Ajanlar cirit atıyor...
Ordu; düşman güçlerin cirit attığı bir tarla haline getirilmiş. Yapacağı her operasyonu, yabancı güçler; ordu içine yerleştirilen ajanları ile kolayca öğreniyor. Bu ajanların üzerinde de Türk subayı elbisesi olduğu anlaşılıyor
Türk ordusunun komuta merkezi, genelkurmaydır. Ordunun en gizli sırları buradadır.
İşte tam burası, komuta kademesinin kalbi; ordu düşmanları tarafından ele geçirilmiştir. Genelkurmay’da olan her şeyi, eğer ordunun ve Türkiye’nin düşmanları öğreniyorlarsa, orada yazılan en gizli belge kolayca ele geçiriliyor ve kamuoyuna açıklanabiliyorsa; bu genelkurmay, ele geçirilmiş, daha doğrusu işgal edilmiş bir genelkurmaydır.
Daha önce de Kuzey Irak’taki PKK operasyonları ile ilgili görüntüler, insansız uçaklardan alınmış; Taraf adlı malum gazeteye sızdırılmıştı. Türk ordusu ile mücadele etmek için kurulduğu açık olan ve başında sermaye solcusu bir ahlaksızın bulunduğu bu gazeteye sızdırılan belgeler; genelkurmayın; daha doğrusu Türk ordusunun artık yolgeçen hanına çevrildiğini gösteriyor.
Türk ordusu; kendi sırlarını saklayamaz duruma getirildi.
Bu ordunun yapacağı her operasyonu, yabancı güçler; ordu içine yerleştirilen ajanları ile kolayca öğreniyor. Bu ajanların üzerinde de Türk subayı elbisesi olduğu anlaşılıyor.
Albay Dursun Çiçek’le ilişkilendirilen malum belgenin önce fotokopisi Taraf gazetesine sızdırıldı. Bu belge üzerinden kamuoyu kışkırtıldı.
Sonra Kürt açılımı başlatıldı. Bu açılıma vatandaş şiddetli tepki gösterince Başbakan Erdoğan frene basmak zorunda kaldı. İşte tam bu anda; Dursun Çiçek’le ilişkilendirilen belge yeniden gündeme getirildi. Böylece de açılım sancısı gizlenmek istendi.
Dikkat ediniz: Belge yargıya verilmiyor, basına servis ediliyor. Yani; amaç, Türk ordusu hakkında halkı kötü düşünmeye itmek. Gerçeği görelim: Türk ordusunu, başına vurulmuş tavuğa çevirmek için saldırı sürüyor.
Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ, ‘Yok böyle bir şey!’ diyor ama çetenin adamları, ‘Aslı elimizde!’ diye karşılık veriyor.
O aslı siz kimden, nasıl
aldınız?
Ordu; düşman güçlerin cirit attığı bir tarla haline getirilmiş. Cumhuriyetin askerlerini kıstırmış durumdalar.
Kendi iç güvenliğini koruyamayan şu ordu, yarın öbür gün Türkiye’nin güvenliği gündeme geldiğinde ne yapar? Ordunun içine sızmış işbirlikçi casusların sızdıracakları bilgilerle ordumuz kolayca etkisizleştirilemez mi?
İşte o yüzden diyorum: TSK; önce genelkurmaydan başlamak üzere elden geçirilmeli; casuslardan temizlenmelidir.
* Rıza Zelyut / Güneş
++++++
Belgenin ‘yaşı’ çıktı
Anayasa Mahkemesi’nin “irticanın merkezi” olduğuna karar verdiği bir iktidar Türkiye’yi yönetmeye devam ederken... İç Hizmet Yasası’nda irtica ile mücadele görevi bulunan Ordu’nun çekmecesinde çıkan “irtica ile mücadele belgesi”nin gizli kuvvetler tarafından dışarı sızdırılması karşısında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin memleket için “tehlikeli” görülmesi... PKK militanlarının ise vatan için çok “yararlı” olacakları noktasında ulusal bir mutabakatın sağlanması...
Ve arkadaşlarımız televizyonda “Yaş mı da kuru mu...” müziği eşliğinde bir “ABD’nin Ortadoğu Projesinin geldiği nokta tartışması” düşünürken, işte belgenin yaşının ortaya çıkması...
Bir şey anladınız mı?..
* Bekir Coşkun / HaberTurk
++++++
Gazetecilikle açıklanamaz
Kimse bana “çok iyi araştırmacı gazetecilik yapıldı, tüm belgelere ulaşıldı” demeye kalkmasın. Çünkü bu ayrıntılar “iyi gazetecilikle” açıklanamaz. Bu, bir ekip tarafından hazırlanıp servis edilen bir haberdir bana göre. Bir ikinci ilginç nokta ise ihbarın, bu belgenin hazırlandığı birime girebilen, klasörleri karıştırıp içinden bölüm alabilen biri tarafından savcılara gönderilmesi. Bu subay belgeyi saklamadı da önce sahteliği üzerinde durulması ve pek çok kişinin bu yönde açıklamalar yapması ve sonra hepsinin birden “kıçüstü oturtulması mı” planlanmıştı. Asker kişiler sivil bir makama “savcım, hâkimim, başbakanım, genel müdürüm” diye hitap etmezler pek. Eğer ediyorsa bu kişinin bir grubun adına çalıştığı şüphesi doğar.
