“Ahlaki sorumluluk” gereği hatırlayım dedim

Ülkenin Dışişleri Bakanı’nın ’ağlamayacaksınız dediğimiz anaların, naklen gözyaşı döktüğümüz toplumların suratına nasıl bakarız’ diye utanıp sıkılmadan “işgal koalisyonu gönüllüsü” olduğu yerde çoktan kanıksamış olmamız gerekirdi ama ı-ıh olmuyor. Ne zaman, hele de “milli-manevi değerler”i rehber edindiğini iddia eden yayın organlarında karşıma çıksa bu “katiline serenat” cümleleri, tüylerim dikiliyor. Bir tiksinti kaplıyor içimi, bir iğrenme hali...
ABD Suriye’yi “tahrik” ve “taciz” için kapıyı araladı ya, kapının arkasında uçurum mu var, bataklık mı, piranhalar mı bekliyor açmış ağzını, köpek balıkları mı hiç bakmadan atlayan “olağan tetikçiler” başladılar tellallığa:
“Uluslararası hukuk ve insan hakları bu denli bariz ve pervasızca çiğnenirken, ABD ahlaki sorumluluktan kaçmaz, kaçamaz”mış!


***


Ben -bir kere daha- ABD’nin “uluslararası hukuk ve insan hakları” konusunda “sorumluluktan kaçmamaya” karar verdiğinde yaptıklarını “kısaca” hatırlatayım, “ahlaki” hükmü size bırakayım:
* 1953: “Ülkesinin petrollerini millileştirmek” gibi küresel bir suç(!) işleyen Muhammed Musaddık Theodore Roosevelt’in yeğeni CIA Orta Doğu Şefi Kermit Roosevelt’in yönettiği “Ajax Operasyonu”yla son derece “uluslararası hukuk”a uygun şekilde “vatana ihanet”le suçlandı ve ölümüne kadar hapsedildi...
* 1978: CIA eliyle kurulan SAVAK, meydanlara dökülen yüzlerce İranlıyı, yine son derece “uluslararası hukuk”a ve “insan haklarına” uygun şekilde demokratik demokratik öldürdü...
* Aynı yıl: ABD’nin Büyük İngiliz Oyunu’ndan devşirdiği “Carter Doktrini” çerçevesinde oluşturulan “kriz yayı” o denli “hak ve hukuk” yanlısı idi ki, Orta Doğu’yu “ABD ileri karakoluna” çevirdi. Sırf İran’da bir günde 165 kişi idam edildi, Cumhurbaşkanları, Başbakanlar, Bakanlar, Meclis Üyeleri de dahil yine sırf İran’da 10 bin kişi hayatını kaybetti. “Basra Körfezi bölgesinde kontrol sağlamak için başka bir dış gücün her girişimi ABD’nin hayati çıkarlarına saldırı olarak anlaşılacak ve askeri güç kullanımı dahil her yolla püskürtülecekti” ama yanlış anlamayın sırf “uluslararası hukuk” ve “insan hakları” nı korumak için yani!


***


* 1993, 1996, 1998, 2001: ABD Irak’a karşı “insan hakları”nı “havadan” korumaya karar verdi; “uluslararası hukuk”a uygun şekilde -masumları ayırt edici sensörleri vardı kullandıkları toplu imha silahlarının demek ki- bomba yağdırdı...
* 2003: “Ahlaki sorumluluk” alanını genişletip havadan sonra karadan da “insan hakları” ve “uluslararası hukuk” aşkına üzerine düşeni yerine getirdi: Milyonlarca ölü, milyonlarca sakat, milyonlarca göçmen, milyonlarca öksüz, binlerce tutsak...
* ABD’nin 5 yılda 2 trilyon dolar harcadığı Irak ve Afganistan’da doğan bebeklerin yarıya yakını hâlâ yetersiz beslenme ve kullanılan kimyasallardan kaynaklanan hastalıklar sebebiyle ölümle burun buruna, çocukların çoğu için okul hâlâ hayal, bebekler hâlâ ölüyor ama olsun “insan hakları” dimdik ayakta!
* Eski iş birlikçisi Saddam Hüseyin, hakkındaki davalardan bir kısmı sürerken, karar beklenmeden idam edildi; aklımız ermez “uluslararası hukuk” başka bir şey, vardır bir bildiği tabii!
* Amerikan paralı askerlerinden kurulu Blackwater’ın saldırılarında ölenlerin cesetlerinin hemen hepsinde sarı renkte sıvı tespit edildi; kimyasal olacak değil ya canııım, vücutlarını kaplayan o irini andıran şey kesin Iraklı kanıydı. “Beyaz adam”ınkiyle aynı renk olmayacak elbette Orta Doğulunun kanı!
* 2004: Felluce’de yüzlerce kadın ve çocuğa “ahlaki sorumlulukları” gereği tecavüz etti Amerikan askerleri.


***


* CIA, “uluslararası hukuk”a katkı sağlamak adına Afganistan’daki eroin üretiminin başındaki Gulbeddin Hikmetyar liderliğindeki “Mücahidin” koalisyonuna 3.5 milyar dolar verdi!
* Pakistan’da Ziya-ül Hak, uçağına yerleştirilen sinir gazı muhtevalı mangoların patlatıldığı “hukuki” suikastla “demokratik yollardan” etkisizleştirildi.
* 1967: Saygon’da başlatılan Fenix Operasyonu kapsamında 60 bin sivil gayet “insani” biçimde katledildi.
* My Lai’de 504 Vietnamlı süngülenerek, ırzlarına geçilerek, diri diri yakılarak “insan hakları”nı zinhar çiğnememeye özen gösterilen bir vahşetin kurbanı oldu.
* Yarbay Gerald Morse’un “327 ölü istiyorum” emri aslında sadece “Tiger Force” film repliklerindendi, hiç yaşanmadı!
* Üzerine 100 bin ton bomba yağdırılan Kamboçya’da toprağı halı gibi örten (carpet bombing) bombalar iç dekorasyon malzemesiydi, zinhar “uluslararası hukuk”a aykırı bir “soykırım” suçu yoktu.
* Hele ki o 90 bin insanın öldüğü Hiroşima, 74 bin kişinin hayatını kaybettiği Nagazaki yok mu, atom bombası kullanmak bütün “uluslararası hukuk” kitaplarına göre ABD’ye haktı!
* ABD eliyle kurulan cunta, Guatemala’da 140 bin insanı napalm bombalarıyla toplu halde yaktı. Hayatta kalanlar açlıktan ölsün diye tarlaları, mahsülleri yağmalandı, direnen köylülerin tırnak aralarına bomba parçaları yerleştirildi ki “insan hakları”nın kıymetini bilsinler!
Yugoslavya’yı, Küba’yı, Şili’yi, Hawai’yi, 70 milyon Kızılderili’ye uyguladıkları “hak ve hukuk”u, 1977’den 1981’e kadar “Yeşil Kuşak” belasına kanına girdikleri evlatlarınızı, evlatlarımızı söylemiyorum bile...


***


Son sözüm “ABD işgal etmeyecek ki, vur-kaç yapacak” diye emperyalist planı “kabul edilebilir” hale getirmeye çalışanlara:
ABD vurup, okyanus ötesine kaçacak, peki ya biz?
Üzerimizde bu büyük veballe, bu kanlı coğrafyanın orta yerinde biz ne yapacağız “kuyruk acılı komşularımız”la baş başa kaldığımızda?

Yazarın Diğer Yazıları