Ajanımız masaldandır...
En şöhretli olanından başlayalım, Thomas Edward Lawrence:
Namı diğer “Arabistanlı Lawrence”. Yarbay rütbesinde bir subay. Bir askeri stratejist. Aynı zamanda bir arkeolog. Bilgeliğin Yedi Sütunu’nun yazarı. Kendi milleti ve devletinin layık gördüğü sayısız madalyanın sahibi; İngilizlerin “halk kahramanı” ...
***
Gevork Vartanyan:
Bir James Bond değil ama “efsanevi” diye anılıyor. Babası Tahran’da Sovyetler adına çalışan bir istihbaratçıyken 16 yaşında “Moskova’dan gelen talimatla” İngiliz istihbarat okuluna katıldı ve buradan mezun olup Sovyetler’e gönderilen İngilizlerin yakalanmasını sağladı. Medvedev’in ifadesiyle çeşitli ülkelerde “mükemmel operasyonlara imza attı”. Nazilerin, Roosevelt ve Stalin’e
suikast girişimlerini engelledi. O da “halk kahramanı”.
***
Nathan Safferstein:
Ailesi 2. Dünya Savaşı’nda atom bombası yapımı için başlatılan “Manhattan Projesi”nde görevliydi. 21 yaşında Hiroşima’ya atılan bombaya adını yazdırdı. Bomba yapımı sırasında sırların açığa çıkmamasını sağlayan ve gerekli uranyumun teslimatını yapan kişiydi. O da “halk kahramanı”.
***
Nathan Hale:
Yale mezunu, çok iyi eğitimli genç bir “vatansever”. ABD’nin ilk “istihbarat operasyonları”nı yapan birkaç kişiden biri. Deşifre edilince 21 yaşında idam edildi. ABD’nin birçok yerine -ki biri CIA binasının önü- “heykelleri” dikildi. Tahmin etmişsinizdir, kendisi bir “halk kahramanı”.
***
Gertrude Margaret Lowthian Bell:
Oxford’u birincilikle bitiren ilk kadın. Saygın bir ailenin kızı. İngilizlerin Orta Doğu politikalarının teorisyenlerin biri. Sahada uygulama aşamasında da bizzat görev aldı. Anadolu’da önemli arkeolojik kazılar yaptı. Hayatının önemli bir bölümünü Arap coğrafyasında geçirdi. Araplar tarafından “Irak’ın taçsız kraliçesi” ilan edilecek kadar içlerine girdi. Türklere karşı başlatılan isyanları organize etti. Paris Konferansı’nın delegelerinden biriydi. Sadece kendi halkının değil trajikomik ama “bölüp-parçaladığı” coğrafyanın da “kahramanı” olmuş kişi!
***
Alger Hiss:
Önce John Hopkins Üniversitesi’ni sonra da Harvard Hukuk’u bitirdi. Birçok bakanlıkta görev aldı. Tarihi Yalta Konferansı’nda Roosevelt’in danışmanıydı. BM Genel Sekreterliği, Carnegie Uluslararası Barış Fonu Başkanlığı yaptı. Sonraları ABD Başkanı olacak Richard Nixon’u parlatan kişilerden biriydi.
***
Bunlar “Batı’nın ajanları”.
Ve bu da bizden:
Ahmet Esat Tomruk:
Hafif sıklet boks şampiyonuydu. Galatasaray Lisesi’nden sonra İngiltere’de Navy College’da okudu. Fransızca, İtalyanca, Rumca ile birlikte birçok İngiliz’den daha iyi İngilizce konuşuyordu; “İngiliz Kemal” olarak tanındı. Teşkilat-ı Mahsusa’ya üye oldu. Uzun süre “çetecilik” eğitimi aldı. Kutulammare’den Atina’ya bir çok yerde görev yaptı, hapishanelere, düşmanın askeri karargâhlarına sızdı.
***
Sözün özü:
“Kukla”, “maşa” neyse de öyle omuzları düşür, kolları sıva, bir iki bağır-çağırla olmuyor ajanlık.
Bilgi lazım, birikim lazım, donanım lazım.
Freni boşalmış kamyon gibi olmuyor; “danışmansız” stratejik düşünebilmek lazım.
Siperde kum çuvallarının arkasına sinerek olmuyor mesela; cesaret lazım.
Yüzüne bakınca “şimdi bombayı patlatacağı” anlaşılıyorsa olmuyor; soğukkanlılık lazım...
Söyleyemedikleri gaz yapıyorsa olmuyor; ketumluk lazım.
Beyaz gömlekle kefene gönderme yapıp sonra Yüce Divan’ı duyunca hoplayarak olmaz; idamı, kurşuna dizilmeyi, hapishanelerde çürümeyi göze alabilmek lazım.
“Ajan” deyince ne sanıyorsunuz bilmem ama bana kalırsa “vatanın için hayatından başka verecek bir şeyinin olmayışına” kahrolacak derecede sadakat lazım her şeyden önce, başkasının hesabına çalışıyorsa “ajanlık” değil “hainlik” denir ona bir kere.
***
Bu yazı sana “Mısır’lı kardeş”;
“Kukla”, “maşa” desen -başkasından duymak ağır gelse de- hadi neyse de;
“Ajan” deyince duracaksın orada.
İnsana “ah nerede o günler” dedirtecek derecede bariz bir “çap uyuşmazlığı” var; olmaz yani, olamaz, olabilemez!