* Can Ataklı / Vatan
++++++
O soru...
Neden belge yandaş basına sızdırılarak kamuoyu etkilenmeye çalışılıyor?
Neden normal hukuki sürecin dışına çıkılıyor.
* Melih Aşık / Milliyet
++++++
“Savcı Bey” görevde
Belgenin orijinalinin ele geçirildiğini kamuoyuna ilk kez açıklayan Tayyip oldu. Acaba “bağımsız yargı” bizim Tayyip’e mi çalışıyor? Yargıya ulaştığı iddia edilen bir belgeden Tayyip’in nasıl haberi oluyor? Gerçi “Ben Ergenekon davasının savcısıyım” demişti ama yaptığı savcılığın bu kadarı biraz fazla kaçmıyor mu? Peki o belgeyi önce Tayyip’e, sonra da AKP medyasına kim sızdırdı? Kim servis yaptı? Soruşturma gizli değil mi? Bu nasıl hukuk devleti?
* Emin Çölaşan / Sözcü
++++++
TSK’nın susması aleyhine
Bir ülkenin Genelkurmay Başkanı çok kritik bir olayla ilgili basın toplantısı düzenleyip, herkesin ama herkesin yanıtını merak ettiği bir konuda yalan söyleyebilir mi? Deniyor ki Başbuğ da bu operasyonu yönetti, belgenin tamamen yok olduğunu ve bir daha ortaya çıkmayacağını kesin olarak bildiği an meşhur ‘kağıt parçası’ açıklamasını yaptı. Ben Genelkurmay’da işlerin bu kadar amatör, bu kadar çocukça ve bu kadar kolay senaryolarla yürüyebileceğine ihtimal vermiyorum. . * Oray Eğin / Akşam
++++++
Bazı yargı mensuplarının jetleri mi var?
Genelkurmay Karargâhı’nda çalıştığını belirten bir “subay” vicdanının sesine (!) uydu ve soruşturmayı Ankara’daki meslektaşlarına devreden İstanbul’daki savcılara belgenin “aslı” olduğunu belirttiği yeni “kâğıtlar” gönderdi.
İşin ilginci bu “demokrasiperver subay”, savcılara gönderdiği uzun mektubun sonunda “tanık olarak çağırmanız durumunda da gelmeye hazırım” dedi.
Ama... Kim olduğunu yazmayı unuttu! Yani; savcılar şimdi onu çağıracaklar da... Acaba kendisine nasıl ulaşacaklar?
Yoksa Genelkurmay’a “alıcı ismi” belirtmeden bir mektup gönderip, bu “vatanperver subay”ın o mektubu sahiplenmesini mi bekleyecekler?
Sonra... Bu “ıslak imzalı” belge “Adli Tıp Kurumu” na gönderildi...
“En büyük devlet büyüğü” nün Pakistan’a gitmeden önce yaptığı açıklamadan öğrendiğimize göre, Adli Tıp da belgenin “gerçek” olduğunu tespit edip, bunu savcılara bildirdi.
Buradan da öğrendik ki; “kuvvetler ayrılığı ilkesi” nin benimsendiği (!) demokrasimizde, Adli Tıp raporları, savcılarla birlikte yürütme organının başına da gönderiliyormuş!
Bu arada çok ilginç bir gelişme daha oldu: Tıpkı “fotokopi belge” gibi, “ıslak imzalı” olduğu iddia edilen bu belge de aynı anda 10’a yakın gazeteye sızdırıldı! İşte; tam bu noktada “yanıtlanması zor” bir soruyla karşı karşıya geldik:
“Islak imzalı” belge olduğu söylenen kâğıtlar madem ki savcıların elinde ve o kâğıtları savcıların dışında sadece Adli Tıp Kurumu’ndaki uzmanlar gördü...
İyi de o zaman bu belgeler, 10’a yakın gazeteye kim ya da kimler tarafından, hangi amaçla “servis” edildi?
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 285’inci maddesinin birinci fıkrası açık: “Soruşturmanın gizliliğini alenen ihlâl eden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır...” Eğer o “belgeler”, yasalar ayaklar altına alınarak jet (!) hızıyla bazı gazetelere sızdırılıyorsa... Yoksa... Bazı yargı mensuplarının jetleri mi var!
* Mustafa Mutlu /Vatan
++++++
Rolümüzü oynayalım
Rolümüzü oynayalım!
