Akıl verene bak!
Çift kişilikli Bilderberg bülbülü yine öttü
Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın uçaklarında baş köşeye kurulurken, “Yahu bu memlekette benden başka gazeteci yok mu arkadaş” diye sormayı akıl edemeyen “akredite Fehmi”, AKP’ye iliştirilmiş kalemiyle Genekurmay’a yol gösteriyor...
1997 yılında, Refahyol iktidarı 28 Şubat süreciyle yerinden edilirken başlatılan bir uygulamadır ’akreditasyon’; “Bu hükümete kimler karşı çıkmıyor?” sorusu sorulup verilen cevapta adı geçmeyen medya kuruluşları ’yasaklı’kılınmıştı. Askere karşı herhangi bir ’ayıplı’davranışları olması gerekmeksizin...
Sorduğu için Radikal’den Murat Yetkin’e de anlattım; sağolsun, sorunu bütün açıklığıyla dün yazmış. “Neden artık basın gezilerine, toplantılarına, önemli gün anmalarına ve diğer etkinliklere çağrılmıyoruz?” sorusunu kendilerine yönelten o sıralar Ankara Temsilcisi olduğum gazetenin sahibine, “Çünkü hakkınızda tam sekiz adet suç duyurusu var” cevabını vermişti dönemin ’güçlü generali’. “Görelim” ısrarı üzerine, alt düzeydekiler getire getire başka gazetelere ait sekiz suç duyurusu getirebilmişti.
Hakkında suç duyurusunda bulunulan gazeteler akrediteydi, garip bir biçimde bizim gazete başkalarına ait suç duyurularıyla ’akredite dışı’ bırakılmıştı. Dönemin Genelkurmay Basın ve Halkla İlişkiler Dairesi Başkanı Albay Hüsnü Dağ, o gün beni arayıp, “Bir yanlış yapılmış, bundan sonraki programlara çağrılacaksınız” haberini bizzat iletmişti.
Genelkurmay karargâhından bana ulaşan son bildirim sonradan albay olarak emekli edilmiş Hüsnü Dağ’ın o telefon mesajıdır. Bir daha ne bir ses, ne bir nefes...
Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt kendisi de deneyebilir: İstesin, astları ’akreditasyonsuz’ medya organları (hiç değilse çoğu) hakkında somut herhangi bir suçlama getiremeyeceklerdir. Genelkurmay’ın herkese açık internet sitesinde halen duran son üç yılın resmi açıklamaları içerisinde en büyük bölümü ’akredite’ yayın organlarının yayınlarıyla ilgili yalanlamalar teşkil ediyor; onları da gözden geçirebilir Org. Büyükanıt...
Disipliniyle ünlü bir kurumda, dışarıdan bakıldığında çok güçlü görünen bir komutanın, “Getirin şu gazete hakkındaki suç duyurusu dosyasını” emrine karşı nasıl direnildiğini yaşayarak öğrenmiştim. Sonunda, başka çıkar yol kalmayınca, dosyanın içine gelişigüzel yerleştirilmiş kâğıtlarla yasak savma çabasına girdiklerini de biliyorum. Bu sebeple, Org. Büyükanıt’ın “Getirin bakalım, medya organları arasındaki mukayeseli tabloyu” talimatının nasıl yankı bulacağını doğrusu çok merak
ederim.
Bir yıl önce (8 Mart 2007) dışarıya sızan Genelkurmay Başkanlığı’nın akredite gazetelerle ilgili ’medya raporu’, değerlendirme çalışmasının ne kadar yalapşap yürütüldüğünü ortaya koymuştu aslında. Genelkurmay’a yakışan, savunabileceği nitelikte değerlendirmelere dayalı uygulamalar yapmaktır; akreditasyon uygulaması ise tamamen keyfi tercihleri yansıtıyor.
Murat Yetkin damardan girmeseydi, konu benim için ele alınmaya değmezdi. Sonuç alamayacağım işlerle uğraşmayı sevmem ben.
* Fehmi Koru / Yenşafak
+++++
Taha’nın içine oturmuş
ABD’den güdülen Ilımlı İslamcı kanadın “medya kolu başkanı” Taha Kıvanç, adı son günlerde yine gündeme gelen Hilmi Özkök’ün Cumhurbaşkanı olarak Köşk’e çıkamamasına çok üzüldüğünü yazdı. Arkadaşı Abdullah Gül’e çağrıda bulunan Taha, “görevi döneminde askerinin başına çuval geçirilen ilk komutan Hilmi Özkök” ü baş danışman yapmasını istedi:
Hilmi Özkök şerefli bir asker, sırtındaki üniforma yara almasın diye, “Ben aday olmayacağım, görev sürem bittiğinde Genelkurmay Başkanlığında da bir gün fazla kalmam” açıklamasını yapıp kendisini bağladı. Kendisini bu kadar keskin bir sözle bağlamamış olsaydı, şartlar, onu Çankaya’ya çıkarabilirdi...
