacı, hilafetçi, Avrupacı, ama entelektüel geçinen Osmanlı seçkinleri her şeye razıydılar; Kemalistlere ateş püskürüyorlardı...
Bugün “aynısının tıpkısını” yaşıyoruz... Neler mi oluyor?..
ABD, PKK terörünü durdurmak pahasına Ankara’dan her istediğini alıyor; AKP iktidarını desteklemek pazarlığında malum haritanın yatırımını yapıyor; Ilımlı İslam Devleti kapsamında Anadolu’yu ikiye bölüyor...
Neler olduğu apaçık meydanda; ne gizlisi var, ne saklısı...
Barzani, PKK, DTP, Talabani ile boşu boşuna uğraşmak abes...
Muhatap ABD’dir...
O ne istiyorsa, o oluyor.
*İlhan Selçuk / Cumhuriyet