Akif Beki Radikal’i yerin dibine soktu

Öyle bir hışımla esti gürledi ki... Ne muhabir kaldı gazabına uğramayan, ne yazıişleri, ne genel yayın yönetmeni! Hiddeti yoğun bir eleştiri yazısı döşenmekle yetinse iyi. Öfkesinden daha fena olanı, Deniz Feneri e.V. soruşturmasında gözaltına alınan ve sorgusunun ardından serbest bırakılan Kanal 7 Bilgi İşlem Sorumlusu Cüneyt Kavasoğlu’nun ifadesindeki itirafları “haber” yapanı, yazanı, yayanı ti’ye alması, “eski külyutmazlar zokayı yediler” diye kafa bulmaya kalkması, Çankaya’dan “sembolik adıyla” Babıali’ye dönüş yaptığını unutup, yüksek rakımlı varsaydığı köşesinden baktığı gazeteci milletini aşağılaması... Onları “haysiyetsiz” diye hakarete boğması, “asaletsiz” diye horlaması...
Ve daha da fenası, Akif Beki’nin bu satırlarının basın tarihine bizzat “zokayı yutuşunun vesikası” olarak kaydedilecek olması!
Neden mi?
Nasıl mı?
Şöyle ki:
Tam da Beki’nin Kavasoğlu’nun itirafta bulunduğunu yazanların ellerinde hiçbir belge olmadığını ileri sürüp “işletildiklerini” savunarak, “Eskiden de olurdu bu işler, yeni çıkmadı. Fakat kül yutturmak zordu acar muhabir kısmına. Onlar yutsa, yazıişleri masasının cingözleri yutmazdı. Yeni bir âdet peydah oldu. Eline ifade tutanağı, mahkeme kararı gibi belgeler tutuşturulmuyor artık adliye muhabirlerinin. Merkezdekiler de zokayı yiyip mahrecini sormuyorlar. Kulağa lalettayin üflenen birkaç fısıltı, arkası sorgulanmaksızın manşete çekiliyor. Manipülasyon, dezenformasyon bu kadar ucuzladı. (...) Kaynağı belirsiz haberlerle medya üzerinden görülen davalar arasında Deniz Feneri dosyası ilk sıralara doğru yükselişte. (...) ‘Deniz Feneri’nde itirafçının itirafları’haberini manşete çektiler, sonuç daha beter oldu. İtirafçı, Kanal 7’nin Bilgi İşlem Müdürü Cüneyt Kavasoğlu’ydu sözde. Kavasoğlu, yazılı bir açıklama yapmak zorunda kaldı. Ama ne açıklama! Adı dahil, yalan yanlış yazılan her şeyi a’dan z’ye düzeltti. (...) Haberin gerçekle, savcılık ifadesinin suç itirafıyla uzaktan yakından alakası yokmuş vesselam. Tamamı uydurma, tamamı asparagas. (...) Çarpıtmanın bile bir asaleti, haysiyeti vardı eskiden...” yazdığı gün...
Beki’nin Radikal’in 11. sayfasındaki köşesinden geriye doğru sadece bir yaprak çevirdiğinizde, 8. sayfanın eteğinde şu başlık vardı iyi mi:
“Deniz Feneri’nde uzaktan erişim!”
Yani Beki’nin “manipülasyon amaçlı asparagas” dediği haberin ta kendisi; hem de yandaş olmayan hemen her gazetenin yer verdiği “savcılık ifade tutanağı” ile belgenmişi!
Ve o habere göre de, Beki’nin “itirafla uzaktan yakından alakası yokmuş” dediği ifade “resmen” şöyle:
“2004 yılında (Deniz Feneri e.V’nin muhasebecisi) Firdevsi Ermiş İstanbul’a geldiğinde yöneticilere Kanal 7’nin bulunduğu binadaki server’larda tutulan Uyum yazılımına erişim sağlamak istemiş, yöneticiler benden bunu sağlamamı istediler. Bunun üzerine Ermiş’in laptop’una link kurduk. (...) Ermiş’e de uzak masa bağlantısı kurup şifresi verildi. (...) Bu şekilde Firdevsi’nin Uyum ortamındaki muhasebe kaydına erişimi sağladıktan sonra Firdevsi’nin bu alandaki yetkisinin ne olduğunu ben bilmem ve görmem. Bu sınırı finans bölümü belirlemiştir. (...) Teknik olarak aynı yöntemle Türkiye’deki kişilerin eğer varsa Almanya’daki muhasebe kayıtlarına erişmeleri de mümkündür.”
Düştüğü trajikomik hale rağmen, yazının bir yerinde haklı Beki:
Bu işlerin “bir asaleti, haysiyeti vardı eskiden.”
Şimdi nerdeeeee...
Bakalım Radikal Genel Yayın Yönetmeni Eyüp Can, bu yazıyla kendisini de “gazeteciler üzerinden bilgi kirliliği yaratmakta spin doktorluğunda derece alacak kadar ustalaşan savcılara kullandırmaya teşne” ilan eden yazarına tepki gösterecek / gösterebilecek mi?