Bence Çankaya’dan uzak durmamalı Hilmi Paşa; çok özel danışman olarak Cumhurbaşkanı Gül’e yardımcı olmalı...
* Taha Kıvanç /Yenişafak
+++++
Sonra Oturup Ağlamasınlar...
AKP İslamcılığının -İslamın değil- beş şartı artık oluştu:
Dedikodu..
Şantaj..
Yalan-dolan..
Çıkarcılık..
Yolsuzluk..
Dinciliğin gün geçtikçe ağır bastığı medyayı da ancak maşayla tutabilirsin...
Peki, gün geçtikçe gelişip yoğunlaşan iletişim teknolojisi bizde neye hizmet ediyor?.. İslamcılığın beş şartına...
Üstelik kuşkulu dinlemeler üzerine bina edilen kanıtsız tanıksız ’ne idüğü belirsiz’davalar da medyada özellikle pompalanıyor... Bir azgınlık.. bir azgınlık ki.. demeyin gitsin..
Neden bu azgınlık?..
İslamcılar -ılımlısı ve köktencisi- artık ülkeyi, belediyeleri, devleti, her şeyi ele geçirdiklerine inanıyorlar... Azgınlığın dinci gazete sayfalarına nasıl yayıldığına ilişkin bir örnek vereyim..
Dinci köşe yazarı yazıyor:
“- Cumhuriyet mitinglerini düzenleyenlere derin devlet mi dersiniz, derin çete mi dersiniz?..”
“- Devleti temsil eden ’Bayrak’ve ’Cumhuriyet’, devleti ele geçirmeye çalışan çetelerin eline geçmiş...”
“- Özelleştirme İdaresi Başkanı’na düştü bu iş galiba... Hadi, derin devletin mallarını ve şirketlerini legal devlete, oradan da ihale yolu ile satış için TMSF’ye gidin... Cumhuriyet’in mal varlığını Cumhuriyet’in hazinesine irad kaydedin...”
“- Devlet bir an önce, iddialar doğru ise, mahkeme kayıtlarına geçen iddialar çerçevesinde Cumhuriyet gazetesi, ÇYDD (Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği), ADD (Atatürkçü Düşünce Derneği), Vatansever Güç Birliği gibi derin yapıların paravan örgütlerine derhal el koymalı...”
Eveeet...
AKP iktidarı belli hedefe doğru doludizgin yürüyor, yandaşları da içmeden sarhoş olmuşlar...
Ülke altüst...
Herkes birbirine soruyor:
- Ne olacak?.. Bu gidişle bir şeyler olacak... Ama, ben Cumhuriyet’e “İslamcı AKP Devleti” nin el koymasını isteyen gazeteye şimdiden haber vereyim... Bir şeyler olduğunda sonuç düşündükleri gibi çıkmazsa, oturup mazlum rolünde ağlamasınlar.
* İlhan Selçuk / Cumhuriyet
+++++
Yasemin az kalsın küfür de edecekti!
İndirimli satışa başlayan Taraf’ın, ABD’den ithal ettiği yazar Yasemin Çongar, “DTP ile görüşmem” diyen Tayyip Erdoğan’a vermiş veriştirmiş... Her fırsatta milliyetçileri savcılığa şikayet eden Erdoğan, “akli ve ahlakî zaaf” ve “sığ” tanımlamaları karşısında bakalım ne yapacak.. İşte Çongar’ın kaleminden hakaret damlayan o yazı:
Erdoğan dün, DTP’nin Meclis’teki yöneticilerinin ravdevu talebini kabul etmeme gerekçisini, “Bölücü terör örgütü PKK’yı, parlemento çatısı altında bulunan DTP, terör örgütü olarak ilan etmedikçe, ben kendileriyle Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak görüşmem” diye açıkladı. Bu açıklamanın neresinden tutacaksınız? İçerdiği akli ve ahlaki zaafı nasıl gizleyeceksiniz?...
Başbakan’ın yukarıdaki cümlesi öyle vahim tutarsızlıklar içeriyor, öyle sığ hesapları akla getiriyor ki...
+++++
GÜNÜN SÖZÜ
Yüz yılın “Zihni sinir”i..
Uyuşturucu kullanan öğrencileri tespit etmek için,
arılara ectasy veriyorum...
* Ata Özer / maalesef İstanbul il Milli Eğitim Müdürü...