Ahmet Türk ve "ölüm kuyuları"
“Ergenekon” kuramcısı Tuncay Güney, TPAO’nun Batman kuyularının “faili meçhul cinayetler” mezarlığı olduğunu söyler söylemez kalemler Türk Güvenlik Güçlerine saplanmak için biraz daha sivriltildi, ağızlar JİTEM başta olmak üzere Türk Ordusu’na saldırmak için galiz hakaretlerle avurtlara kadar dolduruldu boşaltıldı, dolduruldu boşaltıldı.
Türkiye’de 3 bin faili meçhul cinayet vardı.
Bunlar işte o ölüm kuyularında idi.
Asker insanları evlerinden almış, bir yerlerde öldürüp TPAO’nun içi asit dolu kuyularına atmıştı. İnsan yazılan ve söylenenler karşısında gerçekten dehşete kapılıyordu.
Şükür ki Silopi-Cizre yolu üzerindeki iki kuyuda, Silopi Cumhuriyet Başsavcısı Atilla Öztürk ve Şırnak Baro Başkanı Nuşirevan Elçi nezaretinde “ölüm kuyuları” adı verilen ve içlerinden römorklar dolusu insan kemiği çıkacağı varsayılan kuyular açıldı.
İşte o kuyulardan çıkanlar: (Bütün medyada daha önce yer alan haberlere göre) Bir adet eldiven.Yanmış elbise parçaları. Terlik. Şapka. Düğümlü ip. Kot pantolon parçaları. 2’si kafatasına ait olmak üzere, toplam 17 kemik.
Bütün bu kemikleri bir araya getirseniz toplam bir kişinin bile vücut yapısını tamamlayamazsınız. Elbette, “bir kişi” bile çoktur. Çünkü o “bir”in yerinde kimse olmak istemez. O “bir”in yerinde yine kimse kendi çocuğunun, kendi babasının, kendi annesinin olmasını, kendi kardeşinin olmasını istemez.
Ayrıca...
İkisi kafatasına ait olmak üzere çıkan 17 kemiğin JİTEM yahut Türk Güvenlik Güçleri tarafından öldürülmüş bir kişiye ait olduğu da kesin değil.
Bakınız PKK’nın Meclisteki sözcüsü DTP Genel Başkanı Ahmet Türk kuyulardan çıkanlarla ilgili ne diyor:
“- Keşke karar verilir verilmez bu kuyular açılmış olsaydı. İnanıyorum ki o zaman daha farklı bir sonuç çıkardı. 10 gün önce ‘savcılık bu kuyuları açacak’derseniz, bu işi yapanlar veya bu çetenin devamı olanlar orayı temizleme yönünde bir çalışma içine girerler.”
Biz de diyoruz ki;
Ey Ahmet Türk, sen öyle dersen birileri de çıkar, “Sen 10 gün önce ‘savcılık kuyuları açacak’ dersen PKK ve yandaşları da tutar o kuyulara bir yerlerden kafatası ve insan kemiği parçaları doldurur!”
Sonra kim iddia edebilir o kafatası ve insan kemiklerinin bir töre cinayeti kurbanına ait olmadığını?
Ahmet Türk’ün bu sözleri, “Özür dileriz, Türk güvenlik güçlerine iftira etmişiz”in PKK’casıdır.
Biz şimdi, 3 bin faili meçhul cinayet var, bunların kemikleri içi asit dolu o kuyularda, diye haftalarca Türk Ordusuna saldıranların ne diyeceklerini merak ediyoruz.
Diyelim ki o bir kişiyi JİTEM mensubu yahut Türk Silahlı Kuvvetlerinin veya polisin herhangi birimindeki bir görevli öldürdü ve götürdü kuyuya attı.
Her kötü işin altında ve arkasında Türk Ordusunu görenler aklımıza bir uçak kazasını getirdi.
Yanlış hatırlamıyorsam 1996 yılıydı.
İçinde 109 yolcu bulunan DC-9 tipi uçak Atlanta’ya gitmek üzere Miami’den havalandı. Evergaldes adlı bölgede bir bataklığa çakıldı. Gazeteciler uçağın sahibi Valujet Havayolları’na sordular:
“- Yolculara ne oldu?”
“- Timsahlar yedi!”
Cevap doğruydu. Çünkü uçağın düştüğü yer timsahların yaşadığı bir bataklıktı.
Aynı yetkili sonra ne dedi biliyor musunuz:
“- Biz bu uçağı Türk Hava Yolları’ndan satın almıştık!”
İtalyan basını da, “Türklerden satın alınan uçak elbette düşer” anlamı taşıyabilecek manşetler attı.
Oysa uçak satılalı çook zaman olmuştu.
Ortada bir suç ve ihmal vardı. Biri suçlanmalıydı ve tabii o suçlanan da, ışık yılı kadar da uzaktan bir irtibatı varsa, Türkiye ve Türkler olmalıydı.