BASINDAN SEÇMELER


“Yüzyılın vurgunu”nun ucu aralarında bir bakanın da bulunduğu
siyasetçilere dokununca çareyi savcılara “kulp” takmakta buldular

Deniz Feneri’ne “siyasi” müdahale

Türkiye’nin gündeminde iki fener soruşturması var. Biri Fenerbahçe, diğeri Deniz Feneri...
Bu iki soruşturmayı yürüten savcılar hakkında da, sanık avukatlarının şikâyeti üzerine HSYK inceleme yürütüyor.
Ama uygulamada bir fark var: Fenerbahçe soruşturmasını yürüten savcı, inceleme görmesine rağmen görev başında. Deniz Feneri soruşturmasını yürüten savcılar ise inceleme gerekçesiyle görevden alındı.
Neden?

***


Deniz Feneri savcıları, buzdağının altını gördü de ondan...
Bu konu deşilemez sanılıyordu; deşildi. Sorumlulara ulaşılamaz sanılıyordu; ulaşıldı. Tutuklanamazlar sanılıyordu; tutuklandılar. Soruşturmaya her tür güçlük çıkarıldığı için bir yerde tıkanır sanılıyordu; tıkanmadı. Tersine iş, yükseklere doğru tırmanıyordu.
Bayram sonrası yeni bir operasyonla Kanal 7’ye baskını haber veren “köstebek” de dahil 10-15 kişi daha tutuklanacaktı. Bunu, bazı şirket çalışanları ile yönetici yakınlarını da içeren yeni dalgalar takip edecekti.
Durdurdular.

***


“Üst bağlantılar”ı “köstebek” ele verdi. İddiaya göre, savcılığın Kanal 7’ye baskın isteyen yazısı, İçişleri Bakanı’nın Özel Kalem Müdürü (şimdiki Burdur Valisi) tarafından AKP’li Kırıkkale Belediye Başkanı’na duyuruldu. Vali bey yalanlıyor. Ama bu tüyonun kayda geçtiği anlaşılıyor. Haberi alan Kırıkkale Belediye Başkanı, gece yarısı bir Kanal 7 yöneticisini uyarıyor. O da “Önemli bir gelişme var” uyarısıyla bir diğerini haberdar ediyor.
“Kırıkkale Belediye Başkanı’nın olayla ne ilgisi var” diye soranlara, Başkan’ın daha önce Deniz Feneri e.V. ile ticaret yapan “Aytaç Et” in yöneticisi olduğunu ve bu şirketin de soruşturulduğunu hatırlatalım.

***


Soruşturmanın önemli siyasetçilere doğru uzandığı, sanıkların bir bakanla akrabalık bağının ortaya çıkarıldığı, telefon dinlemelerine muhafazakâr kültürle hiç bağdaşmayacak türden ilişkilerin takıldığı da sızan bilgiler arasında... O yüzden “açıklansa yer yerinden oynayacaktı” denilen iddianame bitmeden savcıların, bir “kulp takma” ile apar topar görevden alındığı ve yandaş basında hedef haline getirildiği anlaşılıyor.
O cenahtaki paniğe kanıt şu:
Ergenekon savcılarına koruma isteyen yandaş basın, Deniz Feneri savcılarını hedef gösteriyor. Balyoz sızıntılarını büyük gazetecilik sayarlardı; Deniz Feneri sızıntısına tepki gösteriyorlar.

