Akıllı ol, tedbir al, hayatta kal!
Türkiye'nin üzerinde bulunduğu coğrafyanın ihmale, inkâra ve şakaya gelir yanı yoktur. Türk milleti için hem coğrafya hem de tarih kaderidir.
Boğazları, su yolları ve jeopolitik konumuyla Türkiye bir çekim merkezidir. Böyle bir coğrafyada zayıf yapıların ve güçsüz devletlerin varlıklarını sürdürmesi mümkün değildir. Türk milleti üzerinde yaşadığı coğrafya rodeo atı gibidir. Üzerinde sağlam durmayanı üstünden atıyor. Bu toprakların milletler ve medeniyetler mezarlığı olmasının nedeni de budur!
Tarihi yönden de "Megali İdea", "Arz-ı Mevut", "Büyük Ermenistan", "Büyük Kürdistan" gibi sayısız hayallerin hedefi olan Anadolu'da güçsüz bir devletin ayakta kalması mümkün değildir. Anadolu topraklarında sürekli kendini geliştiren, çağın ihtiyaçlarına cevap veren, dinamik, diri ve güçlü bir devlet, ancak varlığını sürdürebilir.
Diğer yandan Anadolu coğrafyası batıdan doğuya, kuzeyden güneye fay hatlarıyla sarılıdır. Bu coğrafyada deprem, zelzele ya da hareket adı verilen sarsıntı ve kırılmalarla dolu olması kural, sükûnet ve sarsıntısız yıllar ise istisnaidir.
Böyle bir coğrafyada yaşamak her an her türlü doğal ve askeri gelişmelere hazır olmakla mümkündür. Anadolu coğrafyası her ihtimale hazır insanların yaşamasına ya da devlet olarak var olmasına izin veriyor.
Sağlam zeminlere oturan fiziki yapısı her ihtimale hazır güçlü ordusu, zamanında tedbirleri alınmış, hazırlıkları yapılmış bürokrasisi olan bir devlet bu topraklarda ancak varlığını sürdürebilir.
Gerekler ve gerçekler!
Ön Asya coğrafyasında depremlerin yaşanmasına şaşırmak ancak şaşkınların işi olabilir.
Elazığ ve Malatya bölgesini vuran 6.8 şiddetindeki depremde bu yazıyı yazdığımız sırada 35 kişinin hayatını kaybettiği, 1547 kişinin yaralandığı, 45 kişinin de enkazdan canlı kurtarıldığı haberleri gelmişti.
Türk milletinin başı sağ olsun derken yaralılara şifa, ölenlere de rahmet diliyoruz!
Depremde meydana gelen şiddetli sarsıntıdan etkilenmeyen binlerce bina olduğu gibi harabeye dönerek yerle yeksan olan binalar da olmuştur.
Demirinden çimentosundan çalınmış, gevşek ve kötü bir zemin üzerine oturtulmuş, yaşını başını almış yorgun binalar çökmüştür.
Eşyanın tabiatında yaşlananların -bina dahi olsa- öleceği, bastığı zeminin çürük olanların düşeceği, düşen blokların altında kalanların ezileceği vardır.
Öyle de olmuştur.
Bu depremde yaşanan yıkım da düzensiz, denetimsiz ve bilimsel kurallara uymamanın sonucu olarak gerçekleşmiştir.
Ayakta duran yapıların arasında kum ve tuğla enkazına dönmüş apartmanlar var. Bu durum denetimsizliğin ortaya çıkardığı bir sonuçtur.
Umulur ki yetkilileri, bu sonuçtan gereken dersi almışlardır.
Diğer yandan binalar yıkılırken etnisite, mezhep, çocuk, ihtiyar, kadın/erkek ya da parti ayrımı yapmamıştır. Herkesin üzerine aynı şiddetle çökmüştür.
Yıkılan binalar, enkazları altına aldığı insanlara bulundukları yerlere bağlı olarak aynı muameleyi yapmıştır.
Elazığ ve Malatya çevresindeki bu deprem coğrafi olarak doğu bölgesini sosyolojik olarak da bütün Türkiye'yi silkelemiştir.
Türk toplumunun yürekleri bir kez daha yıkım felaketi sonrasında ortak vurmaya başlamıştır. Telden çıkan sesin, dilden çıkan sözün, gözün boşalttığı yaşın, yüreklerde ürettiği duygu insanları daha çok birbirine benzetir. Aynı şeylere gülen, benzer acılardan üzülen insanların değerleri ortaktır. Acılar, sevinçler dahası manaları ortak olan halk millettir.
Türkiye'de insanlar bir millet olduklarını acı ve felaketleri yaşarken fark ediyor. Siyasetin her şeyin ölçüsü olduğu, ayrıştırmanın da siyaset olarak nitelendirildiği yerlerde insanlar ortak değerlerinden uzaklaşıyorlar.
Akılcı toplumun ölçüsü bir yönü itibariyle askeriye, adliye, mabet, hastane ve depreme siyaset değil kalitenin ve kuralların sokulmasıyla ilgilidir.
Akıllı ol, tedbir al, hayatta kal…
Depremin verdiği bu mesaj umarız alınmıştır!