Aklın varsa sorumlusun
"Erdemli ve ahlaklı bir toplum oluşturmanın yolu, kuşkusuz kendi düşünce tarihimize damga vurmuş ilim adamlarımızın ortaya koyduğu dünya görüşünü benimsemekten geçer. Kur'an merkezinde oluşan bu dünya görüşünün ayırıcı niteliği düşünmeye ve bilgiye yaptığı yüksek vurgudur."
Altına imza atacağınız bir paragraf, değil mi? Tam da "erdem" ve "ahlak"la ciddi problemler yaşadığımız şu günlerde; hem anlamlı, hem de faydalı.
Ve diğer bir problemli olduğumuz alan: Akıl. Şu paragraf da akla atfen yazılmış gibi.
"Kur'an-ı Kerim'de pek çok ayette ısrarlı bir şekilde insana düşünme ve akletme emredilmekle birlikte 700'den fazla yerde de bilgi konu edinilmektedir... Günümüzde de biz, Kur'an'ın bu emirlerinin yeniden hayata geçirilmesinde, inanan her insanın sorumlu olduğunu düşünmekteyiz."
Akıl, ahlak ve erdem. Aralarında sıkı bir illiyet bağı var. Ortak kaderleri ise İslam her ne kadar "akıl" dini olsa da ve İslam Peygamberi "güzel ahlakı tamamlamaya geldim" dese de İslam toplumlarının bu üç kavramı, Necip Fazıl'ın tabiriyle, "ceketlerinin astarına" hapsetmeleri.
Her akıl ehli bu durumun farkında olmalı. Farkında olmasına rağmen farkında değilmiş gibi davranmak ise Türk toplumuna da sirayet etmiş marazi bir hâl. Yukarıda naklettiğim paragraflar bu durumun farkında olan ve bu farkındalığı topluma "zerk" etmek için çırpınan bir avuç bilim adamının gayretleri sonunda ortaya çıkmış.
Uzatmayayım, o paragraflar 2. Maturidi Yesevi Otağı Kurultayı sonuç bildirgesinden. Böyle bir sempozyumdan ne yazık ki haberdar değildim, sempozyumun varlığından haberdar olmama sebep olan Saleh Sultansoy hocaya buradan teşekkür ediyorum.
Kurultayın en önemli çıktısı Türk toplumunun son yıllarda muzdarip olduğu ahlak buhranından kurtuluşun reçetesi için uzaklara gitmemize gerek olmadığıdır. Kurultayı düzenleyenler, ahlak buhranından çıkış yolu için itikaden bağlı olduğumuzu iddia ettiğimiz İmam Maturidi'yi işaret ediyor.
İmam Maturidi'nin en önemli özelliği meseleleri izahta "akıl ile nakli" dengeli kullanması. O, aklı önceleyip nakli, nakli önceleyip aklı reddedenlere karşı ikisine de dengeli yaklaşan bir metodu benimsemiş.
"Allah'ın emirleri akıllı olana hitabendir" diyen büyük âlim, bu hitaba binaen insanın eylemlerinin gerçek sahibi olduğunu söylüyor. Bu yaklaşımıyla, insanı özgür bir varlık olarak tanımlar.
"Akıl, temyiz kabiliyetinin en güçlü silâhıdır" sözü seküler bir bilim adamına değil ona ait. Şu tespiti de 21. yy'da değil 10. yy'da yapmış: İnsan, yaptığı eylemin ahlaki sorumluluğunu taşıyacak özgürlüğe ve akla sahiptir.
İmam Maturidi'ye göre insan, bu özelliklerinden dolayı yaptıklarının ve söylediklerinin sorumluluğunu yüklenmelidir. Ona göre yanlış davranışların cezası vardır ama yanlışı onaylamanın cezası daha büyüktür. Yani, onaylamak yapmaktan daha büyük bir vebal taşır.
Sakin olun, burada karmaşık kelam tartışmalarına girmeyeceğim. Sadece İmamın şu yaklaşımını nakletmek istiyorum: "Ahlaki açıdan önemli olan, sahip olunan bilgi ile bu bilginin gereği olan eylem arasındaki ilgiyi kurup, ona göre davranabilmektir. Bilgisinin gerektirdiği şekilde davranamayan, bilgi sahibi bile olsa sefih ve cahildir."
Ana fikir şu: Eğer bilginizle amel etmiyorsanız bilgi sahibi olmak sizi cehaletten kurtarmaz. Yani, "n'apayım başka çare yok!" demek, "eğer öyleyse Allah layığını verecektir" diye seyretmek bireyi sorumluluktan kurtarmaz; sadece "cahil" sınıfına atar.
"Çünkü" diyor İmam Maturidi, sadece "Allah'ın emirlerini anlayacak akıl seviyesine sahip olmayanlar, ilâhi emirlerin dışında kalır, sorumlu olmazlar."
Sonuç...
"Aklın varsa sorumlusun" diyor Semerkandlı Bilge.
***
Çocuklarımıza aldığımızdan daha kötü bir dünya bırakmamak için ahlakı ve erdemi tekrar keşfetmemiz gerekiyor.
Kendimize "ahlak" olarak inandırdığımız türden bir şeyi değil, İmam Maturidi'nin "fikri, inancı ve doğru bilgiyi eylemin önüne koyan ve eylemi taklide değil sağlam bir bilgiye dayandıran" türden bir şeyi.
Bu "şey"in peşine düşen bir avuç bilim adamının gayretkeş faaliyetini merak ediyorsanız "2. Maturidi Yesevi Otağı Kurultayı" sonuç bildirgesine bir göz atın.