***


Şimdi yeni savcılar 150 klasörlük bu dev dosyayı sil baştan hatmetmeye çalışacaklar. Ancak işleri hiç kolay değil.
Bir defa HSYK’nın Başkanı sıfatıyla savcıları peşinen suçlayarak, süren soruşturmada reyini açık etmiş bir Bakan var başlarında...
Sanıklar için tahliye isteseler ve mahkeme salıverse, bunun “siyasi” değil, “hukuki” olduğuna kim inanır?
Tıpkı savcıların görevden alınması gibi, bu hafta beklenen tutuklamaların durdurulması da, gecikecek iddianamenin “sakıncalı iddialardan ayıklanmış” olarak çıkması da “Hükümet’in müdahalesine” bağlanacaktır. Ama bu dosyayı kapatmak o kadar da kolay olmayacak. Kamuoyunun gözü kulağı bu davanın üzerinde...
Hele bu siyasi müdahaleden sonra, iyice öyle...
Can Dündar / Milliyet




Bu rezalet AKP’yi çökertecek

Bakar mısınız şu Deniz Feneri rezaletine... Yaklaşık 15 gündür batıdan doğuya kadar Anadolu kentlerindeyim... Her türlü siyasi düşünceye sahip yurttaşlarla konuşuyorum...
Deniz Feneri rezaleti herkesin dilinde... En fanatik AKP’li yurttaş bile Hz. Ömer’in adaletini aradığını söylüyor...
Bir ülkede orduya, yargıya, bürokrasiye hatta futbol kulüplerine operasyonlar yapılırken, nice saygın asker ve siyaset adamı “terörist” diye cezaevlerine atılırken, Avrupa’daki camilerde din sömürüsüyle yurttaşları soyanlara karşı sessiz kalınması infial yaratıyor...
Deniz Feneri savcılarının görevden alınması ise bardağı taşırmış...
AKP, salt kendisine yakın çevrelerin oluşturduğu bir dernekteki trilyonluk vurguna karşı sessiz kaldıkça kitle desteğini yitirecek... AKP’yi işte bu kollamacı zihniyet tüketecek...
Başta da söyledim ya; işsizlik, terör ve ekonomik sorunlar değil, bu koruma sürdükçe AKP’yi tek başına Deniz Feneri rezaleti çökertecek...
Çünkü 4 kentte konuştuğum her yurttaşın hemfikir olduğu tepki şu:
“Kimse ’Benim hırsızım iyidir’ diyemez!..”
Mehmet Faraç / Aydınlık




İktidar gücü kullananlar, yargıya el uzatmasınlar

İbadet kutsallığındaki faaliyeti kirleten kişilere yardımcı olmanın günahı kurtarıcıyı da kirletir.

AKP iktidarına gerçekten dostluk yapmak isteyenler, Deniz Feneri soruşturması konusunda cesur uyarılar yapmalı. İktidarın bu konudaki hassasiyeti şüphe çekmeye, AKP’yi Deniz Feneri ile çok içli dışlı göstermeye başladı.
Soruşturmayı yürüten üç savcının görevden alınmaları bir adalet skandalıdır. İktidar buna izin vermemeliydi. Gösterilen gerekçe hiç inandırıcı değildir. “Cambaza bak” yöntemi ile bu işten kurtulmak mümkün değil artık.
Alman derin devletinin AKP’ye düşmanlık yaptığı kuruntusu komiktir.
Almanya’da toplanan yardım paralarının Türkiye’deki dost firmaları beslemek için bavul bavul taşındığı ve iki ülkedeki Deniz Feneri dernekleri için “çifte muhasebe” kaydı tutulduğu iddiasını son olarak delillendirenler Alman değil, Türk savcılardı.
İktidar gücü kullananlar, yargıya ellerini uzatmamalıdırlar. Ergenekon ve Balyoz gibi siyasi davalar da dâhil. Ama asıl yoksullara yardım için toplanmış paraları yağmalayanlar... Çünkü ibadet kutsallığındaki bu faaliyeti kirleten kişilere yardımcı olmanın günahı, kurtarıcıyı da kirletir. Yargıyı rahat bırakmak lâzım!
Güngör Mengi / Vatan

Yazarın Diğer Yazıları