Ya dekorcu ayağınızın altına muz kabuğu koyarsa? Kostümcünün elinize sıkıştırdığı tabanca kuru sıkı değilse ve tetiği çektiğinizde eliniz kana bulanırsa? İnsan hiç mi sormaz senaryoyu yazan kim, gözünüzü alan ışığın ardında oturan rejisör kim? Rol güzel “iyi polis”i herkes sever sevmesine de, ya aslında “kötü polis”i meşrulaştırıyorsan istemeden? Final sahnesini biliyor musun, yoksa “doğaçlama” olacak mı dendi sana?
Cumhuriyet mitinglerine katılanların isyanı, “başka bir mecraya” kaydıran aynı muz kabuğu değil miydi? Türkiye’nin ABD ve AB dışında alternatifleri olduğunu savunan “asker”lerini tepe taklak eden? Cinayeti aydınlatması beklenen polis biriminin, cinayetin işlenmesine göz yuman olduğunu görmek hiç düşürdürmüyor mu seni?
Çiçek’i beş ay önce tutuklasan ne olur, beş ay sonra tutuklasan ne olur? Ama üzerindeki üniformanın temsil ettiği “üniter-milli devlet, milliyetçilik, birlik ve bütünlük” gibi kavramların ne zaman, hangi biçimde mahkum edileceği neleri değiştirir hiç düşündün mü?
“Kürt Açılımı”nın ne olduğu tartışılırken kimdendi hatılamıyorum ama “açılım sen ne olduğunu anlamaya çalışırken olan şeydir” demişti. Benzer biçimde “belge açılımı”nı anlamaya çalışanlar başını sorulara gömedursun, “operasyon ekibi”ndekiler direk hedefe nişan alıyor: TSK artık psikolojik harp yöntemlerini kullanmasın, istihbari çalışma yapmasın, devletin temellerini dinamitleyen girişimleri, oluşumları analiz etmesin, durum değerlendirmesi yapmasın, işbirlikçileri tespit etmesin...
Eeee ne yapsın TSK? “Paranoya nöbetleri”ni bırakıp “sınır nöbeti”ne başlasın! “Hava değişimi” diye uygun bir kılıf da uydururlar. “Başımıza bomba yağacak” diyen bir kuvvet komutanını, “başımıza taş yağacak” diyen üfürükçü hocayla aynı kefeye koyacak “algı mühendisliği” bunu da “normalleştirir”. Sonra mı? AB eliyle gelen düğün bayram!..
++++++
İçeriden yıpratılıyor
Orduyu dışarıdan birileri değil, ordunun kendi
içinden birileri yıpratıyor. Gerekli emirleri vermeyerek, emrin gereğini yerine getirmeyerek ya da kendi görev alanını aşarak.
Son belge, yıpranmanın son hali.
Belge gerçekten orijinal ise, böyle bir hazırlığın mantığı ne, nerede akıl?
* Yalçın Doğan / Hürriyet
++++++
Devlet kevgir mi?
İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin’in “Böyle bir belgenin geldiğine dair herhangi bir bilgim yok. Soruşturma gizli. Bende öyle bir bilgi yok” dediğini cumartesi sabahı gazetelerde okumuştuk. Hafta sonu tatili içinde, ne başsavcılıktan, ne de Silivri Davası savcılarından bir açıklama gelmedi. Yani devletten ve yargıdan yana, resmi hiçbir gelişme yok. Zaten tatil, nasıl olsun?.
O zaman, elde daha varlığı resmen açıklanmayan bir ihbar mektubunun fotokopisi varmış gibi çıkan gazete haberlerinin kaynağı ne?.
Devletin bazı kurumları, ya da kişileri, gizli olması gereken bilgileri bir ajans gibi medyaya el altından servis mi ediyor?.
Ya da.. Hem de bu kadar kritik konularda gizli olduğu açıklanan belgelere, gazeteciler, elleri ile koymuş gibi mi ulaşıyorlar?..
Ve de bu ilk değil, biliyorsunuz.. Tesadüfe bakın. Bu tür sızmalar gündemin değişmesinin bazılarının işine geldiği günlerde oluyor, nedense.. Devlet kevgir mi?..
* Hıncal Uluç / Sabah
++++++
MİNİ YORUM
Aklın yolu bir
Çok esrarengiz olacak ama “Atsız” kod adlı okurumuz şöyle diyor: “Kağıt parçasının aslını alıp posta ile savcılığa yolladığını söyleyen ve bu belgeyi gizlice klasörden aldığını söyleyen subay ve tanığı olan ere takıldım.
Bu üzerinde fırtınalar kopartılan belgenin aslını saklayanlar, klasördemi saklamışlar? Bu kadar gizli ve de hayati bir belge erlerin olduğu, isteyen subayın erişebileceği bir klasördemiymiş?” Peh!...